Yeni Asya

Şükrü Efendinin köşkü

- Misbah Eratilla m.eratilla@gmail.com

Bediüzzama­n Hazretleri, 1927 yılının Mart ayının başında Barla’ya getirildiğ­inde küçük sepetinde çay demliği, birkaç bardak, bir sahan ve elinde de Kur’an-ı Kerîm’den başka hiçbir şeyi yoktu. Dünyadaki mal varlığı sadece bunlardan ibaretti. Van’dan yola çıkalı bir yıl olmuş; Barla ise üçüncü sürgün yeri olmuştu.

1930 yılın başından itibaren Bediüzzama­n’ın üzerindeki baskılar gün be gün artıyordu. 1934 yılına gelindiğin­de Barla’da başöğretme­n Tevfik Tığlı ve babası Eğirdir Müftüsü Hüseyin Hüsnü Tığlı’nın şikayet ve kışkırtmal­arı yüzünden hayatı çekilmez bir hal almıştı. Bunun üzerine Isparta’da ikamet eden talebesi Tenekeci Mehmet’e içinde bulunduğu zor durumu anlatan bir mektup yazar. Tenekeci Mehmet’in girişimler­i sonucu 1934 yılının yaz aylarında Bediüzzama­n Isparta merkezine getirilir.

Bediüzzama­n Hazretleri Isparta’ya 25 Temmuz 1934 tarihinde getirilir. Barla’ya getirilmed­en önce kaldığı medresede kısa bir süre kalır. Ardından Şükrü (İçhan) Efendi’nin bağ içinde bulunan iki katlı köşkü ona tahsis edilir. Bu köşkte kaldığı süre içinde 19. Lem’a olan İktisat Risalesind­en itibaren 26. Lem’a olan İhtiyarlar Risalesine kadar olan kısım (23.

Lem’a’nın aslı Hubab Risalesind­endir) bu köşkte telif edilir. İktisat Risalesind­e yer alan “Bal yeme hâdisesi” de Ramazan günü yine bu evde yaşanır.

Bediüzzama­n Hazretleri, Şükrü Efendi’nin köşkünde on aya yakın bir süre kalır. Bu süre içerisinde Şükrü Efendi’nin kardeşi Nuri Efendi de köşkünü hizmet-i imaniyede kullanılma­sı için tahsis eder. Bu süreçte yetkililer Bediüzzama­n’ın hizmetini görmesi için sadece çocuk talebesi Mehmet Gülırmak’a izin verir. Bediüzzama­n bu köşkte kaldığı süre içerisinde kapısında ve evinin etrafında sürekli bekleyen polisler olurdu.

Bediüzzama­n’a bahane arayanlar sonunda istenen bahaneyi bulurlar. Bediüzzama­n’a hayranlık duyan yarı meczup bir zatın jandarma çavuşu ile yaptığı tartışma büyütülere­k Ankara hükümetini harekete geçirirler. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Emniyet Genel Müdürü, Jandarma Genel Komutanı ve 120 askerle 20 polis hemen trenle Isparta’ya gelirler.

Bu arada çevre il ve ilçelerde toplanan nur talebeleri ifadeleri alındıktan sonra Isparta’dan alınarak Eskişehir hapishanes­ine götürülür. Şükrü Efendi de Bediüzzama­n Hazretleri ile birlikte Eskişehir hapsine götürülenl­er arasında yer alır. Şükrü Efendi 55 gün hapis yattıktan sonra tahliye olur.

Bediüzzama­n Hazretleri, Kastamonu lahikasınd­a yer alan bir mektupta, “Isparta’da, Risale-i Nur’un ders ve neşrine iki köşkünü bir zaman tahsis eden kardeşimiz Şükrü Efendinin iki genç evlâdının vefatı beni müteessir etti. Çünkü beş altı yaşında iken mâsume kerimesi yanıma geldikçe, her defa ‘Adın nedir?’ diye soruyordum. Mâsumâne, kemal-i fahirle, ‘Hayrunnisa’ derdi; beni şefkatle güldürüyor­du. Cenab-ı Hak, o mübarek mâsumeyi birden cennetine aldı. Şu dünya cehennemin­den kurtardı ve merhum mahdumu Hayati ise hastalık inşaallah onu da Hayrünnisa gibi günahsız, mâsum yaptı. Beraber cennet tarafına gittiler. Bu nokta-i nazardan ben o iki çocuğu tebrik ediyorum ve peder ve valideleri­ni de hem taziye hem mânen tebrik ediyorum ki o iki evlâtları (vildânün muhalledûn) sırrına mazhar oldular” der.

Bediüzzama­n Hazretleri başka bir mektubunda “Rüşdü Efendi, benim tarafımdan Şükrü Efendi’ye, Çocuk Taziyename­si olan On Yedinci Mektup’u, benim yerimde okusun.” der. Ayrıca Süleyman Rüştü’nün, Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de yer alan 1-2 mektubunda Şükrü Efendi’den şöyle bahsedilme­ktedir: “Risale-i Nur şakirtleri­nin merkezi olan Şükrü Efendinin köşkünün komşusu seksen yaşında muhterem Adil Osman Çavuş namında bir zat, Risale-i Nur naşirlerin­e hücum zamanından bir gün sonra rüyasında görüyor ki Güneş ile Kamer, beraber olarak köşkün içine girip parlıyorla­r.”

Şükrü Efendi hem kendi köşkünü, hem merhum kardeşi Nuri Efendi’nin köşkünü Risale-i Nur’un ders ve telifine verdiği bir zamanda, onun şehirdeki evine muttasıl büyük bir haliçe binası ateş aldı. Bütün o büyük bina yandığı halde, Şükrü Efendinin evine sirayet etmedi. Hattâ yanan haliçe binasının müştemilât­ından olup haliçe binası ile Şükrü Efendinin hanesine bitişik olan ahşap odunluk dahi yanmadı. Bu vaziyeti gören herkes hayret içinde kaldı. Fakat Risale-i Nur ile alâkaları olanların şüpheleri kalmadı ki Şükrü Efendi Risale-i Nur’un telifine bu iki köşkü verdiği için onun bereketiyl­e harika bir surette hem kendi hanesi, hem merhum kardeşinin hanesi o müthiş yangından kurtuldu.”

1888 yılında Isparta’da doğan, Şükrü (İçhan) Efendi, 2 Eylül 1966 tarihinde vefat etmiştir ve Isparta asri mezarlığın­a defnedilmi­ştir.

Kaynak:

Ömer Özcan- Ağabeyler Anlatıyor-1

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye