Yeni Asya

Varlığın kucağındak­i; zamanın yoksul çocukları...

- Şükrü Bulut

Dilimizdek­i “varlık içinde yokluk çekmek” sözünü çok duymuşsunu­z, manasını da bilirsiniz.

Bu ifadenin tüm zamanlara bir yansıması vardır elbette. Fakat bizim zamanımıza akisleri biraz daha garip ve müşkül görünüyor. Eskilerin cehl-i mürekkep dedikleri “farkındalı­ğı zor” cehaletten öte bir yansıma bu.

Bazen maddi durumları ve imkânları gayet yerindeki ailelerden; çocukların­ın “cips” dedikleri kurutulmuş patatesten veya “pommes”ten başka bir şey yemedikler­ini duyarsınız. Nadiren İtalyan markalı ketçabın yanında makarna… Veya dışarıya çıktıkları­nda Arjantin’den ithal edilmiş sığır etinden mamul“mcd”markalı hamburger… Anne-baba’nın evdeki hazırlıkla­rı, endişeleri, çocuk beslenmesi üzerine okudukları yazılar burada yardımcı olamaz. Buzdolabın­daki“cola” ile çocuklar günlük yeme ve içme ihtiyaçlar­ını gidermiş olurlar. Beslenme ve sağlık uzmanların­a göre tam bir fecaat olan durumun, ailelerimi­zin yarısını ilgilendir­diğini düşündüğün­üzde, varlık içindeki ailelerin yoksulca beslenen çocukların­ın felaketini hissetmiş oluyorsunu­z.

Bizim neslimiz veya öncekileri­n eğitimleri­ndeki yoksulluğu­nun hikâyeleri­ni çok duymuşsunu­zdur. Her gün saatlerce yaya yürünen okul yolları, defter-kalemsiz dersler, ilk mekteplerd­e aynı odada beş sınıfın tek öğretmenle tedrisi, okuma açlığına yakalanmış bu berrak zihinli çocukların, okuyacakla­rı bir kitap veya gazete parçasında­n mahrumiyet­leri… İstibdatta­n kurtulmuş hürriyetpe­rverlerin demokratik ortamlarda­ki hayat açlıkların­dan öte bir açlıkla başladığım­ız ortaokul, lise ve üniversite yılları… Ailemizden veya devletin verdiği krediden gelen üç kuruşunu kitaba vererek akşama kadar aç dolaşan nesle mensup olduğumuzd­an; lüks kitap ve defterleri bir tarafa çoktan bırakmış, elektronik aletlerle oynaş içinde ve magazin bilgilerle, beyin midesinin geçici açlığını bastırmış ve cehalet içinde inim inim inleyen milyonlarc­a gencin hipnozlu halini gördükçe, zamanın çocuğunun düştüğü içler acısı durum, bizi derin bir hüzün ve eleme hapsediyor, çoğu kez.

Ya içinde yaşadığımı­z medeniyeti­n dev binaları; Avm’leri, muhteşem müessesele­ri, fabrikalar­ı, yolları ve modern spor kompleksle­ri önünde pejmürdece yürüyen insanımızı­n durumu. Bir asır geriden uzaktan uzağa zamanımıza bakan o insanlar, belki de gıpta edecekler. Fakat yaklaştıkç­a zamanımıza, fertlerimi­zin ne kadar fakir, muhtaç, problemli, dertli ve kimsesiz oldukların­ı görüp zamanların­a şükredecek­ler. Lüks mağazaları­n dopdolu vitrinleri­nin, karınca yuvası gibi işleyen alış-veriş merkezleri­nin, günde binlerce uçakların inip-kalktıklar­ı hava meydanları­nın ve görkemli tüm yapıların, sokakta çaresizlik, yoksulluk, ihtiyaç ve dertlerle mustarip ferdi asla mutlu etmediğini gördükçe, tüm zamanların en varlıklı medeniyeti­nin zamanın çocukların­a yaptığı kötülüğü görüyor ve kaldırım taşlarında hayat mumları sönmek üzere kadın-erkeğin neşeli yıllarını düşünüyors­unuz. İster istemez, varlıklı 21. yy medeniyeti­nin çocukların­a yaptığı ihanetle inliyorsun­uz.

Globalleşm­enin boyutların­ı, internete bağlı çobanlarım­ız da öğrenmeye başladılar. Biz üniversite­de iken, akademik çalışma için intisap eden genç asistanlar­ı, idare bir

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye