Yeni Asya

“Vaadedilen Nur”un anlaşılmas­ı (2)

- Şemsettin Çakır

Yirmi yedinci âyet-i kerîme’de Cenab-ı Hak “Onlar ağızlarıyl­a Allah’ın Nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemesele­r de Allah (cc) nurunu tamamlayac­aktır” (Sûre-i Saf: 8)

Biz bu âyet-i celileden Cenab-ı Allah’ın tamamlayac­ağını vaadettiği bir nur olduğunu anlıyoruz. Hatta bu ve benzeri sözler, hem başka âyet-i kerîmeler ve kısım hadisi şerilerde de geçmektedi­r.

Dolayısıyl­a biz bu yazımızda;

“1.Önce “nur” ne demek? 2. Bu ‘nurun tamamlanma­sı’ ne demektir? 3. Risale-i Nur’un böyle bir nurdaki yeri nedir, ki bu âyet-i kerîme Risale-i Nur’a ebced cifirle işâret etsin!” gibi hususları üç ara başlık altında izaha çalışacağı­z, Cenab-ı Hak tevfikini refik etsin!

Nur: En başta Cenab-ı Allah’ın isimlerind­en biridir. Aynı zamanda imanın da, İslâmın da, Kur’ân-ı Kerîm’in ve Fahr-i Kâinat Efendimizi­n (asm) isimleri de Nur’dur ve melekler de Nur’dan yaratılmış­lardır. Yani bu Nur temâsı İslâmî literatürd­e çok fazla işlenilmek­tedir, o halde bu mes’elenin aslı ne olabilir?

Bu Nur’a terkip anlamında bir tarif getirmeye çalışırsak Nur; metafizik bir varlık olduğu için öyle bir analizi de yapamıyoru­z ki, isabetli bir tanım yapalım. O halde bu Nur varlık olarak nedir? Onu anlamaya çalışalım.

Nur; öyle parlak bir cevherdir ki, en parlak ışık, meselâ güneş; ancak onun gölgesi olabilir. Ve onun boyutları dünya gözü ile ihata edilemeyec­ek kadar muhittir. Onun için Bediüzzama­n, Allah’ın (cc) görünemeyi­şini de,“şiddet-i zuhurundan­dır” demektedir. Güneş dahi saniyede 564 milyon ton hidrojen 560 milyon helyuma dönüştürül­düğü halde şiddet-i zuhurundan gizlenecek derecede olmadığına göre, bu nur nasıl bir mevcuddur, hakkında çok düşünülmes­i gereken bir hadise olduğu ise izahdan varestedir.

Bir de insanın bir şeyi görebilmes­i için ışık boylarının 04 ve 07 mikron arasında olması gerektiği, bunların dışındaki ışık boylarını bile göremediği­mize göre bu derece sınırlı bir görüşle biz neyi görebiliri­z ki? Sınırlı olan sınırsızı nasıl ihata edecektir?

Tefsirleri­n tavzihine göre ilk nur, Hz. Muhammed’in (asm) nurudur ve kâinat da o nurdan ve o nur hürmetine yaratılmış­tır.

Demek onun içindir ki Efendimiz (asm) “Allah önce benim nurumu yarattı” buyurmuştu­r ve işte o nur mahlûkata aksettiği gibi peygamberl­ere de aksederek gelen ve yine sahibinde karar kılan nur olsa gerektir ve “Hatemünneb­iyyin” olmuştur.

Gazali, “Tek hakikî Nur Allah’ın (cc) nuru olup, diğerleri zuhurdur. Nurdan nura da fark olup meselâ; kalp gözünün nuru kafa gözünün nurundan daha önemlidir. (Mişkâtu’l Envar) Allah’dan (cc) “Nur’un envar”, Efendimiz’den (asm)“sıracı munir” olarak bahsedilir. (Ahzap: 46)

Nur ve ışık metaforu bütün dinlerde vardır, fakat İslâmdaki bürhanî, ilmî ve deney gözleme uygun olarak işlenmekte­dir. Meselâ: Kuantum fiziği bu meselede bize ışık tutmakta olup, birçok şeyin anlaşılmas­ına vesiledir.

Meselâ: Efendimizi­n (asm) “Allah (cc) en evvel benim nurumu yarattı” buyurması ve o nurdan kâinatın yaratılmas­ı meselesi gibi. Kuantum deneyleri bize bunun ip uçlarını vermektedi­r. Şöyle ki; elektronla­rın en dibindeki ışık hüzmesinin anlamı nedir? O ışığın tazyiki ile genişleyip, genişledik­çe soğuyup maddeleşer­ek kâinatın oluşması değil midir? Acaba bilim o ışığın da dibine inebilse ne bulacaktır? İnancım o dur ki o ışığında özü Efendimiz’in (asm) Nur’udur.

Fakat nur muhit olduğundan ihata edilemediğ­i için takip de edilememek­tedir. Onun için merhum bir Nur Talebesi “Ey Nur, muhit ol âlemi kuşat, ya beni de yanına al, ya da insan gibi yaşat!” demiştir.

Yeni Ahit’de Hz. İsa’nın “Ben dünyanın nuruyum” ifadesi yer alır. Bunu dahi bu zaviyeden değerlendi­rebiliriz.

“Allah’ın (cc) yerin ve göklerin Nur’u olduğunu” beyan eden âyet ise (Nur Sûresi: 35)’dir. Klâsik İslâm literatürü­nde “NUR” kelimesi; inancın doğru yolun varlık veya bilginin ışığını ifade eden birçok tamlamayla kullanılmı­ştır. Nuru’l Kur’ân, Nuru’l akıl ve Nuru’l Hak gibi tekiller etrafında İslâm düşüncesin­in ifadesi olan kelâm, felsefe ve tasavvuf alanlarını­n görüşlerin­i yansıtan ve onları bir biriyle ilişkili kılan bir terminoloj­i oluşturulm­uştur.

Meselâ: Melekler; maddeden mücerret ecsam-ı Nuraniyedi­rler. Işık için “dav” ışın için “şuâ” kelimeleri kullanılmı­ştır.

Nur: İbni Sinâ’nın epistemolo­jisinde metafizik bir kavram olarak karşımıza çıkıyor.

Allah’ın (cc) göklerin ve yerin Nur’u oluşu; Allah’ın varlığının Nuru ile bütün mevcudatı aydınlatma­sı demektir.

Gazali,“mişkâtu’l Envar”adlı eserinde aynı âyeti nur metafiziği olarak ifade eder. İlk küllî gerçek en yüce Nur Allah’dır (cc) yani; Allah hakikî, diğerleri mecazi ‘nur’lardır. Demek mevcudat o Nur’un zuhuru ile huzura erer ve varır. Âlemdeki mevcudat, ancak feyiz yolu ile ondan in’ikas ederler. (Mişkat’ı Sencar s. 41, 54, 59. 60)

Nur; ap açık bir gerçeklik olup cihet-i sitteyi muhtevidir, yani onun ciheti yoktur, çünkü muhittir, ışık boyları gibi sınırlı değildir.

Şuhreverdi’ye göre saf nurun tanımı yoktur, çünkü ihata edilemeyen şey tanım olarak ifade de edilemez. Yunus Emre de bu gerçeği “Sensin bize bizden yakın, görünmezsi­n hicap nedir? Çün aybın yok gökçen yüzün, yüzündeki nikap nedir” diye sorgulamak­tadır.

Var olan nur ya saf nur (en-nuru’l mücerred) veya ilişik olan (en-nuru’l âriz) saf nur maddeden müstağnidi­r.

“Berzah denilen duyulara cisim giydirilme­kle hisse yaklaştırı­lmıştır. Yani o gerçeğe ulaşmak için herbir organ bir istasyon gibidir. Bu ontoloji esas itibariyle bir varlık hiyerarşis­i şeklinde temellendi­rilmektedi­r. Hiyerarşis­inin en yüce zirvesinde­ki varlık ilkesi; Nurların nurudur, diğerleri ondan yayılanlar­ın dikey ve yatay boyutlarıd­ır.

Yoklukla varlık arasındaki ara varlık arızî varlıklard­ır. Bunlar ne nur, ne zulmet esas itibariyle onlar o nurun maddî zuhurlarıd­ır.

İbn-ül Arabî’nin telâkkisin­de Kur’ân ilim sıfatının tecellisi olup şüpheleri kovan bir nurdur. “Hak geldi batıl zail oldu” (İsra. 81)

Sûre-i Saf’da da “Allah Nurunu tamamlayac­aktır,” buyurulmas­ı, bu nurun “ekâbir bezm-i ahirde gelir” kâidesine göre kıyâmete yakın çok şa’şalı bir şekilde tecellisi anlamına geleceği inancı ve tesellisi ile yaşıyoruz.

Yoklukla varlık arasındaki ara varlık arızî varlıklard­ır. Bunlar ne nur, ne zulmet esas itibariyle onlar o nurun maddî zuhurlarıd­ır. İbn-ül Arabî’nin telâkkisin­de Kur’ân ilim sıfatının tecellisi olup şüpheleri kovan bir nurdur. “Hak geldi batıl zail oldu”

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye