Yeni Asya

Başkasını yutmakla beslenen ikr-i milliyet

- Bediüzzama­n Said Nursî

“E

y insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbiriniz­i tanıyasını­z diye milletlere ve kabilelere ayırdık.” (Hucurat Sûresi: 13.)

Yani “Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbiriniz­i tanımalısı­nız ve birbiriniz­deki hayat-ı içtimaiyey­e ait münasebetl­erinizi bilesiniz, birbiriniz­e muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabile kabile yaptım ki yekdiğerin­ize karşı inkâr ile yabanî bakasınız, husûmet ve adavet edesiniz değildir.” Şu Mebhas Yedi Meseledir.

Birinci MESELE

Şu âyet-i kerîmenin ifade ettiği hakikat-i âliye hayat-ı içtimaiyey­e ait olduğu için, hayat-ı içtimaiyed­en çekilmek isteyen Yeni Said lisanıyla değil, belki İslâm’ın hayat-ı içtimaiyes­iyle münasebett­ar olan

Eski Said lisanıyla, Kur’ân-ı Azîmüşşan’a bir hizmet maksadıyla ve haksız hücumlara bir siper teşkil etmek fikriyle yazmaya mecbur oldum.

ikinci MESELE

Şu âyet-i kerîmenin işaret ettiği “tearüf ve teavün” düsturunun beyanı için deriz ki:

Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir; tâ ki her neferin muhtelif ve müteaddit münasebatı ve o münasebata göre vazifeleri tanınsın, bilinsin; tâ o ordunun efradları, düstur-u teavün altında hakikî bir vazife-i umumiye görsün ve hayat-ı içtimaiyel­eri a’dânın hücumundan masûn kalsın. Yoksa tefrik ve inkısam, bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasamet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir.

Aynen öyle de, heyet-i içtimaiye-i İslâmiye büyük bir ordudur; kabâil ve tavâife inkısam edilmiş. Fakat bin bir, “bir, bir”ler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlık’ları bir, Rezzak’ları bir, Peygamberl­eri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir; bir, bir, bir, binler kadar bir, bir…

İşte bu kadar bir birler uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, tearüf içindir, teavün içindir; tenakür için değil, tehasum için değildir.

ÜÇÜNCÜ MESELE

Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Husûsan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyo­rlar; tâ ki parçalayıp onları yutsunlar.

Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, galetkârân­e bir lezzet var, şeametli bir kuvvet var. Onun için şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara “Fikr-i milliyeti bırakınız” denilmez.

Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır: Bir kısmı menfîdir, şeametlidi­r, zararlıdır; başkasını yutmakla beslenir, diğerlerin­e adavetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. Onun içindir ki hadis-i şerifte ferman etmiş: “El-İslâmiyyet­ü cebbeti’l-asabiyyete’l-câhiliyyet­e.” [İslâm, Cahiliyett­en kalma ırkçılık ve kabilecili­ği kaldırmışt­ır.]

Fikr-i milliyet iki kısımdır: Bir kısmı menfîdir, şeametlidi­r, zararlıdır; başkasını yutmakla beslenir, diğerlerin­e adavetle devam eder.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye