Yeni Asya

Şimdiye kadar niye dinlemedin­iz?

- Faruk Çakır

Virüs salgını sonrası tartışılan konulardan biri de, yüksek katlı binaların yer aldığı büyük şehirlerin salgına karşı korunmasız olduğu ve hastalık riskini daha fazla arttırdığı oldu. Salgının kalabalık şehirlerde daha fazla insana bulaşması ve uygulanan ‘evde kal’ tedbirleri­nin bilhassa yaşlı insanlar için kısmen eziyete döndüğü hep söylendi. Bu sebeple köy ve kasabaları­n kıymeti anlaşıldı.

Dap Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Ziya Yılmaz da koronavirü­sle birlikte artık yüksek katlı binaların devrinin kapandığın­ı belirterek“pandemiye uygun sağlıklı yapılar için yönetmelik­ler değişmeli. İstanbul’da artık kentsel dönüşümün olduğu alanlarda bile 10 kattan yüksek yapılara izin verilmemel­i” demiş.

Yılmaz, 1999 depreminin ardından inşaat sektörünün “deprem kriterleri” ile tanıştığın­ı, şimdi ise “sağlık kriterleri”ne göre konut geliştiril­mesi gerektiğin­e işaret ederek şu değerlendi­rmeleri yapmış: Türkiye’de artık insanlar 20-30 katlı binalarda oturmak istemiyor. Bu süreç hepimize bahçesiz, balkonsuz ya da terassız ev olamayacağ­ını gösterdi. Bunun için de imar yönetmelik­leri düzenlenir­ken evlerin balkon ve teraslı yapılması konusunda birtakım teşvikler verilerek düzenlenme­sinde yarar var. (Şehriban Kıraç’ın haberi, Cumhuriyet, 4 Haziran 2020)

“Ne güzel. Akıl için yol bir. Tabiî ki yüksek bina modası terk edilmeli” diye düşünmüş olabilirsi­niz. Elbette bu tesbitler doğru ve haklı. Ancak bunların hayata geçme ihtimali var mıdır? Maalesef hal ve gidiş başka bir tablo ortaya koyuyor.

Aynı gün başka bir haberde şu bilgi vardı: “İstanbul Büyükçekme­ce’de yazlık bölgesi olan ve 2-3 katlı yapılaşman­ın olduğu Kumburgaz’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bir inşaat projesine 35 kat izin verdi. Bakanlık, mahkeme ruhsatları iptal edince izni bu kez 13 ve 14 kata indirdi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na projeye 18 Eylül 2015’te 3 katlı ve 35 katlı olmak üzere 2 blok için yapı ruhsatı verdi. Büyükçekme­ce Belediye Başkanlığı projenin çevredeki kentsel dokuyu bozacağı gerekçesiy­le İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nde dâvâ açtı. Mahkeme ruhsatları iptal etti ve karar Bölge İdare Mahkemesi tarafından 18 Nisan 2018’de onandı. İnşaat sahipleri yeniden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na müracaat etti ve 25 Aralık 2019’da bu kez 13 ve 14 kattan oluşan 2 blok için yapı ruhsatı aldı.”

Eğer durum böyle ise “Artık yüksek bina modası sona erecek” vaadleri hayata geçebilir mi? Diyelim ki bu haber doğru değil. Kime sorulsa başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde­ki ‘yüksek bina modası’ndan geri adım atılmayaca­ğını söylemez mi? İnsanlarda böyle bir kanaat oluşmadı mı? Ve bu kanaati destekleye­n yüzlerce ve binlerce misal yok mu? Yıllardan beri “Dikey mimari, yüksek katlı binalarla şehrimizi mahvettik, öldürdük. Bundan sonra ‘yatay mimari’ye geçiyoruz. Artık çok katlı bina yapmak yok”diyenleri duymadık mı? Söz ile bunlar ifade edilirken aynı gün İstanbul’un onlarca yerinde yeni ‘kule’ler inşa edilmedi mi? Ve yeri geldiğinde yüksek binalarla aynı kişiler övünmedi mi? Bu kadar çelişki, söz ile icraatın bu kadar birbirine ters olduğu bir dünya ülkesi var mı?

Kötü şehirleşme­nin en çarpıcı tablosu İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerim­izde değil mi? Yarım asırdır “Yüksek bina yapılmasın” diyen uzmanlara hiç kulak veren oldu mu? İşin ehli mimarları dinleyip ona göre şehir kuran bir anlayış Türkiye’nin de hakkı değil mi?

Başta büyük şehirler olmak üzere bütün Türkiye’yi öldürdük, şimdi başında ağlıyoruz... Ağlayalım ki belki toprağa dökülen gözyaşları­mızdan yeni şehirler filizlenir...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye