Ruhsuz insan olur mu?
İnsanı insan yapan şeyin ruh olduğunu ve ruha bağlı şuur ve idrak etme istidati olduğunu düşündüğümüzde, insanın böyle bir zamanda ne şekilde ruhunun zayi edildiğini görüyoruz. Yeni tasarlanan planla yeni tür insan modeli artık tamamen programlanmış mekanik, nesnel, tüketen, istenildiği kadar çoğaltılabilen yarı biyonik organizmalara dönüşebilecek.
Ahirzamanın da son zamanına geldiğimizde insanlık ruhsuz ve kalpsiz bir beden almaya başlayacak. Allah (cc) insanı hiç ruhsuz yaratır mı dendiğinde elbette ki hayır. Allah’tan başka insana kim ruh üleyebilir ki? Ancak insanoğlu Allah’ı taklit etmeye (haşa) kalkarsa ne olur?
Evet günümüzde bilim ve teknoloji şeytanca zekânın eline geçmesiyle bunu deneyip, ruhsuz insan veya canlı tasarlanıyor. Bu tasarım eseri canlılara istedikleri gibi komut verebilecekler, kendilerine kul köle yapabilecekler.
Âyette geçen şu ifade ne kadar bu güne bakıyor: “Allah şeytanı lânetlemiştir, o da ‘kullarından bir pay alacağım, onları saptıracağım, onları boş heveslere (kuruntular) kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğimde hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğimde Allah’ın yarattığını değiştirecekler’ demişti.”
(Nisa-118-121)
Âyette geçen yaratılışı değiştirme, bozma, tahrifat açıkça şeytan işi olarak ifade ediliyor. Gen transferi ve gen terapisi ile meydana getirilmek istenen transhümanizm insanı insanlıktan çıkararak müthiş tehlikeli bir boyuta taşıyacaktır. Efendimizin (asm) haber verdiği deccalin en büyük teshir edici özelliği bu olsa gerek.
Dna’sına etki edilen veya değiştirilen bir tür oluşturulduğunda Allah’ın yaratılış kanunu dışında tasarlanmış insanda ruh, kalb ve vicdan olabilir mi? Böylece düşünen, akleden, idrak eden, hisseden bir insan da olmayacaktır. Ancak hayvanî, nefsanî arzulardan oluşan bu acaip mahlûk bütün insanî özelliklerini kaybetmiş bir canlı türü olacaktır.
Son asırda insan ye, iç, çalış, eğlen telkinleri ile uyuşturulmuş iken, bu defa fıtratıyla oynanmış, biyolojik yaratılışı tehdit altında bulunmaktadır. Güya bütün bu bilimsel gelişmeler şeytanın direktörlüğünde gerçekleşiyor.
Peki bize düşen görev ne?
Her şey Allah’ın kudret elinde olduğunu ve her şeyin dizgini O’nun iradesinde bulunduğunu unutmadan çok çalışmalıyız. Allah Resulünün (asm) haber verdiği şeyden yani vehn (ölüm korkusu ve dünya sevgisi) hastalığından kendimizi korumalıyız.
Dünyevî çalışmalarımızın asıl maksadı Allah’ın adını yükseltmek ve dinin îlâsı iken bunun yanında fıtratı korumak, her türlü ifsat hareketine karşı ıslah hareketinde bulunmaktır.
Bunun için Müslümanların birbirine yardımı ve ittifakı kadar, diğer ehl-i kitabında iyileri ile ittifak etmek, onlarla dahî bazı noktalarda yardımlaşmak lâzımdır. Çünkü bu ifsat hareketi yalnızca İslâmî hedef almıyor. Allah inancını, ahlâkı, bütün insanî özellikleri hedef alıyor.
Üstadın bir asır önce gösterdiği “hakikî İsevîlerle dahî ittifak etmek gerekir” mealindeki sözü şimdilerde daha önemli bir ufuk hâline gelmiştir. Son asra yazılan bu reçeteler uygulanmalı ve öngörüler hayat bulmalıdır. Ezberlediğimiz hakikatleri hayata geçirsek, Allah’ın her türlü kanunlarına uyabilirsek inşallah bu gibi tehlikeden muhafaza olabiliriz.
Başta Nur Talebeleri olmak üzere her bir inanan topluluk ıslâhatçı olarak rol almalı, iyilik, doğruluk, insanlık ve İslâmiyet adına kendi seviyesince görev almalıdır.