Yeni Asya

Hicret esnasında yaşanan mu’cizeler

Sebir dedi: “Yâ Resulallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni tazib eder. Onun için korkarım.” Cebel-i Hira çağırdı: “Yâ Resûlallah, ileyye! Bana gel.”

-

Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâm, Mekke’den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebir namındaki dağa çıktılar.

Sebir dedi: “Yâ Resulallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni tazib eder. Onun için korkarım.” Cebel-i Hira çağırdı: “Yâ Resûlallah, ileyye!” [Ey Allah’ın Resulü, bana gel. (Kadı İyaz, Şifa, 1:308.)] “Bana gel.” Bu sır içindir ki ehl-i kalp, Sebir’de havf ve Hira’da da emniyeti hissederle­r.

Bu misalden anlaşılır ki o koca dağlar birer müstakil abddir, müsebbihti­r ve vazifedard­ırlar. Peygamber Aleyhissal­âtü Vesselâmı tanır ve severler, başıboş değillerdi­r.

Mektubat, s. 163

Birinci Hâdise: Ehl-i siyer ve hadis müttefikan haber veriyorlar ki: Kureyş kabilesi, Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâmı öldürtmek için kat’î ittifak ettiler. Hatta insan suretine girmiş bir şeytanın tedbiriyle, Kureyş içine fitne düşmemek için, her kabileden lâakal bir adam içinde bulunup, iki yüze yakın, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in taht-ı hükmünde olarak, Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâmın hane-i saadetini bastılar. Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâmın yanında Hazret-i Ali vardı. Ona dedi: “Sen bu gece benim yatağımda yat.”resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâm beklemiş, tâ Kureyş gelmiş, bütün hanenin etrafını tutmuşlar. O vakit çıktı, bir parça toprak başlarına attı, hiçbirisi onu görmedi, içlerinden çıktı, gitti. Gar-ı Hira’da iki güvercin ve bir örümcek, bütün Kureyşe karşı ona nöbettar olup muhafaza ettiler.

İkinci Hâdise: Vakıat-ı kat’iyedendir ki mağaradan çıkıp Medine tarafına gittikleri vakit, Kureyş rüesası, mühim bir mal mukabilind­e, Süraka isminde gayet cesur bir adamı gönderdile­r; tâ takip edip, onları öldürmeye çalışsın. Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-sıddık ile beraber gardan çıkıp giderken gördüler ki Süraka geliyor. Ebu Bekri’s-sıddık telâş etti. Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâm mağarada dediği gibi “Lâ tahzen, innallahe meanâ”[üzülme, Allah bizimle beraberdir. (Tevbe Sûresi: 40.)] dedi. Süraka’ya bir baktı; Süraka’nın atının ayakları yere saplandı, kaldı. Tekrar kurtuldu, yine takip etti. Tekrar atının ayaklarını­n saplandığı yerden duman gibi bir şey çıkıyordu. O vakit anladı ki ne onun elinden ve ne de kimsenin elinden gelmez ki ona ilişsin. “Elaman!” dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâm aman verdi. Fakat dedi: “Git öyle yap ki başkası gelmesin.”

Şu hâdise münasebeti­yle bunu da beyan ederiz ki: Sahih bir surette haber veriyorlar: Bir çoban, onları gördükten sonra Kureyşe haber vermek için Mekke’ye gitmiş. Mekke’ye dahil olduğu vakit, ne için geldiğini unutmuş. Ne kadar çalışmış ise, hatırına getirememi­ş. Mecbur olmuş, dönmüş. Sonra anlamış ki ona unutturulm­uş.

Mektubat, s. 193

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye