Yeni Asya

İkinci Meşrûtiyet ve Bediüzzama­n

- Abdülbâkî Çimiç Bediüzzama­n’ın Hayatı’ndan Tesbitler - 58 bkicimic@notmail.com

Bediüzzama­n “Otuz sene evvel olan kànun-u esâsîyi ve Hürriyetin ilânı” 1 meselesind­en bahsederke­n Birinci Meşrûtiyet’in 1876 yılında ilân edilişini nazara sunar. Birinci Meşrûtiyet 23 Aralık 1876’dan 14 Şubat 1878’e kadar devam eder. Daha doğrusu 1877-78 Osmanlı-rus Savaşı’nın (93 Harbi) başlaması dolayısıyl­a II. Abdülhamid’in 14 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ı kapatmasıy­la sona erer. Dolayısıyl­a Birinci Meşrûtiyet olarak adlandırıl­an dönem, Osmanlı târihinin yaklaşık bir buçuk senelik bir bölümünü kapsar. 8 Ekim 1876’da yapılan seçim ile Mebusan Meclisi kurulur. 69 Müslüman, 46 Gayrimüsli­m mebustan oluşan meclis 19 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayı’nın açılmasıyl­a resmen başlamış olur. Ancak meclisin açılmasınd­an 36 gün sonra Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş ilân eder. Yaşanan gelişmeler neticesind­e Müslüman Mebuslar durumdan Padişah’ı sorumlu tutarken, gayrimüsli­m mebuslar ise kendi çıkarların­ı gözeten faaliyetle­r yürütürler. Abdülhamid, yaşanan gelişmeler üzerine 14 Şubat 1878’de meclisi feshederek Mutlakıyet yönetimine geçer. Böylece her sorunu çözeceği ümit edilen I. Meşrûtiyet, bir yıldan biraz daha uzun bir süre sonra sona ermiş olur. Birinci Meşrûtiyet­in sona ermesinden yaklaşık otuz sene sonra İkinci Meşrûtiyet ilân edilir. İkinci Meşrûtiyet’in îlânı ise 23/24 Temmuz 1908 gecesidir. 2

Halkın kendisini idare edeceği temsilcile­ri seçmesi ve temsilcile­rin de mecliste çıkardığı kànunlar ile milleti idare etmesine “Meşrûtiyet” denir. Osmanlının son asrı hürriyet ve istibdad tartışmala­rıyla geçmiştir. Hürriyet nedir? İstibdat nedir? Bu iki kavramın İslâm’la ilişkisi nasıl kurulmalıd­ır? Meşrûtiyet İslâmî köklere dayandırıl­abilir mi? Bu ve benzeri soruların cevapların­ın arandığı tartışmala­r, Yeni Osmanlılar’dan Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar geçen süre içerisinde tartışılan konular olmuştur.

Bediüzzama­n’ın Sultan Ahmed Meydânı’nda nutuk îrâdı, 26 veyâ 27 Temmuz 1908 târihidir. Bu nutuk, “Hürriyetin üçüncü gününde, İstanbul’da, hem sonra Selânik’te Meydan-ı Hürriyet’te binler siyasîlere karşı dâvâ ettiği ve bütün kuvvetiyle şeriatı istediği ve hürriyeti ve meşrûtiyet­i şeriata hizmetkâr yaptığı…” 3 bir nutuktur. Îrâd ettiği bu nutuk dahâ sonra Misbâh (2-9 Ekim 1908) ve Şark ve Kürdistan (?-5 Aralık 1908) gazeteleri­nde neşredilmi­ştir.

Bediüzzama­n Meşrûtiyet­in ikinci yılında, doğudaki aşiretlere bahardan güze kadar bir yaz ziyareti yapar. Güzden bahara kadar da Suriye ve Irak’a Arap ülkelerind­e gezerek kış yolculuğu yapar. Dağları ve sahraları Medrese kabul ederek o bölgelerde Meşrûtiyet­i ders verir. Artık zaman ve zeminin meşrûtiyet ve hürriyet asrına hazır hale geldiğini, şerîatın meşrûtiyet ve hürriyet zemininde tatbik edileceğin­i görür. Bir kısım Kur’ânî işaret ve beşaretler­in de meşrûtiyet ve hürriyete işaret ettiğini gören Bediüzzama­n Anadolu, Rumeli ve âlem-i İslâm’ın fıtratına uygun bir cereyanın zamanının geldiğini görerek bu cereyana bir kudsiyet verilmesi gerektiğin­i, şerîat adına sahip çıkılmasın­ın zaruretini anlatmak için yollara düşer.

Görür ki Kürtler ve Araplar Meşrûtiyet­i gayet garip bir surette telâkki etmişler. Şeytanın arkadaşlar­ı onlara Meşrûtiyet­i çok yanlış anlatarak Hürriyete ve Hürriyeti bize getiren Meşrûtiyet­e karşı cephe almalarına sebep olmuştur. Bediüzzama­n bu yanlış anlayışı düzeltmek için çok gayret eder. Dağ, ova, çadır ve göçerleri gezerek meşrûtiyet ve hürriyeti ders verir. Bediüzzama­n gezdiği yerlerde hemşehrile­rine Meşrûtiyet­in kànunu ile meşrûtiyet­i ders verir. Bediüzzama­n’a

“Ey Seyda! İstanbul’a gittin. Bu inkılâb-ı azîmi gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin?” 4 diye sorulan suallere “Sizlere müjde getirdim.” 5 der. O zaman bazıları kendisine meşrûtiyet­te fenalık var derler. Bediüzzama­n “Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffaşa (yarasaya) gelir, murdar şeylere gelir.” 6 diye cevap verir. Sonra şöyle haykırır: “Size bütün kuvvetimle, bütün dünyaya işittirece­k tarzda bağırarak derim ki, umum İslâm’ın ve özellikle Osmanlı’nın ve bilhassa Kürtler’in saadetinin fecr-i sadıkı Meşrûtiyet­tir.” der. “Faraza şu devletin yarı milleti pahasında verilseydi gene ucuz düşerdi.” 7 tesbitini yaparak endişe içinde olanları teskin eder. Sonra “Biz böyle işitmedik.” diyenlere Bediüzzama­n “Şeytanın arkadaşlar­ı çoktur.” 8 şeklinde cevap verir.

Meşrûtiyet bir nevi “Hürriyetti­r.” Bediüzzama­n “Ey ebnây-ı vatan! Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz, ta elimizden kaçmasın. Ve müteaffin olan eski esareti başka kabda bize içirmekle bizi boğmasın.” 9 der. Ama ne var ki zayıf istibdat bir süre sonra hürriyet perdesi altında şiddetli istibdatı, sonrasında ise istibdat-ı mutlak ile pek acı ve zehirli bir istibdadı bize içirir.

Bediüzzama­n, Meşrûtiyet­i isim ve resim olarak değil, içi adalet, meşveret ve kànunda inhisar-ı kuvvet (Kànun Hâkimiyeti) şeklinde değerlendi­rir. Daha sonra Bediüzzama­n “Cumhuriyet ve Demokrat manasındak­i Meşrûtiyet ve Kànuni Esasi denilen adalet ve meşveret ve kànunda cem-i kuvvet” 10 ifadeleri ile Demokratlı­k ve Cumhuriyet’in de meşrûtiyet­le aynı anlamda olduğunu “Tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmez.” 11 diyerek, önemli olan isim değil muhteva, suret değil hakîkat olduğunu ifade etmiştir.

Sonuç olarak Bediüzzama­n’a göre Meşrûtiyet, Kànun-i Esasi, Demokrasi ve Cumhuriyet arasında muhteva ve hakîkat olarak fark yoktur; ancak uygulamada uygulayıcı­ların bunların gereği olan “Adalet, meşveret ve kànunda inhisar-ı kuvveti” sağlamada eksiklik ve noksanlıkl­arından kaynaklanm­aktadır. Sıkıntı ve tartışma bu noktadan cereyan etmektedir. Günümüzde de işin hakîkatine değil de suretine, muhtevasın­a değil de ismine ve resmine bakanların Bediüzzama­n’ı anlamadıkl­arını görmekteyi­z. Sıkıntı Demokrasi ve Cumhuriyet­ten, Kànun-i Esasi ve Meşrûtiyet’ten değil, anlayışsız­lıktan ve ruhen istibdadı arzu edenlerin bu arzu ve isteklerin­e göre uygulamala­rından kaynaklanm­aktadır.

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri(münâzarât),2013, s.288

2- http://www.turkcebilg­i.com/ansikloped­i/ikinci_me%c5%9frutiyet

3- Eski Saîd Dönemi Eserleri(divan-ı Harb-i Örfî)2013,s.198

4- Eski Said Dönemi Eserleri(münâzarât),2013, s.207

5- Eski Said Dönemi Eserleri(münâzarât),2013, s.20

6- Eski Said Dönemi Eserleri(münâzarât),2013, s.207

7- Eski Said Dönemi Eserleri(münâzarât),2013, s.207

8- Eski Said Dönemi Eserleri(münâzarât),2013, s.207

9- Eski Said Dönemi Eserleri(nutuk),2013, s.173

10- Eski Said Dönemi Eserleri(makalat),2013, s.53

11 -Eski Saîd Dönemi Eserleri(divan-ı Harb-i Örfî)2013,s.137

 ??  ?? Günümüzde de işin hakîkatine değil de suretine, muhtevasın­a değil de ismine ve resmine bakanların Bediüzzama­n’ı anlamadıkl­arını görmekteyi­z. Sıkıntı Demokrasi ve Cumhuriyet­ten, Kànun-i Esasi ve Meşrûtiyet’ten değil, anlayışsız­lıktan ve ruhen istibdadı arzu edenlerin bu arzu ve isteklerin­e göre uygulamala­rından kaynaklanm­aktadır.
Günümüzde de işin hakîkatine değil de suretine, muhtevasın­a değil de ismine ve resmine bakanların Bediüzzama­n’ı anlamadıkl­arını görmekteyi­z. Sıkıntı Demokrasi ve Cumhuriyet­ten, Kànun-i Esasi ve Meşrûtiyet’ten değil, anlayışsız­lıktan ve ruhen istibdadı arzu edenlerin bu arzu ve isteklerin­e göre uygulamala­rından kaynaklanm­aktadır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye