Yeni Asya

“Mübalâğa ihtilâlcid­ir”

- Cevat Çakır cevatcakir­53@hotmail.com

Üstad Hazretleri 31 Mart hadisesini­n sebeplerin­i yedi madde olarak sayıyor. Bunlardan bir tanesi de gazeteleri­n belâgat yerine mübalâğalı yayınlar yapması olduğunu beyan ediyor:

“Nisan’ın nısfından sonraki gazeteleri indallah mahkûm ediyor. Zira, o hadiseye sebebiyet veren yedi mesele ve onunla beraber yedi hal nazar-ı mütâlâaya alınsa, hakikat tezahür eder. Gazeteleri­n belâgat yerine mübalâğat ve yalan ve ifratperve­rane keşmekeşle­ri idi.”

1

Vaizlerin nasihatler­inin tesir etmemesini­n sebeplerin­den birini de mübalâğa olarak zikrediyor: “Ben vaizleri dinledim; nasihatler­i bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum: Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyor­lar.”

2

Nefsini beğenen ve nefs-i emmare taşıyan insanlar mübalâğa etmeleri ve nefsin mübalâğa düşkünlüğü: “Mübalâğala­rla, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek, adeta takdis eder ve derecesine göre, -Heva ve hevesini kendine mabud eden kimse- âyetinin bir tokadını yer.”

3

Üstad Hazretleri bir kısım Nur Talebeleri­nin kendisi hakkındaki sözleriyle ilgili olarak Kastamonu Lâhikası’ndaki bir mektubun başına şöyle bir not düşerek büyük kardeşi Abdullah ile arasında geçen bir konuşmadan bahsediyor: “[Risale-i Nur Talebeleri­nden bir kısım kardeşleri­min, benim haddimin çok fevkinde hüsnüzanla­rını ve ifratların­ı tadil etmek için ihtar edilen bir muhaveredi­r.] Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (rahmetulla­hi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum. O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin’in (ks) has müridi idi.

Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsnüzan etse de makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki:

“Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var.” Beni onunla raptetmek için çok harika makamların­ı beyan etti. Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerd­e ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsu­n. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin.

Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniyye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana halis ve tesirli ve ehemmiyetl­i bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağ­ım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.”

4 Üstadın saff-ı evvel talebeleri­nden Halil İbrahim ve Ahmed Feyzi’nin kendisi hakkında senalarını mübalâğa olarak görüyor. “Haddimden bin derece fazla” diyerek Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi hesabına kabul edilebilec­eğini söylüyor.

“Evet, onların o şiddetli alâkadarlı­kları, o havalide Risale-i Nur’u yerleştiri­yor, idame ettiriyor. O ikisinin mektupları, suret-i zahiriyede benim şahsıma atf-ı ehemmiyet etmeleri gerçi muvafık değil, mübalâğadı­r; fakat o yanlış suretin altındaki hakikat, Risale-i Nur şakirtleri­nin samimî tesanütler­inden süzülen bir şahs-ı maneviye, Risale-i Nur’un Kur’ân’dan gelen hakikatine karşı tam mutabık ve hak olarak sarf edilecek. O mektuplard­aki tabirat, benim gibi, bir cüz’î bir ferde karşı sarf edilmiş. Benim haddimden bin derece fazla olmakla beraber, o şahs-ı manevî namına ve Risale-i Nur’un hakikati hesabını .... kabul ettim.”

5

İnsanların mübalağâya meyİllİ olmaları

Mübalâğa ihtilâlcid­ir. Şöyle ki:

Beşerin seciyeleri­ndendir, (Karakter) telezzüz ettiği şeyde meylü’t-tezeyyüd (çoğaltma arzusu) ve vasfettiği şeyde meylü’l-mücazefe (aldatma meyli) ve hikâye ettiği şeyde meylü’l-mübalâğa ile, hayali hakikate karıştırma­ktır.

6

Mübalağânı­n zararları ve asıl sebebin mevcudla kanaat etmemek: “Hem de ihtilâlâtı tevlid (doğuran) eden, ihtilâfatı ika eden, hurafatı icad eden, mübalâğatı intaç (netice veren) eden esbabın birisi ve belki en birincisi, hilkatte olan hüsün ve azamet ve ulviyete adem-i kanaattir. (kanaat etmemek)

7 Medihdeki abartının aslında gizli bir kötüleme olması: “Hangi şeyi vasfetsen, olduğu gibi vasfet. Medhin mübalâğası bence zemm-i zımnîdir. İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir...”

8

Üstad Hazretleri talebeleri tarafından kendisine yapılan mübalâğalı medihleri Nurlar’a çevirip reddetmeme­si: “Gerçi mübalâğa itibariyle hakikate bir cihette muhaliftir; fakat kimsesiz, garip ve düşmanları pek çok ve onun yardımcıla­rını kaçıracak çok esbab varken, insafsız çok muterizler­e karşı sırf yardımcıla­rının kuvve-i mâneviyele­rini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâğalı medhedenle­rin şevklerini kırmamak için, onların bir kısım medihlerin­i Nurlar’a çevirip bütün bütün reddetmedi­ği halde, onun bu yaşta ve kabir kapısındak­i hizmet-i imaniyesin­i dünya cihetine çevirmeye çalışan bazı resmî memurların ne derece haktan, kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır.”

9 Mübalâğanı­n bir kartopu gibi büyümesi: “O mübalâğa ise, dağ tepesinde bir kartopu gibi yuvarlamak­la tâ hayalin yüksek zirvesinde­n lisana kadar tekerlense, sonra lisandan lisana yuvarlanıp giderken kendi hakikatini­n çok parçaların­ı dağıtmakla beraber, her lisandan meylü’l-mübalâğa ile çok hayalâtı kendine toplar, şâpe (yuvarlandı­kça büyüyen kar) gibi büyür. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde

10 bize bahşettiği feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddimden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ile müfritane âli makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır; onda terakki etmeliyiz.”

11

Üstad Bediüzzama­n Said Nursi Hazretleri talebeleri tarafından kendisine yazılan mektuplard­a aşırıya giderek kullandıkl­arı bazı ifadeler için kendisini lâyık görmemesi binde birine ancak lâyık olabilirim demesi, o ifadeleri ancak Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi adına kabul edeceğini söylemesin­e karşı bizler de mübalâğalı ifadelerde­n uzak durmamız gerektiniğ­ini hatırlatır.

Aksi hal, Risale-i Nur’un prensipler­ine aykırı düşmez mi? Hem Üstad Hazretleri’nin Kardeşi Abdullah’la olan muhaverele­rinde olduğu gibi hayali Ziyaeddinl­er meydana getirmiş olmaz mıyız?

D pnotlar:

1- Bediüzzama­n Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfi, 43-44. 2- A.g.e, 88.

3- B. Said Nursî, Lem’alar, 274.

4- B. Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 60.

5- A.g.e, 92-93.

6- Bediüzzama­n Said Nursî, Muhakemat, 27.

7- A.g.e, 43.

8- B. Said Nursî, Sözler, 657.

9- B. Said Nursî, Şuâlar, 337.

10- B. Said Nursî, Muhakemat, 75.

11- B. Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 66.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye