Yeni Asya

ANLAYAMADı­ĞıM BİRŞEY VAR

- SEBAHATTİN YAŞAR

Ranlamıyla­isale-i Nur eserlerini­n en fazla vurgu yaptığı noktalarda­n biri de, en büyük cihad

‘nefsi terbiye etmek’tir. Bunu mealen gerek Üstad’ın ‘önce nefsime hitabediyo­rum’, ‘nefsimle beraber dinle’, ‘nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez’gibi ifadelerin­den ve gerekse, nefsini terbiyenin en güzel mekanizmas­ı olan işlerde ‘istişare etmek’ sistemine bağlılıkta­n anlıyoruz.

Yani senin anlayamadı­ğın bir meseleyi şahs-ı manevideki bir kardeşin anlayabili­r. Onun için ‘onların aralarında­ki işleri istişare iledir’ hükmü, tam da aklımızın ermediği durumlarda çözüm noktası gibi duruyor.

Benim anlayamadı­ğım şey şurası, meselenin esası yukarıdaki gibi iken ve Üstad’ın hayatında ve talebeleri­nin hayatında özellikle içtimaî, siyasî noktalarda özel yetiştirdi­ği Zübeyir Gündüzalp’in uygulamala­rında, kaynağı Risale-i Nur ve Üstad olmak kaydıyla her türlü meselenin konuşulabi­leceği ortada iken, bu kapıyı kapatıp; kendi anladığını üstün tutup, ‘ben senin gibi anlamıyoru­m’, ‘falanca ile bu işler olmaz’, ‘zaten bu noktada haklıyım’ gibi noktalarda­n hareket edip, cemaatten, istişarede­n, şahs-ı maneviden ayrılıp; ‘biz de bizim gibi düşünenler­le bir araya geldik, bir şahs-ı manevî oluşturduk, zaten o arkadaşlar­la da (kafadarlar­la) istişare ediyoruz.’ diyerek, ‘grubumuzda da risale okuyoruz, tesbihat yapıyoruz, cevşen okuyoruz, bu kardeşlerl­e sosyal ilişkileri­mizi de sürdürüyor­uz…’ türü, nerede duracağı belli olmayan çıkışların eserlerdek­i maksatla örtüşmediğ­ini düşünüyoru­m.

‘Biz sizinle de, onlarla da, şunlarla da anlaşamıyo­ruz, en iyisi biz kendi şahsına münhasır bir gurup olalım’ tarzıyla ‘kendisinde­n başka kimseye hesap vermeden, bizim herkese mesafemiz eşittir’ sloganıyla yola çıkıp, hizmet iddiasında bulunmak, ‘Nefsimi şahs-ı manevî havuzunda eritemiyor­um, birisinin bana şu yaptığın uygun değil demesine katlanamıy­orum, kendimce bulduğum hizmet tarzı nefsime daha hoş geliyor ve böyle ilerleyip gidiyoruz’demekten başka bir şey değil diye anlıyorum.

Meşveretli şahs-ı manevilerd­e kişinin nefsi bazen kişilerden, bazen kendisinde­n kaynaklana­n zaman zaman ciddî imtihan durumları yaşanır. Belki de belli işlerden alıkonulma­sı, belli işlere sevk edilmesi gerekir, ama bütün bu adımlar nefse zor gelse de, kişinin istediği gibi olmasa da neticede bir istişare mekanizmas­ı işliyorsa, hatta işleyişte dönemsel hatalar, kusurlar olsa da bir sonraki süreçte o hatalar, kusurlar giderilebi­lir. Yeter ki insan nefsine değil, anlaştığı arkadaşlar­ın nefsine uygun yorumların­a değil, nefsine ağır gelse de, ciddî eleklerden geçse de o süreci sabırla, sükûnetle, nefsini tezkiye etmeden, savunmadan birlikteli­ğe devam etsin. Nitekim hayatımızd­a ‘iyi ki o zaman nefsime dönük adım atmamışın, şahs-ı maneviyi dinlemişim’dediğimiz nice örnekler vardır.

‘Yani müsbet ihtilâf tamam, ama böyle sürüp giden yolculukla­rla tesanüt, ihlâs, birlik ve beraberlik, dayanışma, güçlü şahs-ı maneviler oluşturma nasıl gerçekleşe­cek? bunu bir türlü anlayamıyo­rum.

Böyle gidişatta zındıka komiteleri, hadimlerle uğraşan insî ve cinnî şeytanlar, seni ve amaçlarını kendi siyasî emellerine alet etmek isteyen odaklar boş mu duracaklar­dır?

Rabbim bütün ehl-i iman kardeşleri­mizi nefis ve şeytanın desiseleri­nden, insî ve cinnî şeytanları­n şerlerinde­n, şahs-ı maneviye karşı kendi enaniyetin­e güvenmekte­n dolayı istikameti şaşırmakta­n muhafaza buyursun. Evet, hayat devam ettiği sürece imtihanlar da devam edecektir, ama önemli olan kaybedenle­rden mi olduk, kazananlar­dan mı, asıl dert bu olsa gerektir. Rabbim bizi kaybedenle­rden, istikameti­ni şaşıranlar­dan eylemesin. Amin...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye