“Şahıs” ile, “şahs-ı manevî” farkı
Müslümanların en büyük problemi cehalettir ve “şahıs” ile, “şahsı manevî” farkını bilememesidir. Halen şahıslara ‘kurtarıcı’ nazarıyla bakmalarıdır. Vaktini, enerjisini, imkânlarını şahıslara yatırıyor. Bundan ötürü güçlü bir fikir, ilim, bilgi, ekonomik değer üretmiyorlar.
Oysa, artık zaman cemaat zamanıdır. Yani, bakkallık bitti, şirketler, holdingler iş görüyor.
İlmi, teknolojik buluşları artık İbn-i Sina, Newton gibi şahıslar yapmıyor; şahs-ı maneviler yapıyor. Filan üniversite, falan profesör ve ekibi, NASA, (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi), Amerika Birleşik Devletleri’nin uzay programı çalışmalarından sorumlu olan kurumu yapıyor. CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) yapıyor.
Ferd, hoca, şeyh şahıstır. Cemaat, şahs-ı manevidir. Müdür, şahıstır. Okul şahs-ı manevidir. Dernek başkanı şahıstır, dernek şahs-ı manevidir. Cumhurbaşkanı şahıstır, devlet şahs-ı manevidir.
Şahs-ı manevî; bir cemaatin, bir okulun, bir şirketin, bir devletin maddî manevî, bilgi, ilim, teknik varlığının toplamından hasıl olan bir güçtür. Bu zaviyeden bakıldığında, fert; cemaate, şirkete, devlete hükmedemez. Kendinizi, bulunduğunuz cemaatin önde geleni, okul müdürü, şirket, holding yetkilisi, reisi, devlet başkanı farz ediniz! Deha derecesinde bir zekâya sahip olsanız ne yapabilirsiniz?
Eğer şahıs zamanı olsaydı, “veli, şefkatli”, zeki, siyaset ve diplomasi dâhisi II. Abdülhamid ülkeyi kurtarabilirdi. Kendi tahtını bile koruyamadı; hal’ edildi! Bozulan şahs-ı manevî onu tahtından indirdi!
II. Abdülhamid’i nasıl bilirsiniz?
Zeki, bir siyasetçi. Veli ve şefkatli bir padişah. Üstelik de, Osmanlı’da şeriat kanunları geçerli. O kadar eğitim, ilim ve teknolojik yatırımlar yapmış, yine de, başaramamış. Siz bugün, II. Abdülhamid gibi “zeki, dahi, şefkatli ve veli” bir lider bulamazsınız! Bulsanız bile başarılı olamazsınız.
Öyle ise, enerjinizi, himmetinizi, çalışmalarınızı, gayretinizi, maddî manevî varlığınızı, “şahıslara, liderlere” değil, cemaate, meşverete, şahs-ı maneviye yatırınız…