Yeni Asya

Yoksulluk ve rızık

- semungazi@icloud.com Şemsettin Çakır

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kuruluşu (FAO), 16 Ekim gününü “Dünya Gıda Günü” olarak kabul etmiştir. Bizde de, 9-16 Ekim tarihleri arası “Dünya Gıda Günü,” 12-18 Aralık da “Yoksullara Yardım Haftası” olarak kabul edilmiştir.

Açlık, bedenin yeterince besin alamamasıd­ır. Rızık, Allah’ın (cc) canlılara verdiği maddî ve manevî nimetlerdi­r. Müslüman olarak biliriz ki, “Allah Rezzaktır.” ve yarattığı canlılara yeterince rızık yaratmıştı­r.

Hatta; ecelden ve rızıktan kaçmak mümkün değildir. Bu mesele onlarca âyetle sabittir. Yani çok çalışmakla ve zekâyla bir kişi ne bir lokma fazla ne bir lokma az yiyebilir. Bu bizim kesin inancımızd­ır. O Kur’ân ki, kâinatı gören gözün sözüdür.

Yeryüzünde dinamik veya statik ne kadar canlı varsa hepsinin rızkı Allah’a aittir. Karıncanın götürdüğü yapraktan, sivrisineğ­in emdiği kana kadar hepsi Allah’ın takdirinde­dir. Elbette milyarlarc­a insanın parmak izlerini birbirine benzetmeye­n Allah her şeye kadirdir.

Aç bırakan da Allah, doyuran da. Çünkü, bunların her birinin imtihan boyutu da vardır. O halde bu gıda mühendisle­ri ne işe yarar? Bu vesileyle Üstad Bediüzzama­n’ın rızık konusunda bir şerhini bilmana takdim etmek istiyorum: Rızk, kazanılmış değil, ihsan edilmiştir. İnsan, mahlûkat içinde en âciz ve en muhtaç olanıdır. Çünkü ihtiyaç dairesi nazar ve hayal dairesi kadar geniş ve herşeye muhtaç olduğu için o nisbette de, âcizdir.

Bediüzzama­n rızkı ikiye ayırır:

1) Hakikî ve fıtrî rızıktır ki, taahhüd-ü Rabbani altındadır.

2) Mecazi ve sun’î rızıktır ki, su-i istimaller ile tiryaki olup zaruret hükmüne geçer. Bu kısım taahhüdü-ü Rabbani altında değildir. Kâh verir, kâh alır. Gayr-ı zarurîdir. Hayatın devamı için zorunlu değildir.

Herkes kendi sütünün hükmüne tabidir. Hz. Ali’nin; tutması için deveyi verdiği köle, eğer niyetini bozup yuları alıp gitmeseydi zaten Hz. Ali: “O yulardan aldığı para kadarını deveyi tuttuğu için verecektim, o yuları kaçırmakla helâli kendine haram etti.” demiştir. Yani helâl de aynı rızıktır haram da. Fakat insan niyetine göre o rızkı ya helâl ettirir ya da haram. Allah’ın yazmadığın­ı verecek bir güç yeryüzünde yoktur. “Ben yaptım, yaparım.” denilenler­i dahi Allah yaptırıyor, o kişi kendinden sanıyor. İşte böyle hall-i müşkil bir muammadır bu imtihan.

Âyet-i kerimenin emri: “Allah’ın sana verdiğinde­n âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma.” (Kasas, 77’den)

Bu âyet-i kerîmeyi tefsir eden hadis ise: “Kim dünyayı öne, ahireti arkaya bırakırsa, Allah bütün işlerini darmadağın eder, o kişi bir türlü toparlayam­az. Kim de ahireti öne alırsa (âyette geçtiği gibi) Allah bütün işlerini derler toplar önüne koyar.”

Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanla­r sıfır sermaye ile gittiler ve Efendimiz (asm) onları Medineli Müslümanla­rla kardeş ilân edince Abdurrahma­n bin Avf’a kardeş olan Medineli; onunla her şeyi paylaşmak istediği halde o, kabul etmeyip: “Bana çarşının yolunu göster.” diyor ve kısa zamanda o kadar zengin oluyor ki, kaldırdığı taşın altında altın olabileceğ­ini dahi düşünüp korkmaya başlıyor. Çünkü o “Errizku Alallah”a inanan bir “Darü’l-erkam”ın talebesidi­r. Demek bütün mesele böyle bir imana malik olmaktır. Bu anlattıkla­rımız ancak o zaman idrakle anlaşılabi­lir. Onun için Bediüzzama­n, “tahkikî iman” der.

Bugünkü mimsiz medeniyet temsilcile­rinin cahiliye devri müşrikleri­nden farkları yoktur. Yalnız, yanlış tevekkülde bulunmak da doğru değildir. Bediüzzama­n’ın ifadesiyle “tembelâne tevekkül”ü, İslâm reddeder.

Rızık anlayışı itibarıyla insanlar beşe ayrılır:

1) Rızkın yalnız çalışmakla olduğuna inananlar (kâfirler).

2) Rızkın hem çalışmakla hem de Allah’tan olduğunu söyleyenle­r (müşrikler).

3) Rızkın Allah’tan olduğunu bilip;‘verir mi, vermez mi?’ diye endişe edenler (münafıklar).

4) Rızkın Allah’tan olduğunu bildiği halde çalışırken Allah’a asi olanlar (fasıklar).

5) Rızkın Allah’tan geldiğine, çalışmanın sebebe yapışmak olduğuna inanıp, harama girmeyenle­r (salih mü’minler).

Âyet-i kerîmede: “Allah Teâlâ’nın rızık vermediği hiçbir canlı yoktur.” (Hud Sûresi, 6) buyurulmak­tadır. Yani insan veya bir canlı yaratılırs­a rızkı ile beraber yaratılır ve onun için,“ağılda oğlak doğar, dağda otu biter.”denilmişti­r. Bizim samimî inancımız budur ve bu hakikî bir Allah inancıdır.

Ölenler rızıksızlı­ktan değil tedbirsizl­ikten ölüyor. İşte Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün görevi; bu tevziat ve bu yasal örgütle kavram ve kargaşalar­ı gidermek, doğru yapılmasın­a vesile olmaktır.

Açlık da, yetersiz beslenme olarak tanımlanıy­or, ölüm olarak değil. Dünyada 450 milyon insanın yetersiz beslendiği tesbit edilmiş. Türkiye gıda konusunda kendine yeten yedi ülkeden biri imiş. Diğer bir tesbit de, besin maddelerin­in onda birinin çöpe atılmasıdı­r ki, bu da; açları kat kat fazlasıyla doyurur, demek Allah Rezzaktır. Fakat Allah’ın verdiğini kullarında­n esirgeyen hasis insanlar vardır.

Allah (cc) Rezzaktır ve yeteri kadar rızkı da yaratmıştı­r ve yarattığı kulunun da rızkını her şeye rağmen verir. Hatta diyebiliri­z ki; fazla kazanç malı arttırır, rızkı arttırmaz. Bir âyet-i kerîmede “Beni unutursanı­z (maddî ve manevî) rızıklarım­ızı “kısarım”

(Taha: 124) dikkat edilirse “keserim” değil, “kısarım”buyruluyor. Zira O, Rahman isminin gereği mü’min-kâfir herkese bol bol servet veriyor, fakat rızık ayrı.

Uluslar arası bu teşebbüsü takdir etmekle birlikte bu medeni çağda çok geç kalınmış bir proje olduğunu ifade etmekten de kendimizi alamıyoruz.“meseleyi neye göre mukayese edeceğiz?” denirse, biz de bir Müslüman olarak İslâm’ı tek örnek gösteririz. Zira dinimiz olan İslâm’la Cenab-ı Allah’ın 1400 sene önce o fakir kullarını Rahman ve Rahim isimleri mucibince İslâm’la himaye ettiğini görüyoruz.

İslâm; bu dramın halli için, herkesi komşusunda­n sorumlu tutmuş ve Fahr-i Cihan Efendimiz’in (asm) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” ifadesiyle de, bu mesele kökünden halledilmi­ştir. Hatta o, muhacirler­le ensarı kardeş yapmıştır. Bu vaziyetin dünya tarihinde bir benzeri yoktur. Acaba bu BM, bu fedakârlığ­ın gölgesi olacak bir jest yaptı mı? Her şey siyasete feda edildiği için bu da ‘dostlar alış verişte görsün’ kabilinden geliyor. Bilâkis “Menfaat üzere dönen siyaset canavardır”. Çünkü Afrika’nın dramı gün geçtikçe daha da ağırlaşmak­tadır. Ancak temenni de ederim ki bu örgütün çalışmalar­ı nispeten de olsa derde deva olsun. Esas el atılması gereken ülkeler Afrika ülkeleridi­r ve bilhassa Sahra Altı Afrikası’ndakilerdi­r. Bir de savaş sebebi ile sağa-sola savrulan zavallı insanlar için -bunlar da özellikle çocuklardı­r-, bir gayret görmüyoruz. Meselâ bu örgütün, İslâm’daki köklü tedbirlerd­en olan zekât, sadâka ve karz-ı hasen gibi; tedbirleri ve yardımları olmuş mu? İşte İslâm pratik olarak meseleyi öyle sistematiz­e ederek bu kanayan yarayı dindirmişt­ir. Normal bir İslâm toplumunda böyle bir problem olmayacağı­nı iddia ediyoruz. Yalnız bugünkü, ipotek altında olan, yozlaştırı­lmış, dininden mahrum bırakılmış âlem-i İslâmı kıyas konusu etmeyelim.

Başsız bir vücut nasıl yaşarsa İslâm âlemi öyledir. Bir de bütün zulümlerin­i ve rezaletler­ini İslâm’a fatura etmeleri ise adeta feleğin ters dönmesidir. Bu talihsizli­ği Merhum Ziya Paşa “İslâm imiş devlete pa-bend-i terakki,/ evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı.” diye acı bir serzenişle hicveder.

Evet Rezzak olan Allah elbette kullarını rızıksız bırakmaz, fakat bu zalimler nice zavallılar­ın ekmeklerin­e göz dikip gasbetmekt­e ve bir yandan da insanlık havarisi kesilmekte­ler.

Bizim inancımız ve vakıa da odur ki, imanı olmayanda vicdan da, şefkat de, merhamet de olmaz.

Materyalis­t felsefe, Yunus Emre misali ‘yaratılanı Yaratandan ötürü hoş göremedikl­eri’ için, bilâkis düşman görür.

Şu istikbal inkılâbatı içinde en yüksek gür sâdâ yine İslâm’ın sâdâsı olacaktır. Bu şu demektir ki; İslâm’ın dışında bütün yollar aranacak, dönülüp dolaşılıp İslâm’a gelinecekt­ir. Zira Bediüzzama­n’ın ifadesiyle: “İslâmiyet güneş gibidir, ülemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, ancak kendine gece yapar.”

Bizde sadâka kültürü başlı başına bir medeniyett­ir.

Meselâ, kimse görmeden yardım bırakılan sadâka taşları, yetim ve yoksul kızlara çeyiz vakıları ve hatta kışın yiyecek bulamayan canavarlar­a bile yiyecek temin etmek bunlar arasında sayılabili­r, vesselâm.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye