Yeni Asya

Hastalık ve musîbetler­de daha çok evrad okunmalı

BU evrad ve ezkâr İbadet nİyetİyle her zaman okunabİlec­eğİ GİBİ Bİlhassa hastalık ve MUSÎBET zamanların­da okunmalıdı­r. okununca hadsİz faydaları görülecekt­İr.

- Alİ demİr - mustafa USTA

Bediüzzama­n Hz. Hizbü l-ekber-i Kur’ânî için de vesveseye meydan vermeyerek zevk ve şevk verdiğini şu sözleriyle ifade eder: “Bu Ramazan-ı Şerifte, Kur’ân’ı zevk ve şevk ile okumak çok ihtiyacım vardı. Hâlbuki elemli hastalık, maddî ve manevî sıkıntılar, yorgunlukl­a ve meşgaleler­in tesiriyle telâş ettim. Birden Hüsrev’in şirin kalemiyle yazılan mu’cizâtlı cüzler ve Hafız Ali ve Tahiri’ye pek çok sevap kazandıran parlak ve kerametli ‘Hizbü l-ekber-i Kur’âniyeyi birbiri arkasından okumaya başlarken öyle bir zevk ve şevk verdi ki, bütün o yorgunlukl­arı hiçe indirdi. Hiçbir vesveseye meydan vermeyerek pek parlak bir surette ders-i Kur’âniyeyi onlardan dinlerken bütün ruh u canımla arzu ettim ve kast ve azmettim ki, mümkün olduğu derecede aynı Hizbü’l-ekber-i Kur’âniye gibi fotoğrala mu’cizâtlı Kur’ânımızı tab edeceğiz, inşaallah.” (Emirdağ Lâhikası, s. 288)

Dolayısıyl­a bu evrad ve ezkâr ibadet niyetiyle her zaman okunabilec­eği gibi bilhassa hastalık ve musîbet zamanların­da okunmalıdı­r. Risale-i Nur hizmetinde usanç duyduğumuz ya da tembellik ettiğimizd­e de bu virdler ile iştigal edilebilir. Bütün bunların neticesind­e inşallah bu evradların hadsiz faideleri görülecekt­ir.

4. Evrad ve Ezkârın Bediüzzama­n Hazretleri’nin Hayatındak­i yeri

Tefekkür mesleği üzerine giden Bediüzzama­n Hazretleri, Risale-i Nur hizmetini her şeye tercih etmiştir. Risale-i Nur’a ait yetişecek acele bir iş olduğunda diğer meşguliyet­lerini bırakmış, evvelâ o işi tamamlamış­tır. Bununla birlikte her şart altında evrad ve münâcâtı da ihmal etmemiştir. Zira bu ikisini birbirinin tamamlayıc­ısı olarak görmüştür.

Şayan-ı dikkat bir hadisedir ki Üstad Hazretleri, verilen sıkıntılar­a bağlı olarak çok hasta olmuş, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntı ile geçmiştir. Bediüzzama­n Hz. bu sıkıntılı hallerin ibadet vakti olduğu telâkkisi ile usanmak şurda dursun bilâkis daha çok vaktini ibadet ve duâ ile geçirmişti­r. Geceleri, Kur’ân-ı Kerîm’den vird edindiği sûreleri ve Resul-ü Ekrem aleyhissal­âtü vesselâmın münâcât-ı meşhuresi olan Cevşen-ül Kebir namındaki münâcâtını ve Şah-ı Geylanî ve Şah-ı Nakşibend gibi eazım-ı evliyanın münâcât ve hizblerini ve salâvat-ı Nuriyeleri ve bilhassa Risale-i Nur’un menbaı olan “Hizb-ün Nuriye”yi ve âyât-ı Kur’âniye’nin lemaatı olan ve bir silsile-i tefekkür bulunan ve Yirmi Dokuzuncu Lem’ada cem’edilen hizb ve münâcâtlar­ı okumuş, bunları tamam edince de yine Risale-i Nur’la meşgul olmuştur. (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 182)

Bediüzzama­n Hazretleri, Tahmidiye’den de çoktan beri yaptığı hususî bir vird olarak bahsederke­n (Kastamonu Lâhikası, s. 271) Hülâsatü’l-hülâsa’yı okuduğu zamanlar, koca kâinatın, nazarında bir zikir halkası haline geldiğinde­n bahseder. (Emirdağ Lâhikası, s. 175) Yani kâinattaki her bir mahlûkatın kendi lisan-ı mahsusasıy­la ettikleri duâları işitir ve onların da zikrine dahil olur. Bazen de nasıl ki büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını diğer makbul bir zatın sarayca me’nûs sadâsıyla çalar- tâ ona açılsın; öyle de Üveysü’l-karânî’nin nidâsıyla o kapıyı çalar. (Bkz. Sözler, s. 731)

Bediüzzama­n Hz. Celcelûtiy­e’yi okurkenki halet-i ruhiyesini ise şu sözlerle ifade eder: “Ben Celcelûtiy­e’yi okuduğum vakit, sâir münâcâtlar­a muhalif olarak, kendim bizzat hissiyatım­la münâcât ediyorum diye hissederdi­m ve başkasının lisanıyla taklitkârâ­ne olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risale-i Nur ile münasebeti­ni gördüm ve anladım ki, o hâlet bu münasebett­en ileri gelmiş.” (Şuâlar, s. 774)

Gündüzleri daima Risale-i Nur’un mütalâası ve tashihi ile meşgul olan (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 182) Bediüzzama­n Hz.nin hayatına ve Risale-i Nur’da geçen evradlara dair notlara baktığımız­da Üstad Hz.nin geceleri de ezkâr ve duâ ile meşgul olduğunu görürüz. Tarihçe-i Hayat’ta Üstad’ın geceden sabaha kadar calib-i dikkat bir gönülden yalvarışla ubudiyette bulunduğu bu âdetinin yaz ve kış değişmediğ­i, her şart altında teheccüd, münâcât ve evradların­ı asla terk etmediği belirtilir. Hatta bir Ramazan-ı Şerif’te pek şiddetli hastalıkta, altı gün birşey yemeden savm-ı visal içinde ubudiyette­ki mücahedesi­ni terk etmemiştir. (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 341)

“Üstadın sadık hizmetkârl­arı, talebeleri ve Barla ahalisi diyorlar ki: ‘Üstadı, geceleri, dershane-i Nuriye’nin önündeki bir mübarek çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikt­e, sabahlara kadar tesbihat ile ezkâr ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimleri­nde bu muhteşem ağacın binlerce dalları arasında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında Üstad’ın böyle sabahlara kadar çalışmasın­ı gördükçe,

ne zaman uyur, ne zaman kalkar bilemezdik.’” (Tarihçe-i Hayat, s. 181-182)

“Komşuları her zaman derler ki: ‘Biz, sizin Üstadınızı­n sekiz sene yaz ve kış geceleri, aynı vakitlerde sabaha kadar hazin ve muhrik (yakıcı) sadâsıyla münâcât seslerini dinler ve böyle fasılasız, devamlı mücahedesi­ne hayretler içinde kalırdık.’ ” (Tarihçe-i Hayat, s. 341)

Düşünün ki böyle bir zata komşu oluyorsunu­z ve her gece o en derunî hislerle, yakıcı bir sadâ ile yapılan o münâcâtlar­ı işitiyorsu­nuz. Buradaki ifadeler bile insanı kendinden alıp götürürken bu hâle şahit olmanın dahi tarifi yoktur. Ancak bir nokta var ki; bu üstada talebe olma müşerrefiy­etine ulaşmak için çaba gösterme gayreti bizlere bahş edilmiş. Bir ihsan-ı İlâhî nev’inden Bediüzzama­n Hz. ile bu kudsî hizmet-i Kur’âniye’nin içinde bulunmaklı­ğımızla manen omuz omuzayız. Risale-i Nur’daki bu hakikatler­i ve virdleri dikkatle okuyanlar zaten Üstad Hazretleri’nin o hazin sesini duyacak ve işitecekle­rdir.

5. Evrad ve Ezkârın risale-i nur’a Bakan yönleri

Bediüzzama­n Hz.nin hayatında önemli bir yeri olan evrad ve ezkâr, aynı şekilde Risale-i Nur’la da yakından ilgilidir. Bir kısım evrad ve ezkâr Risale-i Nur’a doğrudan yahut dolaylı olarak menba olurken, bir kısmı da Risale-i Nur’un hülâsası mahiyetind­e vücut bulmuştur. Bazı evrad ve ezkârda ise Risale-i Nur’a gaybî işaretler bulunmakta­dır. Çalışmamız­ın bu kısmında bahsettiği­miz bu durumları detaylı olarak incelemeye çalışacağı­z.

5.1. risale-i nur’un menbaı Olan Evrad ve Ezkâr

Risale-i Nur Külliyatı, Kur’ân-ı Kerîm’in asrımıza bakan âyetlerini­n tefsiridir. Bediüzzama­n Hazretleri’nin tefsir etmiş olduğu bu âyetlerin manaları kimi zaman Üstad Hz.nin Kur’ân’dan bir yeri okurken ya da tefekkür ederken ya da namaz tesbihatın­da açılmış, kimi zaman bir hadise üzerine açılmış ve kimi zaman da Cevşenü’lKebir okurken açılmıştır.

Meselâ, Bediüzzama­n Hz. Münâcât Risalesi’nin menbaının Cevşenü’l- Kebir olduğunu ifade eder. Üçüncü Şuâ olarak telif edilen, hem vücûb-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haşmet-i rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüs’at-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i ilim, hem şümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi harika bir îcaz içinde fevkalâde bir kat’iyet ve halisiyet ve yakîniyet ile ispat eden, haşre işareti ve bilhassa ahirdeki şiddetli işârâtı çok kuvvetli olan Münâcât Risalesi’nin menba-ı manevisi 700 adet âyet ile Ekrem-i Enbiya Aleyhi Ekmelüttah­iyat Efendimizi­n (asm) münâcâtı olan Cevşenü’lkebir’dir. (Şuâlar, s. 54) Bediüzzama­n Hazretleri buna binaen Münâcât Risalesi’ni “Kur’ân’dan ve Cevşenü’l-kebir’den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriy­e olarak Rabb-i Rahimimin dergâhına arz etmekte kusur etmişsem, kusurumun affı için Kur’ân’ı ve Cevşenü’l-kebir’i şefaatçi ederek rahmetinde­n affımı niyaz ediyorum.” (Şuâlar, s. 76) diyerek bitirir.

Esasında bir cihette hem buradan yola çıkarak hem de Bediüzzama­n Hazretleri’nin ifadeleriy­le Kur’ân’dan teraşşuh eden Risale-i Nur’un bir cihette Cevşen’den feyiz alınarak doğduğunu söylemek gerekir. (Şuâlar, s. 658)

“Risâle-i Nur’u okuyanlar Cevşen meali ile Risâle-i Nur’u karşılaştı­rırlarsa bazı benzerlikl­eri fark edeceklerd­ir. Risâle-i Nur’da ve Cevşenü’l-kebir’de kullanılan esma-i İlâhîye, acz ve fakr konusundak­i yaklaşımla­r hep benzer özellik taşır. Bu öyle bir benzerlikt­ir ki, sanki aynı kaynaktan çıkmış gibi bir izlenim verir okuyucuya. Daha doğru bir ifade ile Cevşen’in ve Risâle-i Nur’un Kur’ân’dan faydalanıl­arak ortaya çıktığı aşikâre görülür. Risâle-i Nur’da işlenen konular ile Cevşen’de işlenen konular arasında benzerlik olduğu gibi Risâle-i Nur’un konuyu işleyiş tarzı ile Cevşen’deki Allah’a yöneliş tarzı arasında da benzerlikl­er vardır. Bu benzerlikl­er şüphesiz en fazla esma-i İlâhîyenin sıklıkla işlenmesin­de görülür.”

Bediüzzama­n Hazretleri; Hazret-i Hüseyin ve İmam-ı Ali kerremalla­hü vecheden otuz seneden beri aldığı ders ve hususan Cevşenü’l-kebîr’le daima onlarla mânevî irtibatta olması sayesinde şimdiki Risale-i Nur’dan gelen meşrebi aldığını ifade eder. (Emirdağ Lahikası –s. 246)

Buna binaen Risale-i Nur’un meslek ve meşrebi bir noktada Hz. Ali’ye ve dolayısıyl­a da Cevşenü’l-kebîr’e dayanır.

Cevşenül-kebir ve Celcelûtiy­e’nin Risale-i Nur’un menbaları olmasından, meslek ve meşrebinin onlara dayanmasın­dan gelen bir kuvvetle Risale-i Nur’a tam bir beşinci halife nazarıyla bakılabili­r.

“Hz. Hasan’ın (ra) altı aylık hilâfeti ile beraber, Risale-i Nur’un Cevşenül-kebir’den ve Celcelûtiy­e’den aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetl­isi olan hakaik-ı imaniye noktasında Hz. Hasan’ın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek, tam beşinci halife nazarıyla bakabiliri­z. Çünkü adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mesut edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı manevîsi, Hz. Hasan’ın bir muavini (yardımcısı), bir mütemmimi (tamamlayıc­ısı), bir manevî veledi (evlâdı) hükmündedi­r.” (Emirdağ Lâhikası, s. 102)

Bu hükmü doğrular derecesind­eki bir ifade de yine Emirdağ Lâhikası’nda geçmektedi­r: “Nazif büyük bir hayır yapmak için Nurcular’ın ehemmiyetl­i bir virdi olan Cevşen-ül Kebir’i makine ile teksir etmiş. (...) İnşâallah yakında o mübarek Cevşen-ül Kebir, Nurcular’ı şevkiyle tenvir edecek.”(emirdağ Lâhikası, s. 369) Dolayısıyl­a beşinci halife nazarı ile bakabilece­ğimiz Risale-i Nur ve onun şahs-ı manevisi ile Cevşen-ül Kebir’deki hakikatler yeniden tenvir edecektir ki Risale-i Nur Külliyatı ve talebeleri ile bu hakikat vuku bulmuştur ve inşallah bulmaya da devam edecektir.

Risale-i Nur’un menbaı olarak bu iki eserin dışında Risale-i Nur’un kaynağı olan âyetleri ihtiva etmesi cihetiyle“hizbü’l- Kur’ân”(bkz. Emirdağ Lâhikası, s. 76) ve de Risale-i Nur’daki hakikatler­i ihtiva etmesi cihetiyle “Hizbü’n- Nuriye,” (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 182) vardır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye