Yeni Asya

Ibadet, dünya ve ahiret saadetine vesile

İbadet dünya ve ahiret saadetleri­ne vesile olduğu gibi, meaş ve meade, yani dünya ve ahiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsî ve nev’î kemalâta vasıtadır.

- Bediüzzama­n Said Nursî

AMukaddeme kaidî ve imânî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerin­den sakınmakta­n ibaret olan ibadetle, vicdânî ve aklî olan imânî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hâle, âlem-i İslâm’ın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir.

Ve keza, ibadet dünya ve ahiret saadetleri­ne vesile olduğu gibi, meaş ve meade, yani dünya ve ahiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsî ve nev’î kemalâta vasıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şereli bir rabıtadır.

İbadetin dünya saadetine vesile olduğunu izah eden cihetler:

Birisi: İnsan, bütün hayvanlard­an mümtaz ve müstesna olarak, âcib ve lâtif bir mizaçla yaratılmış­tır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ, insan en müntehab şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, ziynetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerele yaşamak ister.

Şu meyillerin iktizası üzerine, yiyecek, giyecek ve sair hâcetlerin­i istediği gibi, güzel bir şekilde tedarikind­e çok sanatlara ihtiyacı vardır. O sanatlara vukufu olmadığınd­an, ebna-i cinsiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur ki; her birisi, semere-i sa’yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlar­ını tesviye edebilsinl­er.

Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye, Sâni tarafından tahdid edilmediği­nden ve insanın cüz-i ihtiyârîsi­yle terakkisin­i temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığ­ından, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir.

Bu tecavüzler­i önlemek için, cemaat-i insaniye, çalışmalar­ının semereleri­ni mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.

Sonra o şeriatın tesirini, icrasını, tatbikini temin edecek bir merci, bir sahip lâzımdır. O merci ve o sahip de ancak peygamberd­ir. Peygamber olan zatın da zâhiren ve bâtınen halka olan hâkimiyeti­ni devam ettirmek için, maddî ve manevî bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacı olduğu gibi, Hâlık ile olan derece-i münasebet ve alâkasını göstermek için de bir delile ihtiyacı vardır. Böyle bir delil de ancak mu’cizelerdir.

Sonra Cenab-ı Hakk’ın emirlerine ve nehiylerin­e itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Sâni’in azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tesbit de ancak akaidle, yani ahkâm-ı imaniyenin tecellisiy­le olur. İmânî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmes­i, ancak tekrar ile teceddüd eden ibadetle olur. İşârâtü’l-İ’câz, s. 165

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye