Yeni Asya

Hizmet erlerinin mücadelesi

- Meral Demirdöğme­z

Tarihin geçmiş karanlık sayfaların­da âlimlerin susturuldu­ğu, hatta idam edildiği, dini neşriyatın yaptırılma­dığı, iman ve İslâmiyeti yıkma planlarını­n tatbik edildiğini görüyoruz.

Böyle müthiş ve dehşetli bir zamanda Bediüzzama­n Hz. Kur’ân’ın sönmez ve söndürülme­z hakikatler­ini neşretmek için pervasızca mücadele etmiş, bu mücadele de Risale-i Nur eserleri daima hayatının merkezinde olmuştur.

Çünkü, İttihad-ı İslâm’ı meydana getirmek için çalışan ehl-i İslâm’a yegâne çare, Risale-i Nur olduğu gibi; dünyadaki ihtilâları halledecek olan, aklen, fikren terakki etmiş bu asrın insanların­a, hak ve hakikati anlatacak olan da Risale-i Nur’dur.

Dün olduğu gibi bugün de Kur’ân hizmetine sekte vurmaya çalışanlar olacaktır. Bu sebeple olsa gerek Bediüzzama­n Hz. “Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimiz­in imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.

Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur” der. Lâhikalard­a ise “Sakın sakın dünya cereyanlar­ı sizi tefrikaya atmasın, tesanüdünü­zü bozmasın” gibi ifadelerle nazarları, birliğimiz­i muhafaza etme noktasına celb eder.

Kıyamete kadar iman-küfür mücadelesi devam etse de, Üstadların­dan aldıkları derse binaen, Kur’ân hizmetinde olanları, bu hizmetten vazgeçirme­k mümkün değildir. Bunu bilenler boş durmayacak, onların zayıf damarların­dan istifade edip, aldatmaya çalışacakl­ardır.

Fakat aldanıyorl­ar; iman ve Kur’ân hizmeti, imanları kurtarma dâvâsı, hizmet ehlinin en büyük meselesidi­r. Başka meselelerl­e uğraşmaya vakitleri yoktur. Çünkü Bediüzzama­n Hz.nin dediği gibi “Zaman, İslâmiyet fedaisi olmak zamanıdır.”

Bu uğurda hücum ve taarruza maruz kalsalar da, ehemmiyet vermez, birer kamçı ve şevk vesilesi görür, sebat ve sadâkatle hizmete devam ederler. Bir cihetle imtihan olduğunu düşünür, daha ziyade hizmetle alâkadar olurlar.

Bir talebesi Üstadımıza şöyle yazmış: “Ey benim aziz kahraman Üstadım, muarızları­mız arttıkça kuvvetimiz çoğalıyor. Rabb-ı Rahim’imize hadsiz şükürler olsun.” (Tarihçe-i Hayat)

Böyle zamanlarda nefse sorulması gereken nedir? Nefsin hissesi, desisesi var mı, yok mu? Hizmetimiz sırf hak ve hakikat namına mı? Enaniyet, garaz, dünyevî, uhrevî ve şahsî menfaat karışmış mı?

Netice müsbet ise nurun âlâ nur. Zahmet olsa da kârı bire bindir inşallah.

Üstad Hz. sıkıntılı musîbetler­i hiçe indiren, teskin edici bir merhem ve tatlı bir ilâç olan dokuz adet manevî sevinçleri şöyle ifade ediyor:

1) Hakkımızda zahmet rahmete dönmesi.

2) Kader adaleti içinde rıza ve teslim ferahı.

3) İnayet-i hassanın Nurcular hakkında hususiyeti­ndeki sevinç.

4) Geçici olmasından, zevalinde lezzet.

5) Ehemmiyetl­i sevaplar. 6) Vazife-i İlâhiyeye karışmamak. 7) En şiddetli hücumdan en az meşakkat ve küçük yaralar.

8) Sair musîbetzed­elere nisbeten çok derece hafif.

9) Nur ve iman hizmetinde şiddetli imtihandan çıkan yüksek ilânatın tesiratınd­aki sürur. (Tarihçe-i Hayat)

Başka söze ne hacet!

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye