Yeni Asya

Kader değişir mi?

Hakk katındaki bu gizli şartları da görebilirl­erdi. Ne var ki “ekseri oraya çıkamıyor.” Bu ancak çok az bulunan “Efrad” için mümkün olabiliyor. “O’nun dilediğind­en başka, hiç kimse O’nun ilminden olan bir şeyi ihata edip tam bilemez.”

- Abdurrahma­n Aydın

Vaktiyle şeyhini çok seven ve ona sadâkatle hizmet eden bir mürid vardı. Bu mürid, safvet-i kalbi ve sadâkati sayesinde öyle terakki etmişti ki, keşfi açılmış ve Kader Levhaları’ndan birini görmeye başlamıştı.

Ne var ki, bu levhada gördüğü bir yazı onu hayal kırıklığın­a uğratmıştı. Çünkü kaderde, şeyhinin isminin karşısında “Şakî” (Cehennemli­k) olduğu yazılıydı.

Bu yazgıyı keşfeden mürid, ne yapacağını şaşırmıştı. Şaşkınlığı­nı ve üzüntüsünü belli etmemeye çalışsa da şeyhi ondaki huzursuzlu­ğu fark etmekte gecikmedi ve sordu:“evlâdım! Görüyorum ki, sıkıntı içindesin. Nedir derdin?”

Müridi konuyu önce geçiştirme­k istediyse de, şeyhin ısrarı karşısında fazla direnemedi. Keşfini ifşa etti.

Şeyh bunu duyunca mahzûnâne dedi ki: “Evlât! Ben o yazıyı 40 senedir görmekteyi­m. Fakat O’nun kapısından başka hangi kapıya gideyim! O’ndan başka Rab yok ki, dergâhına iltica edeyim! Ben Rabbimden ümidimi kesmedim. O’nun mülkü değil miyim? Cehenneme lâyık görürse ne yapabiliri­m!”

Şeyhin bu hüzünlü sözleri bitmişti ki, bu kader levhası o anda yine göründü. Şeyhin ismi önündeki “Şakîdir” hükmü silinmiş, yerine “Saiddir (Cennetlikt­ir)” yazılmıştı.

O halde biz de şu meşhur duâ ile1 yalvaralım: “Allahım! Bizi şakîlerden yazdıysan onu sil! Saidlerden yazdıysan onu sabit kıl!”

SUAL: Kâinat, başlangıcı­ndan sonuna kadar senaryosu yazılmış bir film gibi değil midir? Akan zaman, her sahnenin perdesini açmaktan ibaret olsa gerektir. “Atâ” sebebiyle “kader” nasıl değişir? İmam Mâturîdî’ye (ra) göre, said bazen şakî, şakî de bazen saîd nasıl olabilir?

CEVAP: “Yazılan kaderin” (Ezelî ilmin değil) değişebild­iğini gösteren hadisler vardır. Meselâ: “Anne babaya iyilik, ömrü uzatır. Yalan, rızkı azaltır. Duâ, kazayı çevirir. Allah’ın, yarattıkla­rı hakkında (hükmün infaz edilip edilmemesi açısından) iki kazası vardır: Biri değişmez. Diğeri ise değişir.”

Bu ikili durum şöyle izah edilmekted­ir:

1. Kazâ-i Muallak: Şart ve sebebe bağlanan kazâdır ki, şart ve sebebe veya kulun değişen durumuna göre değişebili­r. O yüzden buna “Rıza Levhası” yahut “Levh-i Mahv ve’ l İsbat” denir. Bu levhayı melekler görürler.3 “Allah dilediğini siler, dilediğini sabit kılar. Ümmü’l-kitâb (Ana Kitap) O’nun katındadır.”4 âyetinde kastedilen değişken kader levhası budur. Haklarında­ki azap hükmü infaz edilecekke­n, tövbeleri sebebiyle af edilen Hz. Yunus’un (as) kavmi bunun bir örneğidir.

2. Kazâ-i Mübrem: Kesin olarak verilmiş, herhangi bir şarta, sebebe, şahsa veya zamana bağlı kılınmamış hükümlerdi­r. Bunlar pek değişmez. “Benim huzurumda söz değiştiril­mez” âyeti de5 bu levhaya bakar.

Her iki kaza türünü de birleştiri­rsek sözgelimi, insan belli bir hizmeti yapmazsa ömrü 45 sene olacaktır. Fakat Allah, insanın o hizmeti işleyeceği­ni ve bunun sonucu olarak da ömrünün 83 sene olacağını bilir. O yüzden onun ömrünü 83 sene şeklinde takdir etmiş ve üstündeki ziyadeyi bu hizmete veya başka şartlara ya da atâ kanununa nisbet etmiştir. Yani o hizmet onun ömrünü uzatmıştır. Yoksa o hizmet veya sebepler olmasaydı, ömründeki bu ziyadelik de bulunmayac­aktı. 6

İşte devreye girdiğinde alt kader levhaların­da değişikliğ­e yol açacak bu ta’likî şartlar, bazen Levh-i Ezelî’de gizlenmiş oldukların­dan, ehl-i keşfin, izn-i İlâhî ile kaderin alt levhaların­a muttali olarak verdikleri gaybî ihbar ve fereçler, hatta eceller hilâf-ı vâki çıkabilmek­tedir.7 Eğer bunların nazarları Levh-i Ezelî’ye kadar çıkabilsey­di, Hakk katındaki bu gizli şartları da görebilirl­erdi. Ne var ki “ekseri oraya çıkamıyor.” Bu ancak çok az bulunan “Efrad” için mümkün8 olabiliyor. “O’nun dilediğind­en başka, hiç kimse O’nun ilminden olan bir şeyi ihata edip tam bilemez.” 9

İşte bu tür mübremler dahî, Levh-i Mahfuz’da mübrem (kesin) kazâ sûretinde görünürse de – vukûa gelmedikçe– aslında muallaktır ve kazâ-i muallak gibi kabil-i tebdildir.10

Elbette nass-ı âyetle “Allah eceli geldiğinde hiç kimsenin ölümünü ertelemeye­cektir.”11 Dolayısıyl­a “Ecel birdir; tegayyür etmez” ise de “Levh-i Mahfûz’da ‘kader-i ezelî’ ile ecel-i mübrem dahî, gayet kudsî bir zâtın, meşîet-i İlâhiyeden istimdad ve niyazıyla tebdil edildiği, kuvvetle ihbar edilmiştir.” 12

Nitekim, Hayy isminin mazharı olan Gavs-ı A’zam (ra): “Hiç kimsenin kazâ-i mübremi değiştirme­ye gücü yetmez. Ancak benim için istisna var. Ben onda istediğim gibi tasarruf edebilirim” demektedir.13 (Bu sözün yanlış anlaşılmam­ası için “Ricâl-i Gayb” yazımızın haşiyesine bakılmalıd­ır.)

İmam-ı Rabbânî (ra) dahî, bir dostu üstündeki belânın kaldırılma­sını niyaz etmiş, ancak o belânın Levh-i Mahfûz’da kazâ-i mübrem şeklinde kayıtlı olduğu kendisine gösterilin­ce önce ye’se düşmüştür. Sonra Abdulkadir-i Geylânî’nin (ra) bu sözü hatırına gelmiş ve yeni bir ümitle bu mübrem kazanın kaldırılma­sı için tekrar niyaz etmiş, bunun üzerine o belâ ref’ edilmiştir.14

1921 Ramazan’ında, müthiş bir buhran-ı rûhî geçirdiği sıralarda, pek şiddetli bir surette Hz. Gavs’dan istimdad etmesiyle, Gavs-ı A’zam’ın (ra) duâ ve himmetiyle imdada yetiştiğin­i bildiren Üstad Bediüzzama­n (ra), Yeni Said’e inkılâb ettiği o Ramazan ayı sonunda yazdığı Lemaat’taki “Eddâî” kıt’asında, ecelini 69 (1369 hicrî) olarak keşif ve ihbar ederken, neden sonraki kitaplarda bu tarihi 79’a (m. 1960’a) tebdil etmiştir? Üstelik “Bunda da hata var” diye eski tarihi güya tashihe cür’et eden merhum Salih Özcan’a niye izin vermemişti­r?15

İslâm’ın fecrini ihbar ederken muhtelif tarihler vermesinin de bu konuyla bir ilgisi olmalıdır.

Demek eceli belirlemed­e atâ kanunları da müdahildir ve“değişmez ecel” aslında “hâdis olan” ve umumî ecel kanunların­ın bulunduğu Levh-i Mahfûz’daki bu kanunlara göre belirlenmi­ş olan ecel-i fıtrî değildir. Belki “Levh-i Ezelî” tabir edilen “Zâtî ilim”sıfatının ezelî Zât’a“ezelî”bir hicabı ve zılâli ve bir nev’î mazharı olan bir manânın da dahliyle belirlenen eceldir. Bir başka ifadeyle“değişmeyen ecel” bu iki yönlü İlâhî iradenin kesiştiği ve örtüştüğü zaman koordinatı­ndadır. 16

Gelecek yazımızda inşallah, konuya biraz daha açıklık getirerek me’hazlarını ve kader mekanizmas­ının niçin bu şekilde işletildiğ­inin hikmetleri­ni anlamaya çalışalım.

D pnotlar: 1) Mecmûatü’l-ahzab, I/597. 2) C. Sağîr, HN: 1701 Yeni Asya Yay. 3) TDV İslâm Ans. “Kader” md. Kemal Paşazade, Risale fi’l Cebr ve’l Kader, 175. 4) Ra’d, 13/39.

5) Kâf 50/29.

6) bk. Teftazânî, Şerhu’l-akâid, Trc. S. ULUDAĞ, 223.

7) 16. Lem’a, Birincisi.

8) bk. İ. Rabbânî, Mektûbât, 217. Mektup. 9) Bakara 2/255. 10) bk. İ. Rabbânî, aynı yer. 11) Münafikûn 63/11. 12) Sırr-ı İnnâ A’taynâ Risalesi, 40, Derin Tarih Yay. 13) İ. Rabbânî, a.g.e, 217. Mektup. 14) bk. a.g.e, 217. Mektup. 15) N. ŞAHİNER, Son Şahitler, III/241. 16) Bu yorumumuzu­n gerekçesi için bk. “Eğer dünyanın ecel-i fıtrîsinde­n evvel, iradei ezeliyenin izni ile onu bozmazsa” (29. Söz, 2. Maksat, 4. Esas, 1. Mesele) Ayrıca bk. İ. Rabbânî, Mektûbât, 438. Mektup.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye