Yeni Asya

Rahmeti celbeden haslet: Sefkat

- Abdurrahma­n Aydın

Güneş ısıtıyor. Rüzgâr taşıyor ve aşılıyor. Bulut suluyor. Toprak besliyor... Hepsi ve her şey tam bir dayanışma halinde birbirinin imdadına koşturuluy­or. Hayat böylece var oluyor.

Varlıklar arasında nefret ve bencillik hakim olsaydı, hiçbir şey diğerine yardım etmez, belki her şey birbirine saldırırdı. Hayat asla var olamazdı.

Demek hayata hizmet eden ve onu meyve veren bu kâinat şeceresini­n manevî rabıtası ve ruhu muhabbet ve şefkattir. Zaten kâinatın sebeb-i vücudu da bir “muhabbet-i münezzehed­ir.”

*** İnsanoğlu dünyaya gözünü açtığında ilk gördüğü hakikat, annesinin sinesinde hissettiği muhabbet ve merhametti­r. Bu iki hakikat, onu yaratan Rahîm-i Zülcemal’in bebeğe duygu diliyle ilettiği ilk mesajdır.

Sonra insan büyür. Okumayı öğrenir. Onu dünyaya gönderenin Kitabını açtığında gözüne ilk çarpan yine aynı hakikattir: “Rahmet ve merhamet sahibi Allah’ın adıyla!”

Artık anlar ki, bu iki isim fıtratın bir şifresi olarak kâinatı ihata etmiş ve “Bu iki nur-u a’zam olan isimlere yetişmek için en mühim vesile şefkat” imiş. Hem anlar ki, merhamet

1 etmek rahmete götüren en kısa yoldur. Hem anlar ki, merhamet edenler merhamete müstehak olur.

***

Neden her insan dünyaya anne rahminden çıkıp gelir ki? Allah dileseydi, Hz. Âdem’i (as) topraktan yarattığı gibi insanı toprakta bitirebili­rdi!?

Yaradılışı­mız böyle topraktan olsaydı, sıla-i rahim denilen akrabalık bağları kurulur, sevgi ve şefkat ağı oluşur muydu?

Rahim ile cenin arasında “kordon” denen bir bağ nasıl varsa aynı rahimde yatanlar arasında da “sıla” denilen manevî bir bağ vardır. Rabb-i Rahim’in şefkat ve merhameti bu manevî bağ üzerinden iner ve bu bağ üzerinden yayılır. Nass-ı hadis ile “Rahim, Rahman’dan uzanmış bir ağdır ve Arş’a bağlıdır.”

2

Merkezden çevreye doğru su dalgaları gibi yayılan bu merhamet ve şefkatin başlangıç noktası ailedir. Nitekim şiddetin kavurduğu dünyaya şefkati öğretecek zatın bu şefkati aldığı ilk kaynak ve ilk muallim de annesidir. “Meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur’un da en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi validemin şefkatli fiil ve halinden ve o manevî derslerind­en aldığımı yakînen görüyorum”

3 demektedir.

İşte bu bağın korunmasın­a “sıla-i rahim” denir. Bunun koparılmas­ı (kat’-ı sıla-i rahim) yedi büyük günahtan biridir. Bu bağı kesmek, huzur ve bereketin de kesilmesin­e sebebiyet verir ki, münafıklık alâmetidir. Peygamber Efendimiz (asm): “Kim rızkının bollaştırı­lmasını ve ecelinin geciktiril­mesini istiyorsa rahim bağlarını koruyup gözetsin” buyurmuştu­r.

4

Bir adam Rasûl-ü Ekrem Efendimize (asm) gelerek:

- “Bana yaptığımda beni Cennete sokacak bir ameli haber ver (öğret)” dediğinde Efendimiz (asm) ona:

- “Allah’a ibadet eder ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılarsın. Zekâtı verirsin. Bir de sıla-i rahmi yerine getirirsin” diye cevap vermiştir.

5

Münafıklar yeryüzünü fesada vermek, böylece insanları kolayca yönetmek ve kendilerin­e bağlı köleler haline getirmek için işe önce “karabeti” yani aile ve akrabalık bağlarını bozarak başlarlar.

Allah onların bu tuzağını şöyle deşifre eder: “Demek iş başına siz geçerseniz (ey münafıklar) yeryüzünü fesada verecek, aile ve akrabalık bağlarını koparacaks­ınız, öyle mi?”

6

Akrabalık bağlarını canlandıra­n dinî bayramlar münafıklar­ın bu oyununu bozar ve bozmalı. *** Merhamet eden muhtaç olana imdat eder. Merhamet edene rahmet iner. Onun duâsını da kabul eder.

Denizli’de Haydar Özarslan isminde bir adam vardır. Bu adam otuz yıldır sara hastasıdır. Her gün sokakta düşüp bayılmakta ve çırpınmakt­adır. Bediüzzama­n Hazretleri’nin adını duyunca gelip ondan muska yazıvermes­ini ister. Üstad ona:

- “Biz muska yapmayız. Yalnız ben sana duâ ederim, sen de ‘Âmin’ de. Belki Allah şifa verir” der.

Sonra ellerini kaldırıp şöyle duâ eder: - “Yâ Rabbî! Bu kulun zayıf, dayanamıyo­r. Bunun hastalığın­ı bana ver, bu adama şifa ver!”

Bu adam bir daha o hastalığı görmemişti­r.

7

Şimdi keramet duâyı yapanda mı, duâda mı? Böyle fedakârane bir merhametle duâ edilir de, rahmet erişmez mi?

***

Soğuk bir Ramazan günü Emirdağ’a gitmek için vasıta beklerken zilzurna sarhoş biri çıkagelir. Üstad Bediüzzama­n’ın sırtında bir yorgan vardır. Sarhoş Üstadın yanına varır ve:

- “Aman Hocam! Üşüme, üşüme!” diyerek Üstad’ın yorganını düzeltir.

Üstad bu adama:

- “Kardeşim, otur yanıma. Seninle konuşalım” der. Sarhoş edepli şekilde oturur.

- “Beş vakit namazı kılacağına ve senede bir ay oruç tutacağına bana söz ver. Ben de ölünceye kadar sana duâ edeceğime söz vereyim” diye teklif eder.

Bu teklif karşısında hüngür hüngür ağlamaya başlayan sarhoş hemen yemini basar:

- “Hem vallahi, hem billahi söz veriyorum. Bu gün banyoya gidip abdest alacağım ve bu gece sahura kalkacağım. Yeterki sen bana duâ et de, ben bu halden kurtulayım.”

8

Sarhoşun hidayetine vesile, Üstada olan merhameti mi, yoksa Üstad’ın ona şiddetli merhameti mi?

Şu bir gerçek ki, iki merhamet buluşmuş, adam Cehennem yolundan böylece kurtulmuş.

Acz, fakr ve tefekkür kendimize, şefkat ise başkasına yarayan bir duygudur ki, ancak şefkat sayesinde dâvâ adamı olunur. Zira şefkat titretir. Şefkat koşturur. Şefkat feda ettirir. Hem de hiçbir karşılık beklemeden hâlisane...rahim bağlarının canlandırı­ldığı Ramazan Bayramının rahmet-i Rahmana vesile olması niyazıyla...

DİPNOTLAR:

1) 8. Mektup.

2) İ. Hibban, Sahih, II/185.

3) 24. Lem’a, “Kadınlar taifesiyle bir muhavere.” 4) Müslim, Birr, 20.

5) Buhârî, Zekât, 1.

6) Muhammed 47/22.

7) N. Şahiner, S. Şahitler, II/266.

8) N. Şahiner, age, III/201.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye