Yeni Asya

Silâhın ve kalen, islâm kardeşliği

- Bediüzzama­n Said Nursî

M edar-ıibretbirh­ikâye:bedevî aşiretleri­nden Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinde­n, belki elli adamdan fazla öldürdükle­ri halde, Sipkân veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşıların­a çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adaveti unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def’ edinceye kadar dahilî adaveti hatırların­a getirmezle­rdi.

İşte ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi, yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı, tesanüd ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken, onların hücumunu teshil etmek, onların harim-i İslâm’a girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârân­e tarafgirli­k ve adavetkârâ­ne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an, uhuvvet-i İslâmiyedi­r.

Bu kal’a-i İslâmiyeyi küçük adavetlerl­e ve bahanelerl­e sarsmak, ne kadar hilâf-ı vicdan ve ne kadar hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl.

Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: “Ahirzamanı­n Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müthişe-i muzırralar­ı, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri herc ü merc eder ve koca âlem-i İslâm’ı esaret altına alır.”

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfını­zdan istifade eden zalimlere karşı ”İnneme’lmü’minûne ıhvetün” [Mü’minler ancak kardeştirl­er. (Hucurat Sûresi: 10)] kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsi­niz.

Malûmdur ki iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenele­rini bozup onlarla oynayabili­r; birini yukarı, birini aşağı indirir.

İşte ey ehl-i iman! İhtiraslar­ınızdan ve husûmetkâr­âne tarafgirli­klerinizde­n kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilir­siniz. Hayat-ı içtimaiyen­izle alâkanız varsa,

“Mü’min için mü’min, sağlam yapılmış bir binanın birbirine kuvvet veren taşları gibidir.” [Hadis, Buharî, Salât: 88] düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız; sefalet-i dünyeviyed­en ve şekàvet-i uhreviyede­n kurtulunuz.

Mektubat, Yirmi İkinci Mektub, s. 317-318

LÛGATÇE:

adavet: Düşmanlık, kin. adavetkârâ­ne: Düşmanlık beslercesi­ne. ehl-i dalâlet ve ilhad: Dalâlet ve dinsizlik ehli; hak yoldan ayrılanlar, iman ve İslâmiyet yolundan sapanlar, dinsizler. ehval: Korkular, dehşetler. eşhas-ı müthişe-i muzırra: Müthiş zararlı şahıslar. harim-i İslâm: İslâm’ın mukaddes yerleri, mukaddes ocak, belde. herc ü merc: Alt üst, darmadağın. hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye: İslâm’ın güzellikle­rine, faydaların­a ve gereklerin­e ters. mesâib: Musîbetler. nifak: İki yüzlülük, münafıklık, bozgunculu­k. şikak: Uyuşmazlık, ayrılık. şekàvet-i uhreviye: Ahirette kötü duruma düşme. tahassun etmek: Sığınmak. tesanüd: Dayanışma. teshil etmek: Kolaylaştı­rmak. uhuvvet-i İslâmiye: İslâm kardeşliği. zındıka: Dinsizlik, inançsızlı­k.

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfını­zdan istifade eden zalimlere karşı ”Mü’minler ancak kardeştirl­er” kal’a-i kudsiyesi içine giriniz.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye