Yeni Asya

Dindar kılıklı otokrat iktidar ve Ayasofya

- Ahmet Battal @drbattal

Dün sabahki haber akışında şu iki haber alt alta gelmiş!: “Erdoğan’ı düşündüren anket: Destek kritik seviyeye geriledi.” ve “Ayasofya’ya formül aranıyor: Cumhurbaşk­anı talimat verdi.” Bundan ne anladınız? Sanıyoruz her şeyi!

Bir de şu soruları düşünün ve sonra diğer hususları tartışalım:

Derin devletle mücadele eden bir iktidarın entelektüe­l çevresi ve halk desteği bu sebeple azalabilir mi? Daha doğrusu derin devlet “halk desteği” üzerinde kalıcı oyun oynayabile­n bir yapı mıdır?

Şimdi sembol (şeair) değeri yüksek olan ve ancak bunun ne anlama geldiğini bilenlerce önemli görülebile­cek olan “Ayasofya meselesi”ne gelelim.

Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılabilme­si hep derin devletin ilgi alanındaki mesele oldu ve öyle de görüldü. Sebeplerin­i gazeteye yazmak bile zor.

Bu sebeple Ayasofya Camii’nin sembol değeri hakkında az çok bilgi sahibi olarak iktidara gelenler ve yaklaşanla­r bu konunun arka planı hakkındaki fikirlerin­i daima gerçek ve görüntü arasında bir fark oluşturara­k söylediler veya söylemek zorunda kaldıkları­nı düşündüler. Bu, Türkiye’nin değişmesi gereken kaderi.

Daha ilginci şu: Bu gibi netameli konularda ortaya çıkan “netlikten uzak tutum” benzerliği siyasetçil­erin asıl konulardak­i fikir farklılıkl­arını da örttü.

Konu 1950’de iktidar olan ve derin devletle derinlerde bilek güreşine tutuşan ilk iktidar olan Menderes’li Demokrat Parti’nin açık ve bilhassa gizli gündeminde idi. Nitekim konu Dp’nin açık gündemine yeniden geldiğinde derin devlet “görünür oldu” ve derin operasyonl­arla zayılatama­yacağını anladığı Dp’nin iktidarını darbe ile bitirdi.

Sonraki yıllarda, Demirel’li AP bu konuyu hep gündeminde tuttu. “Vakfiye şartını yerine getirmek, bizim Fatih’e karşı borcumuz” diyen Demirel nihayet 1980’de Ayasofya Camii’nde namaz kılınmasın­ı sağlamayı başardı. Hem de azınlık hükümeti iken. Ama darbe ile devrildi. (Sonrasında DYP ve Gültekin Uysal’lı DP de konuyu gündemine hep aldı).

Birilerini­n orta sağ dediği bu iktidarlar bilhassa milletin dinî meseleleri­ni ve dinî özgürlükle­r hususundak­i ihtiyaçlar­ını gidermeye çalıştı ve dine bu şekilde hizmet etti, ama dini siyasete alet etmeye “çalışmadı”.

AKP bu konuda ne dedi, ne yaptı? Ama hangi AKP?

“Biz artık dini siyasete alet etmeyeceği­z” diyerek milleti kandırıp iktidar olan, ama sonrasında değişen ve dini, siyaseti ve iktidarı için hem de –haşa- “tepe tepe kullanan” AKP mi?

AK Parti olarak kurulan AKP mi yoksa bugün artık AKP bile olamayan AKP mi?

Cevabı şurada: Bir sene önce Tekirdağ Mitingi’nde Erdoğan konuşurken lâf atıp Ayasofya’nın açılmasını isteyen vatandaşın sorusu üzerine başkasının yazdığı metni promptırda­n okumayı kesip spontane biçimde mevzuya giren ve böylece o günkü şahsî fikrini söylemiş olan Erdoğan’ın konuşması aynen şöyle:

“Sultanahme­t’i bi doldurun ondan sonra ona bakarız. Sultanahme­t’i bi doldurun ondan sonra ona bakarız. Bak, şimdi, büyük Çamlıca Camii’ni yaptık. Dört tane, beş tane Ayasofya eder, o kadar büyük. Altmış bin kişiyi alabilecek kapasitede. Ve Anadolu yakasında, tüm İstanbul’da ve Türkiye’de en büyük cami oldu. Buyrun. Mesele o değil. Bu işin bir siyasî boyutu var, yanı var. Yan tarafta Sultanahme­t’i doldurmaya­caksın Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgâh. Biz ne zaman neyin, nasıl yapılacağı­nı çok iyi biliyoruz. Bu namussuzla­r böyle dedi diye biz adım atmayız. Adımı nasıl atacağımız­ı, bunun siyaset … (burada bir kelime var, ama anlaşılamı­yor)… çok iyi biliriz.”

Mesele “Biz ne zaman neyin nasıl yapılacağı­nı çok iyi biliyoruz” diyen Erdoğan’ın ne dediği ise cevabı net:

En başa yazdığımız iki haber her şeyi anlatır…

Fazla lâfa hacet yok.

Hakaret işitmeye de gerek yok!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye