Hatıra gelmeyen nimetler
Cenab-ı Hakk’ın bizlere ihsan ettiği, elimizde olan çoğu nimetin farkına varamıyoruz. Ancak bu nimetler elimizden gidince veya artık o nimet eskisi gibi olamadığı zaman kıymetinin anlayabiliyoruz. Oysa Cenab-ı Hak o nimetleri bize elimizde iken kıymetini, değerini bilelim ve şükür edelim diye vermektedir.
Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şerifinde “İnsanların çoğunun kıymetini bilemediği iki nimet vardır: Vücut sağlığı ve boş vakit” buyurarak bu iki nimetin kıymetinin bilinmediğine vurgu yapmıştır.
Bu hadisi destekleyen başka hadis ise şöyledir: “Beş şey gelmeden evvel beş şeyi fırsat bil: Ölüm gelmeden önce hayatının, hastalık gelmeden önce sağlığının, meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğinin, fakirlik gelmeden önce zenginliğinin.” Bu hadisler insanların en çok hangi nimetlerde galette bulunduğunu ve kıymetini bilmediğini gösteriyor.
Nedense sağlık denilince insanın aklına hemen göz sağlığı, akıl sağlığı, kalp sağlığı vb. gibi şeyler geliyor. Toplu duâlarda “Allah’ım ölene kadar gözlerimizden istifade etmeyi nasip et, bizi akıldan mahrum etme” gibi ifadeleri çok işitiriz, ama şimdiye kadar kimsenin ağzından “Allah’ım derimizin sağlığını koru, kıymetini anlamamızı idrak eyle” diye bir duâ işitmemişizdir. Sanırım bu derinin ve cildin aslında ne kadar büyük bir nimet olduğunu fark edemeyişimizden kaynaklanıyor.
Benim de bunu ilk fark edişim şu şekilde olmuştu: Okul stajımda ameliyathaneye gittiğimde bağırsak ameliyatı yapılan bir odaya girmiştim. Hastanın karnı genişçe kesilmiş, doktorlar bağırsaklarda bazı işlemler yapıyordu. İnsanın içini görmek farklı bir tefekkür olmuştu, ancak bir yandan da
“Allah’ım iyi ki derimiz var, bu şekilde yaşamıyoruz”diye şükretmiştim. Gerçekten saydam bir derimiz olsaydı, bütün o kas ve organ dokusunu görerek yaşasaydık nasıl olurdu?
Bizler genellikle derimize şükretmek yerine bir kusur arama derdinde oluyoruz. Özellikle hanımlar taifesi olarak“derim çok kuru/yağlı; çok fazla sivilcem, gözeneğim, çillerim vb. var; çok beyazım/esmerim; ne yapsam düzelmiyor”gibi ifadeleri çok kullanıyoruz. Bunda toplumun beklentileri ve dayattığı güzellik algısının da etkisi var, ama yine de insanların cildiyle bir alıp veremediği oluyor. Bazı dessas komiteler de bu zaafı bilip çok iyi kullanıyorlar. Bir kozmetik mağazasına girdiğimizde elliye yakın belki de daha fazla cilt ürünü görüyoruz. Hâlbuki Allah (cc) “Biz insanları en güzel şekilde yarattık” buyurarak, her bir kulunu ehadiyet sikkesi ile kendine has güzellikte, kemal noktada yaratmıştır. Bize verilen güzelliği de değiştirmeye çalıştıkça kemal noktasından sukut edip, âyetten uzaklaşmış oluyoruz. Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi kadın, kendi güzelliklerini göstermeye fıtraten meyilli ve güzel olanı seviyor, bu da reddedilemez bir gerçek. Zaten fıtratımızdaki bu meyli de dinimiz helâl dairede kullanmamıza izin veriyor. Bu meyli ve arzuyu dış daire için kullanırsak harama girmekle beraber komitelerinde tuzağına düşmüş oluyoruz. O yüzden bundan sakınmak için Cenab-ı Hakk’ın âyetlerine tabi olarak, sünnete uygun şekilde yaşayarak, nimetlerin farkına varabilir, şükrünü eda edebiliriz.
Dipnotlar:
1- (Tirmizi, c. 2. H. no: 2304).
2 - (Münavî, Feyzu’l-kadîr, 2/16). 3 - Tin Sûresi 4.