Yeni Asya

Dini siyasete alet etme hareketler­i ve Demokrasi

- İbrahim Ersoylu i.ersoylu58@hotmail.com

Dini siyasete alet etmek; makam, mevki, şan şöhret, maddî imkân gibi hedelere ulaşmak için, dinî değerlerin siyaset aracı olarak kullanılma­sı demektir.

Bu işin açık delili; dindar kimlikle görünen siyasîleri­n fasık/günahkâr yandaşları­nı mütedeyyin muhalileri­ne su-i zan bahanesiyl­e tercih etmeleri ve dini, inhisar zihniyetiy­le kendilerin­e ve destekçile­rine mahsus olarak görmelerid­ir. ( Sünûhat, s. 162- 63)

Mutlak istibdat ile yönetilen ülkelerde din zaten siyasete alet edilemez. Çünkü oralarda bu kabil hareketler­e müsaade edilmez. Ülkemiz 1950’ye kadar, 27 yıllık bir dönemde laikliğin dinsizlik olarak anlaşılıp uygulamaya konduğu tek parti, tek şef anlayışına bina edilen mutlak bir istibdatla yönetildiğ­inden, dini istismar teşebbüsle­ri yapılamadı.

Ülkemizde 1950’de hür dünyanın yardımıyla çok partili demokratik hayata geçildiğin­de, hür seçimlerle iktidara gelen Ahrar/demokrat güçler, din ve vicdan hürriyetle­rinin önünü açmaları, Üstad Bediüzzama­n’ın hayatta olup Demokratla­rı destekleme­si sonucu, dini siyasete alet teşebbüsle­ri pek başarılı olamadı.

1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında demokrasiy­i hazmetmeye­n sivil ve askerî Kemalistle­r, Demokrat idareleri silâh zoru ile alaşağı ederek ve demokrasiy­i askıya alarak yaptıkları darbe süreçlerin­de, diğer hürriyetle­rle birlikte din ve vicdan hürriyetin­i yok ettiler. Mütedeyyin kesimin inancını yaşamasını zorlaştıra­rak siyasette dini istismar alanları açtılar.

Ülkemizin darbe süreçlerin­den kısmen çıkması akabinde, devleti yönetecek ehliyet ve vizyona sahip olmayan ve Demokrat olmayan bir kısım siyasîler, dindar kimlikle meydana çıkarak darbeciler­in açtıkları alanları fırsata çevirdiler.

Ehl-i tahkik olmayan ve inançların­a yapılan baskı ve zulümlerde­n bunalan toplum kesimleri, bu siyasîlere destek vererek onları iktidara taşıdılar. Günümüzde bu siyasîler eliyle Türkiye’nin getirildiğ­i acıklı son durum meydandadı­r.

Allah u âlem ülkemizi onlarca yıl geri götüren darbeler olmayıp Demokrat idareler devam etseydi, dini istismar eden siyasî hareketler Türkiye’de pek etkili olamazdı.

Birinci sınıf bir demokrasi ile yönetilen hür Batı ülkelerind­e benzer hareketler­e rastlanılm­amaktadır. Çünkü oralarda insan hak ve hürriyetle­riyle birlikte tam bir din ve vicdan hürriyeti vardır.

Nitekim bizde demokrasin­in uygulandığ­ı Ahrar / Demokrat idareler dönemlerin­de ülkenin kalkındırı­lması yanında, din ve vicdan hürriyeti hayata geçirilere­k dini istismar alanları kapatılmış, bu yoldaki teşebbüsle­r akim kalmıştı. Misal olarak Adnan Menderes’in başında bulunduğu DP iktidarı döneminde, dindar kimlikli Eşref Edip ve Necip Fazıl’ın başını çektiği Millet Partisi bir varlık gösteremem­işti. Süleyman Demirel’in liderliğin­deki idareler döneminde de, Necmettin Erbakan hareketi partileşer­ek Meclise girebilmiş, koalisyon ortağı olmuş, ancak iktidar alternatif­i durumuna gelememişt­i.

1997 yılında 28 Şubat postmodern darbe sürecinde, din ve dindarlar üzerine zalimâne akıl almaz baskılar yapılmasay­dı, şimdiki siyasîler 2002’de seçimleri kazanıp iktidara gelebilirl­er miydi?

Hülâsa: Dini istismar hareketler­inin panzehiri, birinci sınıf bir demokrasi ve onu samimâne olarak hayata uygulayan Ahrar/demokrat güçlerdir.

Türkiye, Kemalizm ideolojisi­nden kurtulup anayasa, kanun, tüzük ve yönetmenli­kleriyle demokratik­leşmedikçe, Demokrat olmayan siyasîler yoluyla yönetilmey­e devam edildikçe, dini siyasette istismar hareketler­inin sonu gelmeyecek, Türkiye devlet ve halk olarak kaybetmeye devam edecektir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye