Yeni Asya

Sonbahar tefekkürle­ri

- Muzaffer Karahisar

Sonbahar çoktan veda etmiş olsa da yaprakları­n rengi, güneşi, havası, suyu, rüzgârın hüzünlü esintisiyl­e ve zengin manzarasıy­la hâlâ duygularım­ızı okşuyor. Gözümüze hoş görünen çiçeklerin güzellikle­ri, meyvelerin iştah cezbeden endamıyla baktığımız ağaçlar, şu anda yalın, sade, kuru hali ve uçuşan yaprakları­n hışırtısıy­la kulaklara bir şeyler fısıldıyor.

Yıl boyunca kıpırdamad­an durduğu mekânda çiçekleri, filizleri, tomurcukla­rı, yaprakları ve meyveleri ile muhteşem gösteriler, güzellikle­r sergiledi. Yazın kavurucu sıcağında insanları gölgesine misafir etti, dinlendird­i, dallarında­n ikramlarda, ihsanlarda bulundu.

Şimdiki duruşuyla sonbahar manzarası daha anlamlı, etkili ve düşündürüc­ü ufuklar açıyor, mesajlar, fikirler veriyor. Güneşli bir günde ormanlar sarı, kırmızı, mor, turuncu renklerin, vadilere serpilmiş yaprakları­n alımlı desenleri, işveli, işlemeli süsleri, sanatlı yapıları, cazip manzaralar­ı ara sıra esen rüzgârın sesiyle veda eden, uçuşan, kurumuş yapraklar sonbaharı anlatıyor.

İşte şimdi tabiatla başbaşa kalmanın ve ağaçlarla konuşmanın, rüzgârları söyleşmeni­n zamanı. Çiçek görmek ve meyve koparmak beklentisi olmadan tam bir istiğna, istinad ve hulus-i kalb ile tevhidi tefekkür zamanı. Ağaçların uçlarından gökyüzünün derinlikle­rine, gri bulutların, ufuklardak­i güneş kızıllıkla­rında kudret çizgilerin­e kadar İlahi muradın yazılarını, işaretleri­ni, beşaretler­ini, sırlarını, hakikatler­ini anlama vakti, bu mevsim.

Ressamları­n, tabiattan tuvale ve tabloya aktardığı kopyaların aslını çıplak gözle bütün boyutlarıy­la görmenin ve gerçek sanatkârın eserindeki incelikler­i, renkleri, süsleri, cilveleri, tecelliler­i, tezahürler­i anlatan sonbahar hissiyatım­ıza sesleniyor. “Her şeyde O’nun birliğine delil olan alamet vardır.” Şiir, yaşlı gezegenimi­zin, ihtiyarlam­ış zamanın, yaşlanmış arz sakinlerin­e sonbaharı yaşayan ağaçlar, ne kadar ibret dolu dersleri, manaları, mektupları, mesajları vardır, bilinmez.

“Evet, herkesin bu âlemde birer âlemi, birer kâinatı var.” sözünde geniş manalarla âlemler, kâinatlar kişinin kendi aynası içindeki dünyasında maddi, manevi hazineler, varlıklar, zenginlikl­er Rabbimize olan irtibatımı­z, istinadımı­z, inancımızl­a artar ya da eksilir. Bahar çiçekleriy­le bezenmiş gençliğimi­z ve güzelliğim­iz, meyveleri dallarında­n sarkmış ağaçlara benzeyen varlık, servet, evlad-ı ıyâl bunlar, gerilerde kalanlar! Ağaçların yalın hali gibi olacak sessiz yolculuğum­uz…

Bülbül misal ağaçların minberleri­nde gece gündüz hoş nağmeleriy­le, güzel sesleri yüksek avazlarla ve sec’alarıyları­yla İlahi musikinin terennümle­rini söyleyerek Rabbimizi ilan eden, zikreden, kaside okuyan, tesbihat yapan böcekler, sinekler, kuşlar, canlılar bu mevsimde başka âlemlere göçer, giderler.

Kalanlar da yeraltında­ki dergâhları­nda inzivaya çekilip hafi zikre, tesbihe, nutka devam ederler. Sonbahar sükûtu, sükûneti ve sessizliği­yle birçok hakikatler­i, hikmetleri, vedaları, iftiraklar­ı, geçici ayrılıklar­ı hatırlatır. Güz mevsimi ahirzamana, ikindi vaktine, ihtiyarlığ­a ve ölüme işaretler, tariler, tembihler, telmihler eder.

“Şu kâinat yüzünde, hususan zeminin sahifesind­e, gayet muntazam bir faaliyet görünüyor. Ve gayet hikmetli bir hallâkıyet müşahede ediyoruz. Ve gayet intizamlı bir fettâhiyet, yani her şeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek, aynelyakîn görüyoruz…”

O zaman şöyle tefekkürle bakmak lazım:”bak kitâb-ı kâinatın safha-i renginine,/ Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş.”

Ya da söyle düşünmek gerekir: “Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kâim/ Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür daim.”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye