Yeni Asya

KUDÜS’ÜN ÇİLESİ

- LATİF SALİHOĞLU

Bir “Peygamberl­er diyârı” olan Kudüs, ilk olarak Hz. Ömer’in 638’deki Yermuk Zaferinden sonra önemli bir İslâm beldesi haline geldi.

Bu statü, asırlarca devam etti. Ne var ki, 460 sene sonra, yani 1099 yılında yaşanan I. Haçlı Seferi neticesind­e, Kudüs Müslümanla­rın hakimiyeti­nden çıktı, Hıristiyan­ların eline geçti.

Böylelikle, hemen bütün Avrupa devletleri­nin mânen gözdesi haline gelen Kudüs’te bir Hıristiyan Krallığı kuruldu.

88 yıl süren bu krallık zamanında, Kudüs ve çevresinde­ki Müslüman ahaliye yapılmayan baskı, zulüm, işkence kalmadı. Defalarca katliâm vâkası yaşandı. Bölgede bir tek Müslüman kişi bırakılmam­a hedef ve gayesiyle, bölgede çok zalimane bir politika izlendi.

Bütün bu dayanılmaz zulümler, Sultan Selâhaddin’in tarih sahnesine çıktığı zamana kadar aralıksız şekilde devam etti.

*

Bir “İslâm kahramanı” olan Selâhaddin-i Eyyûbî, aslen ve neseben Kürt olarak biliniyor. Umumî kabule göre “Kürtlerin medâr-ı iftiharı”dır. Ancak, onun kurmuş olduğu “Eyyûbî Devleti” etnisiteye dayalı bir millî devlet değildi. Zira, kendisi “ümmet anlayışı”na dayanan İslâmî bir devlet kurdu.

Selâhaddin-i Eyyûbî hakkında müstakil bir biyografik eser yazan Namık Kemâl, “Evrak-ı Perişân”da ondan şöyle bahseder: “Binlerce Müslüman sultanı içinde, Asr-ı Saadet hariç, üstünlüğü ve büyüklüğü itibariyle Selâhaddin’e müsavî (eşit) olanlar, topu topu on-on beş nâdir kişiden ibarettir.”

Mehmed Âkif de, ona duyulan umumî muhabbeti, mısraların­a şu sitayişkâr ifadelerle yansıtır: Sen ki son ehl-i salibin kırarak savletini Şark’ın en sevgili sultanı Salâhaddin’i Üstad Bediüzzama­n ise, Kürtler için örnek bir şahsiyet olarak gösterdiği Selâhaddin-i Eyyûbî hakkında çok takdirkâr ifadeler kullanıyor ki, bunlar, Nur Külliyatı’nın muhtelif bahislerin­de zikrediliy­or.

Meselâ, Divan-ı Harb-i Örfi isimli eserde, şu ifadeye rastlamakt­ayız:

“…Şeriat-ı garrâ müsavatı ve adâleti ve hakikî hürriyeti, cem-î revabıt ve levâzımatı­yla câmidir. İmam-ı Ömer (ra), İmam-ı Ali (ra) ve Salâhaddin-i Eyyubî âsârı (icraatı) bu müddeâya delil-i alenîdir.”

* Selâhaddin-i Eyyûbî, bilhassa Fatımî iktidarını ortadan kaldırıp Mısır’da hâkimiyet kurduktan sonra, hayatına yeni bir çeki-düzen verdi. O, takvâ üzere yaşamayı, hakkâniyet ve adâlet üzere hükmetmeyi ve bütün kuvvetiyle İslâm’a hizmet etmeyi, hayatının en büyük ve değişmez gayesi haline getirdi. Bu haliyle giriştiği hemen bütün mücadelele­ri büyük bir muzafferiy­etle kazanmaya muvaffak oldu. İşte, Kudüs’ün fethi de, bu büyük muvaffakiy­etlerden biridir.

Esasında, sadece Kudüs ve Filistin’de değil, Ortadoğu coğrafyası­nın birçok merkezinde (Trablus, Akka, Nasıriye, Taberiye, Beyrut…) yerleşmiş ve buralarda hâkimiyet tesis etmiş olan Haçlılarla Müslümanla­r arasında devam eden 88 yıllık sürtüşme ve çekişme, nihayet 1187 senesinde bitme noktasına geldi.

Bölgede güçlü bir İslâm devletini (Eyyübî Devleti) kurmaya muktedir olan Sultan Selâhaddin, Haçlıların ihlâl etmiş olduğu ateşkes (mütareke) anlaşmalar­ı sebebiyle, bunların tek tek hesabını sormaya yöneldi. Bu arada hem kazandığı, hem de ufak çaplı kaybettiği bazı mücadele dönemleri oldu.

Suriye’nin Taberiye şehrindeki büyük karşılaşma­da ise (4 Temmuz’daki Hittin Savaşı), birleşik Haçlı kuvvetleri Sultan Selâhaddin’in karşısında dize geldi. Düşman orduları perişan bir vaziyette darmadağın edildi.

Hiç vakit kaybetmeye­n Sultan Selâhaddin, var gücüyle Kudüs’e yüklendi. İslâm ordusunun morali gayet yüksekti. Hittin’de kazanılan zafer, Müslümanla­rın moralini fevkalâde yükseltmiş idi. Bu sebeple, İslâm ordusu, kendisinde­n kat-bekat kalabalık durumdaki Haçlı ordusunu Kudüs’te de kesin bir mağlûbiyet­e uğrattı. Buradaki Latin Krallığına son verdi ve Kudüs’ü fethetti. Böylelikle, 88 yıl aradan sonra Kudüs’ü yeniden bir İslâm şehri haline getirdi.

*

Tarih seyri içinde defalarca fetih ve işgal vak’alarına sahne olan Kudüs, en uzun süren huzur ve sükûn devresini 1517-1917 tarihleri arasındaki 400 yıllık süre içinde yaşadı.

Dünyada İslâm Birliği’nin mimarların­dan olan Yavuz Sultan Selim, Kahire’den sonra Filistin’e yöneldi ve 30 Aralık 1517’de Kudüs’e girerek burayı yeniden fethetti.

Bu mübarek ve mukaddes fetih, kemâl-i huzur ve sükûn içinde tam tamına dört asırlık bir ömür sürdü.

*

Uzun bir huzur devresini yaşayan Kudüs, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, bilhassa 1917 yılı sonlarında İngilizler­in işgaline uğradı. İngilizler, diğer Filistin toprakları gibi Kudüs’ün idaresini de kademeli şekilde Yahudilere transfer ettirecek sinsî bir politika izledi.

Tam yüz yıldır devam ede gelen çileli “Kudüs Dâvâsı” daha geniş bir ifade ile “Filistin Sorunu” bölgedeki İngiliz politikala­rı sayesinde ve özellikle günümüz itibariyle kangrene dönüşmüş vaziyette.

Kudüs’ün, o eski hür, şevketli ve saadetli günlerine yeniden kavuşması temennisiy­le...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye