Ölümün yüzüne nasıl bakıyorlar?
Bir halk türkümüzde geçen şu sözlerde, “Hele düşün devri adem’den beri/ Neler gelmiş geçmiş say deli gönül/ Gördüm iki kişi mezar eşiyor/ Gam gasavet gelmiş, boydan aşıyor/ Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor/ Gel de bu rüyayı yor deli gönül” diyor.
“Evet, şu geçici hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçer. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzğar gibi uçar gider.” Demek ki, her bir ömürün hududu tayin edilmiştir; ne ileri, ve ne de geri bir adım atılamaz.
Bediüzzaman Hazretleri, “Biri de, sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış.” diye hakırlatır.
Aziz olarak nasıl çıkılacağını ise, şu sözlerle ifade eder: “Ölümden ürküp kabirden korkup başını çevirme. Merdane kabre bak; dinle, ne talep eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak, ne ister.”
Necip Fazıl “Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!/ Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!/ Kapı kapı yolun son kapısı ölümse;/ Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!/ O demdeki perdeler kalkar perdeler iner,/ Azraile hoşgeldin, diyebilmekte hüner... “demiş.
Cahit Sıtkı Tarancı ise, 35 yaş şiirinde ölüm karşısındaki çaresizliğini şu mısralarla ifade eder. “Neylersin ölüm herkesin başında./ Uyudun uyanamadın olacak./ Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?/ Bir namazlık saltanatın olacak,/ Taht misali o musalla taşında.”
Fazıl Hüsnü Dağlarca, “İnsan, dallarla, budaklarla bir/ aynı maviliklerden geçmiştir./
insan nasıl ölebilir,/ yaşamak bu kadar güzelken?” diye sorar.
Bir gün Hz. Şems’e bir adam gelmiş; “Hayatım alt üst oldu” demiş. Hazreti Şems de cevap vermiş:
“Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” demiş.