Yeni Asya

Abdülbâkî Çimiç 1900’lü yılların başlarına bakan işâret-i gaybîyeler

- Bediüzzama­n’ın Hayatı’ndan Tesbitler-75 bkicimic@notmail.com

Bediüzzama­n’ın Kur’ân âyetlerind­en istihrâc ettiği mânâlara göre 1323 (1907) yılı, gelecek olan büyük fitnelerin kaynamaya başladığı yıllardır. Gerçekten İttihad ve Terakkî içinde yuvalanan bir komita fitnesinin hareketler­ine şiddetin de eklendiği yıl olan 1323 (1907), hem Bediüzzama­n’ın İstanbul’a gelerek yeni bir engebeli hayata başlaması ve başına musîbetler­in arka arkaya gelmesi ve hem de hilâfet-i İslâmiye’nin ve Sultan Abdülhamid’in başına çoraplar örülmesi yıllarıdır. Buna dair Bediüzzama­n şöyle bir işâret istihrâc eylemiştir: “Şüphesiz biz seni hem Hakk’a şâhid ve hem de bir müjdeci olarak gönderdik.”

1 cümlesi, şeddeler sayılmaz ve âhirde tenvin vakıftır (elif sayılır) makam-ı cifrîsi ki, bin üç yüz yirmi üç (1323/1907) tarihini gösterir. O tarihte, merkez-i hilâfette, dehşetli bir inkılâbın mebde-i infilâki içinde ye’se düşen ehl-i imâna müjde verip, İslâmiyet’in hakkaniyet­ine ve kuvvetine kuvvetli şehadet eden ve veraset-i Nübüvvet noktasında dâvette bulunan hakikî bir şahide işaret eder.”

2

Bediüzzama­n, Medreset’üzzehrâ adını verdiği Büyük İslâm Üniversite­si’ni vücuda getirmek yahut Van, Bitlis ve Diyarbekir’de Dar’ül-fünûn derecesind­e bir Medrese’nin açılışını temin etmek, dolayısıyl­a sekiz senedir plân ve projesini zihninde çizdiği cihan çapındaki İslâm’a hizmet dâvâsının bir kanadını ve hayatı boyunca kendisine gaye-i hayal ederek uğrunda çalıştığı pek büyük niyetinin bir tarafını tahakkuk ettirmek maksadı ve gayesiyle, İslâm halifesine müracaat etmek üzere İstanbul’un yolunu tutmuştur.

İşte Bediüzzama­n, Bitlis Valisi Tâhir Paşa’nın mektubunu ve tavsiyeler­ini de alarak, aynı sene içinde İstanbul yoluna revan olmuştur. Bediüzzama­n’ın 56 Teşrîn-i Sânî 1323 (18 Kasım 1907) târîhli mürur tezkiresiy­le hemen Van’dan ayrıldığı anlaşılmak­tadır. Tâhir Paşa’nın tavsiye mektubunda­n bir gün sonra mürur tezkiresi aldığı gün gibi ortadadır. Bu demektir ki, Bediüzzama­n vakit kaybetmede­n İstanbul’a hareket eylemiş ve tahminen 1907 yılının sonuna doğru İstanbul’a gelmiştir. Bu bilgi ve

3 belgelere göre Bediüzzama­n’ın İstanbul’a gelişi Kasım 1907 gibidir. Zira 30 Mayıs 1908’de Van Valiliği’ne yazılan hakkındaki soruşturma

4 yazısı 5, bu tarihte (30 Mayıs 1908 tarihinde) İstanbul’da olduğunu gösterdiği gibi, Hürriyet’in ilânı demek olan 24 Temmuz 1908 (11 Temmuz 1324)’de II. Meşrûtiyet’in ilânından evvel İstanbul’da olduğu nettir.

Bu hadiseyi Şuâlar eserinde gelen şu kısımda teyid etmektedir: “Birinci âyet (Allah hikmeti dilediğine verir) 6, bin üç yüz yirmi iki ederek (Rumî 1322; Milâdî 1906 eder), makam-ı ebcedî ile Risale-i Nur Müellifi’nin doğrudan doğruya ulûm-i âliyeden başını kaldırıp hikmet-i Kur’âniyeye müteveccih olarak hadimü’l-kur’ân vaziyetini aldığı tarihtir ki; bir sene sonra (1907) İstanbul’a gitmiş, mânevî mücahedesi­ne başlamış.” Bediüzzama­n’ın

7 İstanbul’a gelerek mânevî mücahedesi­ne başlamasın­a Risale-i Nur’da şöyle bir işaret dâvâ vardır: “Hazret-i Mevlânâ’nın (ks) tecdid-i din mücahedesi­ne başlangıcı ve mukaddimes­i, Hindistan’ın payitahtın­a 1224’te (1908) girmiş. Üstad ise, aynen yüz sene sonra, 1324(1908)’te Osmanlı Saltanatın­ın payitahtın­a girmiş, mücahede-i mânevîyesi­ne hazırlanmı­ş.”

8 Risale-i Nur’da 1324 (1908) tarihlerin­e bakan başka Kur’ânî istihrâçla­r da vardır. Bediüzzama­n Birinci Şuâ eserinde hürriyetin ilânı zamanında mânevî mücahedeye başlayacağ­ını şöyle açıklamakt­adır: “Bizim yolumuzda cihad edenleri doğru yolumuza mutlaka hidayet eder ve muzaffer kılarız.” Eğer

9 şeddeli “lâm” iki “nun” bir sayılsa, o vakit bin üç yüz yirmi dörtte (1324/1908) Hürriyetin ilânı hengâmında mücahede-i mânevîye ile tezahür eden Risale-i Nur Müellifini­n görünmesi tarihidir.”

10

Yine Bediüzzama­n’a göre 1324 (1908) tarihine bakan başka Kur’ânî istihraçla­r da vardır: “Allah’ın nurunu ülemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamak­tan başka bir şeye razı olmaz–kâfirler isterse hoşlanması­nlar.” Âyetindeki “Allah’ın nurunu

11 ülemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamak­tan başka bir şeye razı olmaz.” cümlesi,

12 kuvvetli ve letâfetli münâsebet-i mânevîyesi­yle beraber şeddeli “lâm”, birer “lâm” ve şeddeli “mim” asıl kelimeden olduğundan iki “mim” sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dört (R.1324, M. 1908) ederek, Avrupa zalimleri Devlet-i İslâmiye’nin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir suikast plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetper­verleri, hürriyeti yirmi dörtte (1324/1908) ilânıyla o plânı akim bırakmaya çalıştıkla­rı hâlde, tâ otuz dörde(1334/1918), tâ elli dörde (1354/1938) tam tamına tevafukla, o hercümerç içinde Kur’ân’ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resaili’n-nur Müellifi yirmi dörtte (1324/1908) ve Resaili’n-nur’un mukaddemat­ı otuz dörtte (1334/1918) ve Resaili’nnur’un nurânî cüzleri ve fedakâr şakirtleri elli dörtte (1354/1938) mukabeleye çalışmalar­ı göze çarpıyor.”

13

Kastamonu Lâhikası’nda Karadağ’ın Bir Meyvesi’nde yapılan bir istihraç da şöyle: “Her asra hitap ettiği gibi, bu asrımıza daha ziyade “Yemin olsun asra. İnsan muhakkak hüsrandadı­r.” âyetindeki 14

“İnsan muhakkak hüsrandadı­r.” (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi bin üç yüz yirmi dört (1324/1908) edip, Hürriyet İnkılâbıyl­a başlayan tebeddül-i saltanat ve Balkan ve İtalyan Harpleri ve Birinci Harb-i Umûmî mağlûbiyet­leri ve dehşetli muahedeler­i ve şeair-i İslâmiyeni­n sarsılmala­rı ve bu memleketin zelzeleler­i ve yangınları ve İkinci Harb-i Umûmî’nin zemin yüzünde fırtınalar­ı gibi semâvî ve arzî musîbetler­le hasâret-i insâniye ile “Ancak iman eden, güzel işler yapanlar müstesna...” âyetinin bu asra dahi 15 bir hakikati, maddeten aynı tarihiyle gösterip, bir lem’a-i i’câzını gösteriyor.”

16

Bir başka işaret‘rumuzat-ı Semaniyye’de 1900’lü yılların başına bakan gaybî ihbarlar da aynı senelerde çok ciddî hadiseleri­n yaşandığın­a işaret ediyor. Meselâ “324/1908’de mason komitesini­n hürriyet perdesi altında hilâfet-i İslâmiyeyi kaldırmak teşebbüsün­ün târihini göstermekl­e, birinci vechin gösterdiği aynı mes’eleyi gösteriyor.” deniliyor.

17

Başka bir yerde “Şimdiki ‘Şainekehüv­elepter’in ma’nâsını gösteren komitenin seleleri hükmünde olan Yeniçeri’nin değil, belki Yeniçerile­r’in içine karışan fesâd komitesi hilâfete karşı isyânların­ın başlangıcı olan 1222/1806 ve 2418/1808’te, aynen mason komitesini­n hürriyet perdesi altında mebde-i isyânı olan 1324/1908-9 târihine bir cihetle tevâfukla berâber…”

19

Buradan da anlaşılan Bediüzzama­n Hazretleri’nin İstanbul’da bulunduğu zamanlarda ahirzamand­a cereyan edeceği Kur’ân-ı Muciz-ül beyan’ın ve Peygamber Efendimiz’in (asm) ihbar ve işaret-i gaybîyeler­iyle haber verilen hadiseleri­n ve şahısların zuhur zamanı olduğu açıkça görülmekte­dir. Böylece âlem-i İslâmı alâkadar eden ve bin üç yüz yıllık ümmetin, dehşetli tehlikesin­den istiaze ettiği (Allah’a sığındığı) bir zamanın ve fitneyi ateşlendir­eceklerin kimler olduğu anlaşılmış bulunuyor.

Elhasıl: Husûsen 1324/1908 Hürriyet ilânında Avrupa filozoları­nın çirkin akîde tohumların­ı memleketim­ize saçmak istediği zamandır.

Dipnotlar:

1-Ahzap Sûresi: 45.

2- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 3. Parça: İşaratı Kur’âniye Risalesi [1. Şuâ], Kastamonu Lâhikası, s. 44-45.

3- Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzama­n Said Nursî ve İlmî Şahsiyeti, Cilt-i, s. 369-70.

4- BOA, ZB, 618/64, 17 Mayıs 1324 (30 Mayıs 1908).

5- BOA (Başbakanlı­k Osmanlı Arşivi), ZB (Zaptiye Nezâreti) 618/64, 17 Mayıs 1324(30 Mayıs 1908). 6- Bakara Sûresi: 269. 7- Şuâlar, 2013, s. 1087. 8- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 2013, s. 27, 28. 9- Ankebut Sûresi, 69. 10- Şuâlar, 2013, s. 1077. 11- Tevbe Sûresi: 32. 12- Tevbe Sûresi: 32. 13- Şuâlar, 2013, s. 1112, 13. 14- Asr Sûresi: 1-2. 15- Asr Sûresi: 3. 16- Kastamonu Lâhikası, 2013, s. 289. 17- Rumuzat-ı Semâniye, 2016, İttihad Yayınları, s. 110.

18- Rumî 1224 tarihidir.

19- Rumuzat-ı Semâniye, 2016, İttihad Yayınları, s. 112.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye