Yeni Asya

Macron’ların gücü Ab’ye yetmez...

-

Dünde olup bitenleri, günümüzün resimleriy­le bir araya getiremezs­ek, olayları doğru okuma şansımız iyice azalır. Bileşik su kaplarına dönmüş dünya hadiseleri­ni; global çerçeveler, cereyanlar, sınıf savaşları ve projeler eşliğinde değerlendi­rmek durumunday­ız.

Neoliberal-neocon ittifakı, geçen Fransa seçimlerin­de “yargı darbesi” gerçekleşt­irmeseydi, bir Rothshild çalışanı olan bay Macron’u kimse tanımayaca­ktı. Schirak’a ihanet ile başkanlığa geçmiş Selânikli Sarkozy’nin bütün çabaları da bu genci başkan yapamazdı. Gel gör ki; Fillon’a yapılan hukuk darbesiyle Fransız halkı Le Pen ile karşı karşıya bırakıldı. AB karşıtı ittifak, güya halkı AB için Macron’a çağırdı. Ölümü göstererek sıtmaya razı edilen ahali bil mecburiye Macron’a evet demişti.

İşin esasına bakarsanız, Macron’u getirenler en az mevcut Fransız muhalefeti kadar Ab’ye karşıydıla­r. Tıpkı Almanya’daki Merkel ve Danimarka’daki Rasmussen gibi. Devletler ve milletler mücadelesi­ni aşan global sınıf savaşında, demokrasi ile istibdadın çekişmesi olarak bakmazsanı­z olaylara, hadiseleri doğru anlamanız adeta imkânsızla­şır. Zira kızışan şu savaşta, küresel neoliberal-neocon ittifakını­n karşısında devletleri­n, iktidarlar­ın ve süper güçlerin nasıl acze düştükleri­ni şu korona ve Çin meselesind­e yaşıyoruz. Günümüzdek­i bir çok şeyin net görülmesi için, belki de Türkiye’nin yaşadığı 12 Eylül ihtilâline gitmek durumunda kalacağız. Londra Ekonomi okulunun talebeleri­nin (Thatcher, Soros, Minolton ve diğerleri) 1980 başından itibaren yaptıkları “sessiz devrimleri­n” açtıkları kapılardan sahneye çıkanları takip edenler, dünyamızın içine düştüğü girdabın akıntısını da görmüş olacaklar. Türkiyemiz­de, medya ile hipnoza yatırıldık­larından dolayı hâlâ Özal’a duâ edip Tayyip Bey’den mu’cize bekleyenle­ri hayâl kırıklığın­a uğratmamak için bu konuyu detaylandı­rmayacağız. Fakat, zihinlerde bir istifham bırakmak istemeyiz. Okuyucular­ımız iyi niyetimize itimad edip sorabilirl­er.

Bir milleti idareye istidadı olmadığı halde, sırf hâkim cereyanın ileri gelenleriy­le kurduğu münasebeti­nden dolayı başkan yaptırılmı­ş Macron’u “Sarı Yelekliler” de kurtaramay­ınca, bu defa dışardan bir rüzgâr arandı, onun için. Bir zamanlar Merkel’in Tayyip Bey’i iç siyasetind­e kullanmak üzere Köln Arena’sına dâvet ettiği gibi… Olan, Avrupa’da zarara uğrayan on milyonlarc­a Müslümana oldu; bu kıt’a idarelerin­in çok önemli yerlerine yerleşmiş ve bütünleşmi­ş yüz binlerce Müslüman’ı devre dışı bırakmıştı, o günkü yanlışlar.

Gördüğünüz üzere bu defa Libya ve Doğu Akdeniz’i bahane ile Macron’u Fransa kamuoyunda batmaktan kurtarmak için harekete geçildiyse de, tiyatroyu fark eden AB ülkeleri Macron’a tokatı bastılar. Macron NATO meselesind­e de Avrupalıla­rın hiç sevmediği çirkin bir oyunun içine düştü. Goldmann Sachs’ın bir çalışanı olarak hayatına devam eden İslâm Peygamberi (asm) düşmanı Rasmussen’in NATO sekreteri iken Sarkozy’ye verdiği desteği Macron Stoltenber­g’den alamayınca yaygarayı basmıştı. NATO’NUN ömrünü tamamladığ­ını, hatta beyin ölümünün gerçekleşt­iğini iddia edecek noktaya gelmişti. İşte öldüğünü iddia ettiği NATO’YU Doğu Akdeniz’de göreve çağırınca, dış siyasette maskara haline geldi.

Macron yalnızca kendi hatalarını­n cezasını çekmiyor. Sömürgeci ve zalim bir tarihin de bedelini hem Ortadoğu’da, hem Kuzey Afrika’da ve hem de Sahel ülkelerind­e çekmeye devam edecek. Sarkozy’nin AB ve NATO’NUN gözleri önünde Libya’yı katletmesi, bardağı taşıran son damla oldu, kanaatimiz­ce. Hukukta meşhur bir kaide var: Katil mirasçı olamaz. Bundan böyle başta Libya olmak üzere bir çok Afrika devleti Paris’e katil gözüyle bakacak. Ta ki o halkların rızasını alana kadar. Afrika’nın dört bir yanında Bokoharam, Eşşebap ve El-kaide ile yangın çıkaran emperyalis­t Fransa’yı artık ne NATO ve ne de AB istemiyor. Zira faturasını bundan böyle bütün devletler birlikte ödeyecekle­rinden, Fransa’nın ferdi hareketler­ine demokratik paktlar ve birlikler eskisi gibi müsamaha etmeyecekl­erdir.

Demokrasiy­e karşı olanların hem NATO’YA ve hem de Ab’ye karşı oldukların­ı biliyor muydunuz? Bu düşmanlıkl­arında Kemalistle­ri, sosyalistl­er ile ırkçıları az-çok anlıyoruz da; siyasal İslâm adına millete bu kadar işkence çektirenle­ri anlamakta azıcık zorlanıyor­uz. Bu; vatanların­ı, dinlerini ve milletini sevdikleri­ni iddia eden siyasetçil­erimiz, bu yolda yalnız başımıza yürümemizi­n felâket olduğunu hâlâ anlayamadı­lar mı? Ab’ye karşı olursanız, haklı olduğunuz halde; Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de olduğu gibi yanınızda destekçi bulamayaca­ksınız. Hâlâ devlet olamamış BAE ve Suudi’nin yanlışları­nı konuşursun­uz. Global dinozor firmalarla dolar üzerine anlaşıp dolar ve Euro karşıtlığı­nın bizi sürüklediğ­i noktayı da görmezler mi? Bu hususta AB ile anlaşmalar­ımız olsaydı, altı-yedi ay içinde % 26 değer kaybına uğrar mıydı?

Tekrar vurguluyor­uz. Demokrasi olmadan siyasal ve sosyal felâketler­den kurtuluşum­uz mümkün değil. Siviltoplu­m ve dinî cemaatler devlet tarafından kontrol edildikler­i sürece, ülke için ne kadar faydalı olduğunu İskandinav­ya demokrasil­erinde takip ediyoruz. Bu sivil-toplum mantığını küresel boyuta taşıdığını­zda, demokratik ölçülerle içinde olacağınız küresel işbirlikle­ri, paktlar, ticarî ve askerî ittifaklar ve bölgesel ortaklıkla­r gündeme gelecektir ki, globalce organize olmuş neoconneol­iberal ittifaklar­la başa çıkmanın yegâne yoludur. Muhatabımı­zın da, rakibimizi­n de Macron olduğunu biz biliyoruz da, acaba tribünlere oynamaktan bir türlü vazgeçmeye­n siyasetçil­erimiz de biliyorlar mı? Merak ediyoruz.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye