SALGIN TEĞET Mİ GEÇTİ?
Virüs salgınının başlaması ve yayılmasından bu yana neredeyse bir tam yıl geçti, geçiyor. Geriye doğru bakıldığında, ilk günlerde yapılan yorum ve değerlendirmelerin ne kadar sathî olduğu bugün çok daha iyi anlaşılmıyor mu?
Dünyayı değil ‘dünyaları’ idare ettiği iddiasında olan insanlık, “Bu virüs bize zarar veremez. Bir kaç aya kalmaz tedavisi bulunur” tavrı sergiledi. Çok farklı yorumlar yapıldı ve ilerleyen günlerde bu tahminlerin tutmadığı görüldü. Şu anda bu salgına karşı aşı bulunmuş olsa da insanlık yine tam emin değil. “Salgın bitti, bitiyor” derken bir anda yükselmesi ve yaygınlaşması mümkün. İnşallah tez zamanda insanlık bu salgından kurtulur ve yeni salgınlara da tutulmaz.
Elbette bu ve benzeri salgınlara karşı kavli / sözlü duâdan önce fiilî/çalışarak duâ etmek icap eder. Türkiye’yi idare edenler başından beri salgın karşısında iyi bir imtihan veremediler. Elbette bu mesele kolay bir mesele değildi, ama asıl hata ve yanlış; yaklaşmakta olan musîbetin büyüklüğünü tahmin edememenin yanında bu noktadaki ikazları ve uyarıları dikkate almamak oldu.
İdareciler ve tabiî ki bazı hekimler bir bakıma şöyle düşündü: “Biz temizliğe dikkat ediyoruz ve bazı ülkelerde olduğu gibi ‘böcek’ yeme alışkanlığımız yok. O halde bu salgın bizi ‘teğet’ geçecek.”
Bir başka yanlışlık da, başka ülkelerin salgın karşısındaki çaresizliğine bakıp; içeride ‘başarı’ iddiasında bulunmak oldu. Dünya mahallesinde bir ‘komşu’muzun salgından zarar görmesine sevinmek ve “Onlar başarısız, biz başarılıyız” demek akıllı işi miydi? Velev ki o ülkelerin idarecileri ‘fena’ insanlar olsun. Masumların zarar görmesinden kim zevk alabilir?
Neyse, olan oldu ve salgın ülkemizi de derinden etkiledi. Hem maddî hem de manevî sarsıntılar yaşandı. İdarecilerin yakın geçmişten ibret ve ders aldıklarını söylemek mümkün müdür? Son günlerde yapılan parti kongreleri acaba virüs salgınının önlenmesine mi sebep olur, yoksa yayılmasına mı? Haklı olarak düğün, cenaze, taziye ve ev ziyaretleri dahil kalabalık ortamlarda bulunması tavsiye eden idarecilerin hem de kapalı mekânlarda onbinlerce insanı toplaması ve saatlerce bir arada bulunması ne ile izah edilebilir?
Virüs salgını ve hastalık gibi meseleler hiç bir surette siyasî mesele olarak görülemez ve bunun ‘sen’i, ‘ben’i, ‘siyaset’i olmaz, olmamalı. Herkes gördü ve bildi ki bu salgın ayırım yapmadan herkes için bir tehlike oldu. O halde bu ve benzeri salgın ve hastalıklar karşısında akılla, ilimle, insala ve birlikte hareket etmek icap eder. Apartmandaki bir komşumuz salgın belâsıyla mücadele ederken biz rahat olabilir miyiz? Aynen bunun gibi ‘dünya mahallemiz’de bir ülke, bir bölge, bir devlet virüs salgını karşısında çaresiz kalmışsa biz de çaresiz kalmışız demektir.
Fiilî duâ ile birlikte kavli duâlarımızla bu salgına karşı birlikte, beraberce ve doğru metotlarla mücadele etmeliyiz vesselâm.