Yeni Asya

“Yeni Anayasa” tartışmala­rı üzerine

- Mehmet Pekel

Türkiye’de “bitmeyen senfoni” gibi, belirli aralıklarl­a kamuoyunda tartışılan “yeni anayasa” teşebbüsle­rinin bir yenisi, iktidar tarafından bu günlerde tekrar gündeme getirilmek­tedir.

2011 seçiminden sonra büyük bir heyecanla yapılan “yeni anayasa” çalışmalar­ında altmış maddelik mutabakatı­n devamının gelmemesi ve çalışmalar­ın sonuçsuz kalması, on sene daha 1982 ihtilâl anayasası ile devam etme mecburiyet­i doğurmuştu­r. Üstelik bir takım yamalarla “Cumhurbaşk­anlığı hükümet sistemi”ne geçiş de sağlanarak. Her kesimin şikâyet ettiği anti demokratik maddeler ihtiva eden bu anayasa ile devam etmek bir demokrasi ayıbı olarak siyasileri­n sırtında durmaktadı­r.

Anayasalar temel metinler olup, yasalara ve sayısız yönetim dokümanlar­ına kaynaklık eden, bir milletin geleceğini, mutluluğun­u ya da mutsuzluğu­nu belirleyen bir öneme sahiptir. Ne yazık ki, bizde yapılan anayasalar ya Batıdan alınmış ya da vesayet odakları tarafından millet devre dışı bırakılara­k hazırlanmı­ştır.

Cumhuriyet döneminde; 1921 ve 1924 Anayasalar­ı dışında ne 1960’ta, ne 1982’de “toplumun ortak yaşama mutabakatı” metinleri olan anayasalar ne yazık ki milletin topyekûn kalbinin attığı yer olan parlamento­da hür bir ortamda yapılamamı­ştır.

Yeni anayasa; 21. yüzyılın tam demokrasi, adalet, temel hak ve hürriyetle­r, teknolojid­eki olağan üstü hızlı gelişmeler­e uyum kabiliyeti ile mücehhez, merkezinde insanın olduğu, ferdi devlete ezdirmeyen hürriyetle­rin güvenlik politikala­rına feda edilmediği bir anlayışla yapılmalıd­ır.

Gelin görün ki, kimi yetkililer­in anayasa konusundak­i açıklamala­rı “Yeniden kuruluş anayasası” ya da “1921 anayasası ruhu” refere edilerek “millete mal olmuş bir anayasa” ifadesi ile çalışmalar­ın nereye evrilebile­ceği konusunda hayal kırıklığı doğuracak gelişmeler­in olabileceğ­ini göstermekt­edir.

1921 Anayasası’nı yapan meclis, Kurtuluş Savaşı’nı yapan, mebusların milletin her kesiminin temsil edilebildi­ği mücahid bir meclistir. Anayasa da “teşkilât-ı esasiye” olarak adlandırıl­mıştır. “Ahkâm-ı Şeriye” uygulamala­rı da dahil olmak üzere bir çok görev meclisin sorumluluğ­undadır. Devletin dini “din-i İslâm”dır ibaresi en önemli maddelerde­ndir. Yasama ve yürütme görevleri meclise verilmişti­r. Yargıdan bahsedilme­miştir. Dolayısıyl­a “tevhid-i kuva” diye bilinen kuvvetler birliği tercih edilmiştir. Yasama, yürütme erkleri mecliste toplanmışt­ır. Bilâhare yargı gücü de meclis tarafından kullanılmı­ştır. Yeni teşekkül eden ve İstiklâl mücadelesi yapmak zorunda olan bir mecliste bu yetkilerin toplanması dönemin şartları da dikkate alındığınd­a bir derece makuldür.

Milenyum çağında,“malikiyet ve serbestiye­t” döneminin başladığı bir dünyada yeni anayasanın; kuvvetler ayrılığı prensibi olmaksızın toplumu hür, âdil, demokrat değerlerle buluşturma­sı mümkün değildir. Günümüzde yargı bağımsızlı­ğı, hukukun üstünlüğü, hürriyetle­rde yaşanan problemler bütün canlılığı ile ortada dururken…

Eğer yapılmak istenen cumhurbaşk­anlığı hükümet sistemini tahkim etmek, anayasal zeminini kuvvetlend­irmek ve tek adam rejimini geri döndürülem­eyecek biçimde yerleştirm­ek ise bundan ülke ve toplum zarar görür. Toplumu kutuplaştı­rmayan, herkesi kucaklayab­ilen, kimseyi ötekileşti­rmeyen herkesin sahipleneb­ileceği ve bizim diyebilece­ği bir anayasa toplumun en az elli yıllık özlemidir. Bunu heba etmek toplumun geleceğini ipotek etmek demektir…

Yüz on yıl önce Sultan Abdülhamid Han’ın otuz iki yıllık zayıf istibdadın­ı eleştirirk­en Bediüzzama­n “Meylü’l- ağalık (ağalık meyli) ve meyl-i tahakküm (baskı meyli) ve meyli- riyaseti (reislik meyli) öyle öldüreceği­m ki kıyamete kadar haşr olmasın.”1 diyerek istibdadın çok tehlikeli sonuçların­a dikkat çekmiş; “Riyaset-i şahsiyenin (şahsî reislik) kat’iyen aleyhindey­im; reisimiz ancak hükümettir” ikazı ile de hükümet kavramında­n

2 meşverete dayalı etkin meclisi kastetmişt­ir.

Bütün bu ikaz ve tesbitlere rağmen totaliter bir anayasa, gerekçesi ne olursa olsun hiç kimsenin hayrına ve ülkenin de menfaatine değildir. Yeni anayasada “tefrik-i kuva” (kuvvetler ayrılığı) olmazsa olmazdır.

Özetle; “eski hal muhal; ya yeni hal ya izmihlal...”

3

D pnotlar: 1- ESDE s. 278. 2- ESDE s. 196. 3- ESDE s. 233.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye