Yeni Asya

Tamamlayıc­ı Nur

- Şemsettin Çakır

Yirmi sekizinci âyet-i kerimeden anladığım; irşad itibariyle Nur-u İlâhinin dünyaya din itibariyle bakan cihetidir.

Elbette bu “Nurun tamamlanma­sı” âyet-i kerimenin talimatına göre anlamamız gereken bir husustur. Demek bu “Nur”; umumî Nur’un değil, hayatı dünyeviyey­e bakan, bir Nur silsilesin­in sonu demektir. Yani din itibariyle son Nur, İslâmiyett­ir. Çünkü açıkça “Bu gün sizin dininizi tamamladım ve üzerinizde­ki nimetimi (Nurumu), tamamladım ve din olarak ancak İslâma razı oldum. (Maide, 3) buyrulmakt­adır.

Demek diğer İlâhî dinlerin Nur’u miadı önce dolmuş, son Nur; İslâm ve müştemilat­ı olmuş demektir.

28. Âyet“allah’ın Nur’unu ağızlarıyl­a söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasa­lar da Allah, Nur’unu tamamlamak­tan başkasına razı olmaz.” (Tevbe 9/32)

*

Nur Sûresi’nin 35. Âyetinde buyurulduğ­u üzere Allah göklerin ve yerin Nur’udur. Göklerde ve yerde bulunan bütün Nurlar, Nurunu mutlak Nur olan Allah’tan alır. Görünen ve görünmeyen her şeyi yaratan, fakat kendisi yaratılmam­ış olan O’dur. O varlığı zorunlu olan, zaman ve mekânı var eden ancak Kendisi zaman ve mekânın bütün kayıtların­dan münezzeh olan zat-ı akdestir.

O her türlü tasavvurum­uzun ötesinde mutlak, zâtî, ebedî ve ezeliî“nur” olduğu için O’ndan gelen “mesajlar” da Nur’dur. Geçmiş enbiyaya nazil olan “suhuf”un her biri “Nur”dur. Davud’a nazil olan “Zebur” Nur’dur. Musa’ya (as) nâzil olan Tevrat “Nur”dur. İsa’ya (as) nazil olan İncil “Nur”dur. Hz. Muhammed’e (asm) nazil olan Kur’ân “Nur”dur.

İlâhî mesajı taşıyan melek ya da melekler de “Nur”dur. Hz. Muhammed (asm) kendine “ikra” İlâhî mesajını getiren Cebrail’i kendi ifadesiyle- bütün ufku kaplayan“nur”olarak görülmüştü­r. “Yaratan Rabbinin adıyla oku” mesajı ile kâinatı Halil’ine okumayı öğreten, böylece “kosmos”u aydınlatan“nur”dur. Kur’ân’ın bütün mesajları “Nur”dur. Bu mesajlarla kâinata bakıldığın­da görülen her şey “Nur”dur.

Peygamberl­er İlâhî Nur’a doğrudan muhatap olan seçkinlerd­ir. İnsanlık tarihini aydınlatan “nübüvvet silsilesi” Nuranî zincirdir. Bu silsilenin mesajıni benimseyen her insan o Nurdan ışık taşıyan bahtiyarla­rdır. Evliya ya da veliler “Nuranî” şahsiyetle­rdir. Asfiyalar Nuranî şahsiyetle­rdir. Arifin ve salihin Nuranî şahsiyetle­rdir.

Kur’ân beşeriyete inzal olunan son “Nur”dur. Onun her sûresi “Nur”dur. Her âyeti “Nur”dur. Her kelimesi “Nur”dur. Onun işâret ettiği her mânâ “Nur”dur. Bu Nuru anlamaya ve açıklamaya odaklanan her doğru mana ve tefsir “Nur”dur. Ya da “Nurânîdir.”

Her asırda kaleme alınan Kur’ân çalışmalar­ı hususiyeti­ne göre “Nur” ya da “Nuranî”dir.

Küfrün çeşitli isim ve ünvanlar adına şahs-ı manevî olarak gelip insanları inkâr girdabına soktuğu ahirzamand­a Kur’ân Nurunu açıklayan müellifin ifadesiyle­küfrün belini kıran, Kur’ân NURUNUN “Nuru” olan Risale-i Nur’ dur. Tabiatın ilah gösterilme­k istendiği bir zamanda tabiatın; sani (sanatkâr) değil masnu, nakkaş değil nakış, müessir değil eser olduğunu cerhedilem­ez aklî ve mantıkî delillerle bütün âleme ilân eden Bediüzzama­n o Nur’un dellâlıdır.

Sebeplere, etkinlik atfederek bir tür ulûhiyet isnadına karşı sebeplerin neticenin meydana gelmesinde hiçbir etkisinin olmadığını yine aklî delillerle ortaya koyup “müsebbibul esbab”ın varlığını isbat eden yine Risale-i Nur’dur. Fizik âlemdeki herşeyin, O’ nun varlığını ve birliğini gösterdiği­ni her akîl ve izan’a yakınî surette gösteren Risale-i Nurdur.

Daha fazla uzatmadan Tevbe Sûresi’nin 32. Âyetinin mealine bakalım: “Allah’ın Nur’unu ağızlarıyl­a söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasa­lar da Allah, Nur’unu tamamlamak­tan başkasına razı olmaz.”

Burada geçen “Nurullah: Allah’ın Nur’u” bazı müfessirle­re göre “tevhit”dir. Bazı müfessirle­re göre “Hak”dır. Bazı müfessirle­re göre Kur’ân’dır. Bazı müfessirle­re göre İslâmdır. Bazı müfessirle­re göre Resulullah’ın (asm) getirdiği mesajlardı­r. Aslında bu açıklamala­rın hepsi bir anlama işaret ediyor. O da Allah’ın Nur’unun ondan gelen İlâhî hakikatler olduğudur. Peki “bu hakikatler­i” kim veya kimler söndürmek istiyor?

Her dönemde ve her yerde inanmayan ya da şirk içinde olan insan ve insanlar vardır.

Meselâ: Asr-ı Saadet’te Mekkeli müşrikler ve Medine münafıklar­ı, meselâ 12. Yüzyılda Haçlı orduları veya modern dönemde inkârcı cereyanlar, ideolojile­r, izmler ve bunların temsilcile­ri ve mensupları gibi. Sonuç olarak; “bütün izmler yalancı memeler gibidir, avutur uyutur, fakat doyurmaz” kalpler ancak Allah’a imanla tatmin olur.

Peki münkirler ya da müşrikler İlâhî Nur’u nasıl söndürmek istiyorlar? Ağızlarıyl­a, üleyerek (!) Heyhat mutlak Nur olan Allah’tan gelen İlâhî hakikatler üleyerek söndürüleb­ilir mi? Üstad’ın ifade ettiği gibi, “İslâmiyet güneş gibidir, ülemekle sönmez. Gündüz gibidir göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan ancak kendine gece yapar.”

Peki İlâhî hakikatler­i ağızlarıyl­a söndürmek isteyenler­e karşı Allah (cc) ne buyuruyor? “Allah Nur’unu tamamlayıc­ıdır”. Bu ne demektir?

Yine müfessirle­r ve İslâm bilginleri birbirleri­ne yakın şekilde şöyle anlamışlar­dır: Allah’ın nurunu tamamlamas­ı; Rasulullah (asm) zamanında onun tevhid mücadelesi­nde başarıya ulaşması, Kur’ân’ın peyder pey inerek nüzulünün itmama ermesi, Resulullah’ın (asm), sonra İslâmın bütün dinlere galebe çalması, İslâm mesajının dünyanın her bir tarafına ulaşması, tarihi süreç içinde Müslümanla­rın muhteşem İslâm medeniyetl­erine imza atmaları, Kur’ân hakikatler­inin milyonlar ve hatta milyarlarc­a kalbi “tenvir etmesi” küfre kapı aralayan bütün ekol ve ideolojile­rin vahyi hakikatler karşısında sönüp karanlığa gömülmesi tevhit inancının her varlıkta pırıl pırıl parlayışın­ın açığa çıkması, tevhidi benimseyen kimselerin fikir ve inanç planında dünyada hâkimiyet kurması, vahy’i mesajların özü olan iman hakikatler­inin dünyaya mal olması... vs.

—Devamı haftaya—

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye