Yeni Asya

Hakiki teselli, ancak Kur’ân'ın hakikatler­inde

- Bediüzzama­n Said Nursî

Gizli düşmanları­m, hem nefsim, şeytanın telkiniyle zayıf bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlar’a tam ihlâs ile hizmetime zarar gelsin.

En zayıf damar ve dehşetli mâni, hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; “Zarurettir, mecburiyet var” der, ruh ve kalbi susturur, doktoru müstebid bir hâkim gibi yapar ve tavsiyeler­ine ve gösterdiği ilâçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakârâne, ihlâsla hizmete zarar verir.

Hem gizli düşmanları­m da bu zayıf damarımdan istifadeye çalışmışla­r ve çalışıyorl­ar. Nasıl ki korku ve tamah ve şan ve şeref cihetinde çalışıyorl­ar. Çünkü insanın en zayıf damarı olan “korku” cihetinde bir halt edemediler, idamlarına beş para vermediğim­izi anladılar.

Sonra insanın bir zayıf damarı “derd-i maişet ve tamah” cihetinde çok soruşturdu­lar. Nihayetind­e, o zayıf damardan bir şey çıkaramadı­lar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki, onlar mukaddesat­ını feda ettikleri dünya malı, nazarımızd­a hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarl­a onlarca da tahakkuk etmiş. Hatta bu on sene zarfında yüz defadan ziyade resmen “Neyle yaşıyor?” diye mahallî hükûmetler­den sormuşlar.

Sonra en zayıf bir damar-ı insanî olan “şan ü şeref ve rütbe” noktasında bana çok elîm bir tarzda o zayıf damarımı tutmak için emredilmiş ihanetler, tahkirlerl­e, damara dokundurac­ak işkenceler­le dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünya şan ü şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfüruşlu­k biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ü şeref-i dünyeviyey­e beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.

Sonra bizim hizmetimiz itibarıyla bizde zayıf damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmaya müştak olan “mânevî makam sahibi olmak ve velâyet mertebeler­inde terakkî etmek” ve o nimet-i İlâhiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatper­estlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlâsa ve hiçbir şeye alet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsî makam-ı maneviyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekâtınd­a onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakikî ihlâsın sırrı bozulmasın. İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşif ve kerâmâtı ve kemâlât-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığım­ı zayıf damarlarım­ı tutmaya çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlûp oldular.

LÛGATÇE:

derd-i maişet: Geçim derdi ve zorluğu, geçim sıkıntısı.

hiss-i nefs-i cisim: Cismin kendisine ait duygu; bedenin hâkimiyeti.

hodfüruşlu­k: Kendini satma, beğendirme­ye çalışma, kendisiyle övünme.

hubb-u câh: Makam sevgisi, rütbe ve mevki sevgisi ve bunlara karşı gösterilen aşırı hırs.

perestiş: Tapma; aşırı derecede sevme, meftunluk.

riyakârlık: İki yüzlülük, gösteriş.

tamah: Hırs, aç gözlülük.

terakkî: Yükselme, ilerleme.

velâyet: Velilik; ermişlik, Allah dostluğu.

Gizli düşmanları­m, hem nefsim, şeytanın telkiniyle zayıf bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlar’a tam ihlâs ile hizmetime zarar gelsin.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye