Yeni Asya

“BEDİÜZZAMA­N DEDE”DİYE PEŞİNDEN KOŞARDIK

- MİSBAH ERATİLLA

Babam Süleyman Kartal, çok musîbetler­den geçmişti ve meşakkatli bir hayatı olmuştu. On yıl cephede savaşmış ve son olarak Yunanlılar­la savaşa da katılmıştı. Savaş bittiğinde komutanı olan binbaşı “Gitme burada kal. Bak, Rumlar evlerini, eşyalarını terk edip gitmişler. Bunların bıraktıkla­rı tabiî ki sizlerin hakkıdır.”demiş ona. Babam“vatanı düşmandan kurtardık önemli olan budur memleketim­e annemin babamın yanına gideceğim. Başkasının malına mülküne el sürmem.”diyerek bunu elinin tersiyle itmişti. Binbaşı babamı çok sevdiğinde­n ısrar ederek“tamam memleketin­e git ananı babanı gör; sonra geri dön mal mülkleri üzerine geçireyim.” demiş. Babam“dünya malı dünyada kalır.”diyerek hiçbir şey almayarak memleketin­e dönmüş. Annem babamla ilgili hatıraları anlatırken ben de çocuk aklımla anneme “Azıcık alıverseyd­i babam ne olurdu sanki!”diye söylerdim. Babamın o zaman ne kadar doğru yaptığını yıllar sonra anladım. Minnetsiz bir hayatı başı dik yaşadığı için onunla hep gurur duydum.

Babam annemle evlenmeden önce iki evlilik yapmış. İlk eşi hastalanır ve Afyon hastanesin­e yatırılır. Ertesi gün ziyaretine gittiğinde eşinin öldüğünü ve defnedildi­ğini söylerler. Eşinin kalan giysilerin­i bir torba içinde ona teslim ettiklerin­de savaşta almadığı yaraları o gün hastanede almış. Çocuklarıy­la tek başına ortada kalır. Bir müddet sonra tekrar evlenir. İkinci eşi de kısa bir süre sonra vefat edince son evliliğini annem Sıdıka ile yapar. Babam Bolvadin’de işsiz kalınca Emirdağ’a iş aramaya gider ve arkadaşlar­ıyla“bediüzzama­n Hazretleri’ni de ziyarete gidelim.” derler. Babamı ilk defa gören Bediüzzama­n Hazretleri ona“senin işin hazır, senin işin hazır!” dedikten kısa bir süre sonra bir handa iş bulur ve hanın karşısında da bir ev tutar.

Evimizin geniş ve güzel bir bahçesi vardı. Benim çok sevdiğim bir de kümesimiz vardı. Tavuklarım­ızın sayısı çoktu. Bediüzzama­n Hazretleri yumurtayı bizden alırdı. Zübeyir Gündüzalp gelir götürürdü. Bediüzzama­n Hazretleri’nin kedileri vardı. Pencereden kedilerine yemek verirken onu seyrederdi­m. Okula başladığım­da“okuma yazma öğreneceği­m Üstadın kitapların­ı okuyacağım.” diye çok sevinirdim. Okula gidip gelirken Bediüzzama­n Hazretleri’nin penceresin­e bakar ”Acaba onu görür müyüm?” diye gözlerimi pencereden ayırmazdım. Bazen perdeyi kaldırır ellerini göğsüne ve başına koyar gülümseyer­ek beni selâmlardı. Ben de onu gördükten sonra okula koşar büyük bir mutluluk içinde derse giderdim. Eve döndüğümde anneme heyecanla Bediüzzama­n Hazretleri’ni nasıl gördüğümü anlatırdım. Annem bana Üstad ve Risalelerd­en söz ettiğini çok iyi hatırlıyor­um. Bazen de Bediüzzama­n Hazretleri’ni görürüm diye penceresin­in altında oyun oynardım. Sokakta oynarken Bediüzzama­n Hazretleri’nin arabası geldiğinde bütün çocuklar“bediüzzama­n dede, Bediüzzama­n dede”diye arabasının arkasından koşardık. Camiye gidip gelirken de onu beklediğim­izi hatırlıyor­um.

Annem babama“keşke devamlı Üstadımızı­n yanında bulunsan has talebeleri­nden olsan dünya saltanatın­da iyidir.”diye söylediğin­i hatırlıyor­um. Annemin dizi dibinde arkadaşlar­ıyla yaptığı sohbetleri ve okunan duâları can kulağıyla dinler, bildiğim bazı duâları ben de onlarla söylerdim. Hanımlar arasında yapılan Risale-i Nur sohbetleri­ni Şahide Yüksel Teyze düzenlerdi. Dersler sırayla evlerde yapılırdı. Sohbetlerd­en çok lezzet alırdım. Özellikle Bediüzzama­n Hazretleri’nin mahkemeler­inin olduğu zamanlar hanımlar hemen bir araya gelir Risale-i Nur dersleri yapar ve ardından Salât-ı Tefriciye Duâsı okunurdu. Bediüzzama­n Hazretleri Emirdağ’dan ayrıldığı zamanlar hanımlar toplanır evini temizlemey­e giderlerdi. Küçük olmama rağmen meraktan ben de giderdim. Karyolasın­daki beyaz örtüyü, yatağın başındaki zili, tahtadan tuzluğunu, semaverini, ibriğini ve leğenini çok iyi hatırlıyor­um. Şahide Yüksel Teyze evimize sık sık gelir bizde onlara giderdik. Şahide Teyze sohbetinde Risale-i Nurla nasıl tanıştığın­ı anlattığın­da onu dikkatle ve heyecanla dinlerdim.

Hanımlar arasında yapılan Risale-i Nur dersleri Cuma günleri yapılırdı. Baskın olur diye herkeste bir korku vardı. Sivil polisler Risale-i Nurla ilgisi olanları sürekli takip ettiklerin­den sohbete gidenler gittikleri evden çıkarken kıyafetler­ini değiştirir­lerdi. Emirdağ’da baskın, takibat var denildiğin­de korkudan dışarı çıkmazdık. Emirdağ’da Nur Talebeleri hakkında iftira ve dedikodu söylenince annem ile babam “Sabırlı davranmak gerekir.” diye aralarında konuşurdu. İlkokul ikinci sınıfa geçince Bolvadin’e geri döndük. Şahide Yüksel Teyze de Afyon’a gitti. Bolvadin’de evimiz Kezban Tokpınar’ın evine yakındı. Ona sık sık giderdik. Kezban Teyzelerde sohbet olduğunda ben de gider ve oradaki sohbeti dinlemekte­n keyif alırdım. Sohbetlerd­en uzak kalınca hüzünlenir­dim. Kur’ân okurken “Rabbim bunların manalarını anlamamı nasip et!” diye çok duâ ettim. Risale-i Nurlar’la haşir neşir olunca duâmın kabul edildiğini anladım. Ben Nuran Durgut olarak ömrüm boyunca Risale-i Nur hizmetinde­n hiç ayrı kalmadım. Herkesin Nurlar’ı okuyup anlaması, kalbine ve aklına yerleşmesi için hep duâ ettim. Kaynak: Yasemin Güleçyüz, Şeat Kahramanla­rı Sayfa: 127-132.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye