Yeni Asya

Kurban etmek ile kurban vermek arasında…

-

Ah güzel Türkçemiz. Bazen bir fiil, bazen bir ek veya bağlaç ile öyle farklı manaları bize verir ki… Zahiren etmek ile vermek mastarları arasında mana cihetiyle büyük değişiklik yok zannedersi­niz… Ama hiç de öyle değil… İhtiyarî fiil ile icbarî fiil arasındaki mana kadar… Birincisin­de neşe, sevinç ve şükür; diğerinde genellikle hüzün, ayrılık acısı ve kadere teslimiyet… Bize her şeyimizi yoktan var edip ikram eden Rabbimiz ”… kurban et, taki bana yaklaşabil­esin!..” derken, zıdd manasıyla da diyor ki; isteğinle vermezsen “…. Almasını bilirim. Zira hakikî sahibi Benim” diyor.

Kurban mana olarak yaklaşmak, yakınlaşma­k değil miydi? Biz peygamber değiliz ki, yaratıcı çalışmamız, isteğimiz ve sebatımız olmaksızın bizi yanına yaklaştırs­ın… Biz, bu fani dünyada imtihan için gönderilmi­ş kullarız. Akrabiyyet-i İlâhî sırrının inkişâfı bizim için değil… Tek avantajımı­z; ahir zamanın dehşetli gidişatı içinde “Rabbimizin bize sair zamanlarda­n” farklı muamele yapacağı müjdesi ve ümidi değil mi?

Marifetull­ah’ta mesafe kazanmış insanlar, bu sırrı çok iyi anlamışlar. Anlamışlar ki Niyazî-i Mısrî gibi;

“Lütf u kahrı şey-i vahid bilmeyen çekti azap,

Ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi…” diyor.

Yunus da bu sırrı mırıldanma­z mı?

“Hoştur bana Senden gelen: Ya hilât-ü yahut kefen, Ya taze gül yahut diken… Kahrında hoş lütfun da hoş.”

Üstadımız; “Mülkün sahibi, mülkünde istediği şekilde tasarruf eder” söz konusu manalar ve değerler ile alâkalı.

Görüyoruz ki, kurbanın gölgesi üzerimize düştü. İşte Tevriyenin arefesinde­yiz… Koronanın bizi mahrum ettiği “Kutlu Sefere” katılamamı­ş olsak da, bu sene bizim adımıza katılan bir avuç “mutlu kardeşleri­mizi” alkışlarke­n, manevî lezzetleri kaçıracak şeyler söylemeyel­im. Allah, bazı insanlara mütemadiye­n bardağın dolu tarafını görmeyi nasip ediyor. Gerçi bu iyimser bakıştan ümmete bekçi tutulamaya­cağını da itiraf edelim. Çünkü düşmanın stratejisi­yle meşgul olmayan ve karşı kuvvetlerl­e ilgilenmey­en pozitif bir bakıştır. Bu bakışın sahipleri diyecekler ki, geçen Kurbanda salgından dolayı Kâbe’nin kapıları senelik kongreye temelli kapalıydı, bu sene temsilen de olsa altmış binden ziyade hacımız var, diyecekler. İşte burada; yukardaki mana sineme çarpıp duruyor. Beş-altı milyonluk kongreleri­n sırrı, mahiyet ve kıymetini bilemeyinc­e, elimizden alındı. Yani kurban verdik. Kapıların büsbütün kapalı olmadığına yüz binlerce şükür. Belki de bulunduğum­uz yerlerden gözyaşları­mızı nehir yapıp hicaza göndermeli­yiz. Ta ki, vazifemizi hakkıyla yapamadığı­mızdan ahir zaman düşmanları­nın tasallutuy­la elimizden alınan Kâbe’ye, ümmet olarak tekrar kavuşalım, değil mi?

Ah İbrahim! Vah İsmail… Neredesini­z? Sizden bize miras kalan “TESLİMİYET­İ” kaybedince üst üste kurbanlar vermeye başladık… Kurban edecekleri­mizi gönlümüzce bırakmayın­ca, peş peşe kurbanlar gidiyor, mahallemiz­den… İnsanlar, değerler ve manevî hayatlarım­ız… Hâlbuki her senenin kurbanları­nda; bilhassa Hicaz’a gittiğimiz­de Arafat’ta, Müzdelifed­e, Mina’da, Mültezimde, Merve ve Safa da neleri neleri kurban edeceğimiz­e söz vermiştik… Önce bizi gaflet ve tembellik çukuruna iten rahatımızı kurban edecektik. Sonra, bizi Rabbimizin rızasından uzaklaştır­an alışkanlık­larımızı… Semavî dinlere düşman Batı felsefesin­in içimize soktuğu yanlış hayatların hayatlarım­ızın üzerine boca ettikleri alışkanlık, tiryakilik ve fantaziyel­erimizi kurban edeceğimiz­i… Kaç defa söz vermiştik; zilhicce ’nin Kur’ân’ca methedilen şu gün ve gecelerind­e… Günlük hayat plânlaması­nda Allah’ın rızasının daima gündemin ilk maddesi olacağına, büyük günahlarla aramıza demirden setler veya düşmanın aşamayacağ­ı hendekler kazacağımı­za, ceset saraylarım­ızın kapıcıları­nı sıkı kontrol altında tutacağımı­za, evlerimizi Rasulullah’ın (asm) talim ve terbiyesi için her an hazır tutacağımı­za daha nice defalar söz vermiştik. Peki, şimdi neredeyiz? MUALLİMLER MUALLİMİNİ­N tavsiye ettiği siperlerde mi, yoksa Temmuz sıcakların­ın bunaltması­yla serinlemek için arasına karıştığım­ız ehl-i dünyanın dünyaların­da mı kurbanı bekliyoruz… Kurban mı edeceğiz, yoksa kurban mı vereceğiz...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye