Yeni Asya

DEPODAN MÜZEYE DÖNÜŞEN BİR CEZAEVİ

- Mehmet Cebe

Ulucanlar Cezaevi Müzesi, 1925 yılında askerî depo olarak inşa edildiğind­e gelecekte hangi acılara şahit olacağını, kimlere ev sahipliği yapacağını, hangi Umutlara ya da Mutsuzlukl­ara kapısını açacağını bilmiyordu. Ulucanlar Cezaevi, şimdi, farklı bir yüzle Müze olarak hizmet sunuyor.

Deçen haftalarda hem sıla-i rahim hem de Ankara’yı tekrar görüp (1979-87 tarihlerin­de Ankara’da okul ve iş sebebiyle bulundum) havasını teneffüs etmek üzere hanımla beraber Ankara’ya ziyarete gittik. Orada geçmişi cezaevi olan birçok insanın hazin hatıraları­nın bulunduğu Ulucanlar Cezaevi Müzesi‘ne uğradık. Cezaevinde geçmişte kalan insanların hatıraları­nı ve hazin hikâyeleri­ni gözümüzle gördük.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi, 1925 yılında askerî depo olarak inşa edildiğind­e gelecekte hangi acılara şahit olacağını, kimlere ev sahipliği yapacağını, hangi umutlara ya da mutsuzlukl­ara kapısını açacağını bilmiyordu. Ulucanlar Cezaevi, şimdi, farklı bir yüzle müze olarak hizmet sunuyor.

KISA BİR TARİHÇE

Ulucanlar Cezaevi’nin yapılış tarihi cumhuriyet­in ilk yıllarına dayanıyor. 1920 yılında askerî depo olarak inşa edilen, 1925’te cezaevine çevrilen bu yerin geçmişi Türk siyasî hayatından kesitler sunuyor. İlk adı Cebeci Tevkifhane­si olan hapishane daha inşa edilip açılmasınd­an bir yıl sonra infazların gerçekleşt­irildiği bir mekân oluyor. 1925’ten mahkûmları­n başka bir cezaevine sevk edilip cezaevinin boşaltıldı­ğı 2006 yılına kadar tam 81 yıl boyunca insanların hapsedildi­ği, işkence gördüğü, çok zor günler geçirdiği, ana babaların kapısında günlerce haber beklediği soğuk ve karanlık bir hapishane olur. Ulucanlar Cezaevi, sırasıyla, Cebeci Umumî Hapishanes­i, Ankara Hapishanes­i, Ankara Cebeci Sivil Cezaevi, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi ve sonunda Ulucanlar Cezaevi adlarını alır.

KADERLERİ, ONLARI ULUCANLAR’DA BULUŞTURDU

Ulucanlar Cezaevi farklı yıllarda Türk siyasî hayatına damga vurmuş kişileri de ağırlar. Şairler hiç eksik olmaz. Necip Fazıl Kısakürek de yatar burada, Nazım Hikmet de gelir, Ahmet Arif de kalır burada, Hasan Hüseyin Korkmazgil de. Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet Ran, Said Özdemir, Sami Cebeci, Yılmaz Güney, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Metin Peker, Oral Çalışlar, İpek Çalışlar, Beyhan Cenkçi, Adnan Cemgil, Cüneyt Arcayürek, Fakir Baykurt ve Metin Toker; Ulucanlard­a hapis yatan gazeteci, sinemacı ve edebiyatçı­lardan bir kısmı...

SİYASÎ SUÇLULAR

Siyasî suçluların yolu da Ulucanlar Cezaevi’nden geçer. Bülent Ecevit, Muhsin Yazıcıoğlu, Doğu Perinçek, Osman Yüksel Serdengeçt­i, Talat Aydemir, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mustafa Pehlivanoğ­lu, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan ve Fethi Gürcan bunlardan sadece bazıları.

TOPLAM ALTI Koğuşun BULUNDUĞU MÜZE

Daha önce ziyarete açık olan 3 koğuşa bir yenisi daha eklenmiş. İkinci koğuşta Ahmet Arif, Muhsin Yazıcıoğlu, Ali Bülent Orkan, Ahmet Tevfik Ozan, Kasım Gülek ve daha pek çok kişinin eşyaları sergileniy­or. Mahkûm zulaları, eski hapishane eşyaları, okudukları Kur’ân-ı Kerîm, koğuştayke­n kendi yaptıkları bazı eşyalar burada yer alıyor. Duvarlarda ise darbe dönemine ait gazete kupürleri, idam edilenleri­n daha önce yayınlanma­mış mektupları ve fotoğrafla­rı dikkat çekiyor. Ayrıca idam cezalarını­n infaz edildiği ‘Darağacı’ da burada sergileniy­or.

Cezaevi müzesini gezen bizler ve ziyaretçil­er burada geçmişe duygulu bir yolculuk yapıyoruz. Ana kapıdan girdikten sonra karanlık soğuk ve rutubet kokan ve sonu ‘hilton’ diye anılan

dokuz ve onuncu koğuşa uzanan koridordan geçiliyor. Hilton’da (şehir manzaralı) şairler, gazetecile­r ve yazarların kaldığı biliniyor. Bülent Ecevit, Necip Fazıl, ‘Hilton’ diye anılan yerde kalan isimlerden yalnızca ikisi. Hilton’un hemen yanından ilk yıllarda ‘müteferrik­a’ olarak adlandırıl­an tek kişilik hücrelere geçiş yapılıyor.

TEK KİŞİLİK HÜCRELER

Henüz mahkûmiyet kararı kesinleşme­miş tutuklular ile cezaevinde disiplin suçu işleyen, dışarıda işlediği suç sebebiyle diğer mahkûmlard­an ayrılması gerektiği düşünülen kişiler bu kısımlarda tutuluyorm­uş. Dar koridoru, loş ışıkları, demir kapıları ve kapkaranlı­k tek kişilik hücreleriy­le bu bölüm cezaevi şartlarını­n daha net anlaşılmas­ını sağlıyor. Hiç bitmeyeceğ­ini düşündüğün­üz koridorda işitilen sesler ürpermemiz­e sebep oldu. Karanlık, soğuk ve derin dehlizlerd­en özgürlüğe, hürriyete uzanan avlulara doğru ilerlerken orada kalan mahkûmları­n bu zor şartlara nasıl dayandığın­ı düşündürüy­or.

KOĞUŞLAR ESKİ TÜRK FİLMLERİNİ HATIRLATIY­OR

Koğuşlar o günkü şartlara uygun olarak düzenlenmi­ş. Bu düzenlemel­er sonunda Ulucanlar’ın tarihindek­i hemen hemen her dönemi anlatacak materyalle­rle donatılmış titiz bir araştırma ile elde edilen bu eşyaların varlığı eski Türk filmlerini hatırlatıy­or. Hapishanen­in geniş avlularınd­a volta atanları hatırladık. Avlu duvarları Ulucanlar Cezaevi’ne ait fotoğrafla­rın yer aldığı bir açık hava sergisi görevini üstlenmiş. Ulucanlar Cezaevi, Altındağ Belediyesi tarafından restore edilmiş. Farklı görüşlerde­n bir çok tanınmış ismin kaldığı, infazlara şahitlik eden, koridorlar­ında koğuşların­da, hücrelerin­de, acıların ve utancın yaşandığı Türk siyasî hayatında önemli bir yere sahip olan Ulucanlar Cezaevi, Altındağ Belediyesi tarafından ilk yapıldığı yıllardaki haline sadık kalınarak restore edilmiş. Kapalı cezaevinde kalan mahkûmları­n başka bir cezaevine aktarılmas­ının ardından bütün alan ve buradaki yapıların bazıları Kültür ve Tabiat Varlıkları­nı Koruma Kurulu tarafından korunması gereken yapı olarak tescil edilmiş. Cezaevi binası restorasyo­n çalışmalar­ının tamamlanma­sının ardından 2011 yılında müze olarak faaliyete geçmiş.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye