AB İLE BİR ÖYLE, BİR BÖYLE
Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgınının tedirginliği ile demokrasi, hürriyetler ve adalet gibi değerler ara sıra gündeme gelse de pek konuşulmadan geçiliyor. Ya da son yıllarda olduğu gibi tam bu konular gündeme geldiği anda bir algı oluşturulup bu konuların üzeri örtülüyor.
Bu konulardan birisi de AB üyeliği konusu. Günlük meseleler üzerinden AB konusu konuşulduğu için milletin Ab’ye tam üyeliğine bakışı değişiyor. Ülkeyi yönetenlerin AB konusundaki inişli-çıkışlı görüşleri de bu konudaki tavırları etkileyen en önemli unsur.
Daha bir ay önce, “Avrupa Birliği’nin sonu geldi” veya “Ab’ye ihtiyacımız kalmadı” denilirken şimdi “Kendimizi Avrupa’da görüyor geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz” noktasına gelinebiliyor.
*** ŞANGHAY OLMAZ!
Bir kaç ay önce Çin ve Rusya’nın öncülüğünde Şanghay’da toplanan beş ülkenin Sınır Bölgeleri’nde Askerî Güvenin Derinleştirilmesi Anlaşmasını imzalamasıyla Şanghay Beşlisi (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, sonradan Özbekistan’ın da örgüte katılması ile 6 ülke) olarak kurulan Şanghay İşbirliği Örgütü (İÖ) Ab’ye alternatif olarak gösterilip sözüm ona Ab’ye gözdağı verilmeye çalışırken, şimdi yönümüzü Ab’ye dönebiliyoruz!
AB standartları olarak isimlendirilen “demokrasi, adalet, insan hakları” gibi standartların yakalanması ancak Türkiye’nin Birliğe girmesi için gereken reformları yapmasıyla mümkün olabileceği son günlerde hukuk alanında reform yapılacağının söylenmesi ile de ortaya çıkıyor. Kaldı ki, adalet, hukuk, hürriyetler gibi konularda atılan birçok adım AB müktesebatına uyum için yapıldığı da orta yerde duruyor. Şimdi de reformdan söz edilirken de AB standartlarına uyum için yapılacağı söyleniyor.
2016 yılında Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki restleşmede Avrupa Parlamentosu’nun “hukukî bir geçerliliği olmayan”“üyelik müzâkerelerini geçici olarak dondurma” oylamasından sonra neredeyse en ufak bir adım atılmadı. “İlişkileri dondurma kararı”nın gerekçesi, Türkiye’deki olağanüstü hal (OHAL) uygulamasıyla demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularındaki geriye gidiş olarak yazılırken, AB tarihinde aday ülkelerle ilgili böyle bir karar ilk defa uygulanmıştı.
Bu tarihte, “Birbirimize yeteriz, AB ile müzakereleri bitirelim” türü beyanlar gelmiş, “Şanghay Beşlisi içerisinde Türkiye niye olmasın?” soruları dillendirilmeye başlanmıştı.
*** YÖNÜMÜZ AB Olmalı
Türkiye demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, adalet, hukukun üstünlüğü, din ve vicdan hürriyetini esas alan AB hedefinden asla vazgeçmemelidir. Çünkü, Avrupa Birliği sadece bir ekonomik birlik değildir. Bir medeniyet, insan hakları, din, vicdan hürriyeti ve demokrasi projesidir. Kopenhag Kriterleri’ne bakıldığında, istikrarlı demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, çok partili demokratik sistemin yer aldığı görülür. Şu anda AB ülkeleri içinde bu değerlere zarar veren ülkeler de olabilir. Bu ülkelerdeki liderler değiştiğinde kriterlere er ya da geç döneceklerdir, dönmeleri de gerekir.
“Türkiye’ye en başta lâzım olan demokrasi, hürriyetlerin genişlemesi, hukukun üstünlüğü mü, yoksa sınır güvenliği ve askerî tedbirler mi?” sorusunun cevabı gayet açık ve nettir. Elbette askerî tedbirler de lâzım. Demokrasi, hürriyetlerin genişlemesi, hukuk ve adaletin tam manasıyla yerleşmesi daha fazla lâzım.
*** BASIRETSIZ YÖNETICILER
Türkiye’yi, Ab’den uzaklaştıran sebeplerden birisi de Avrupa Birliği ülkelerinin yönetiminde olan “basiretsiz” yöneticiler… Irkçılık, İslâmiyet ve Müslümanlara bakışları aslında AB standartlarına aykırı olan bu yöneticiler, bir yandan ülkelerini diğer yandan da AB değerlerini yıpratıyorlar ve Ab’nin kuruluş felsefesine uygun hareket etmiyorlar.
AB Liderler Zirvesi 10 Aralık’ta yapılacak. Gündeminde Türkiye konusu da var. Almanya Başbakanı Angela Merkel geçtiğimiz günlerde “O zamana kadar elbette gelişmelere bakmalı ve sonra bir karar vermeliyiz, ancak bugünden bir şey söyleyemem. Söyleyebileceğim sadece meselelerin şu anda işlerin bizim istediğimiz gibi gitmediğidir” açıklaması dikkat çekmişti.
Son MGK toplantısında AB konusunun görüşüleceği söylenmiş, ancak “MGK Bildirisi”nde bununla ilgili bilgilendirme yapılmadı. Şüphe yok ki bu toplantıda bu konu enine boyuna konuşulmuş ve atılacak adımlar konuşulmuştur.
Bu yüzden de Türkiye’ye ne kadar görev düşüyorsa, Ab’ye de en az o kadar görev düşüyor. Öncelikle de AB, kuruluş amaçlarına ve felsefesine dönmek için çaba sarf etmeli…
Şu noktada Ab’deki Türkiye karşıtlarına koz verilmemesi, Ab’nin bazı kararlarını provoke edecek adımlardan kaçınılması gerekir. En başında da iki tarafında samimiyetle hareket etmesi gerekir.
***
ÖZET
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Çağdaş Üngör Sunar’ın twitterden, “Biz Asya uzmanları olarak Şanghay, Kuşak ve Yol, Yeniden Asya açılımı vs. bir 10 yıl gündemde kaldık. Buraya kadarmış. Görev yeniden Ab’ci arkadaşlarda” paylaşımı işin özeti oldu.
Bundan sonra da görev Ab’ci arkadaşlarda olmalı… Ab’nin alternatifi ŞİÖ olamaz zaten. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi Türkiye’nin geleceği Avrupa’da…