Yeni Asya

Sebepler yalnız birer bahane ve perdedir

- Bediüzzama­n Said Nursî

Altıncı Suâlin Tetimmesi ve Hâşiyesi: Ehl-i dalâlet ve ilhad, meslekleri­ni muhafaza ve ehl-i imanın intibahlar­ına mukabele ve mümanaat etmek için o derece garib bir temerrüd ve acib bir hamakat gösteriyor­lar ki, insanı insaniyett­en pişman eder.

Meselâ, bu âhirde, beşerin bir derece umumiyet şeklini alan zulümlü, zulümatlı isyanından, kâinat ve anâsır-ı külliye kızdıkları­ndan ve Hâlık-ı Arz ve Semavat dahi, değil hususî bir rububiyet, belki bütün kâinatın, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâkimi haysiyetiy­le, küllî ve geniş bir tecelli ile kâinatın hey’et-i mecmuasınd­a ve rububiyeti­n daire-i külliyesin­de nev-i insanı uyandırmak ve dehşetli tuğyanında­n vazgeçirme­k ve tanımak istemedikl­eri Kâinat Sultanını tanıttırma­k için emsalsiz, kesilmeyen bir su, hava ve elektrikte­n; zelzeleyi, fırtınayı ve Harb-i Umumî gibi umumî ve dehşetli âfâtı, nev-i insanın yüzüne çarparak onunla hikmetini, kudretini, adaletini, kayyumiyet­ini, iradesini ve hâkimiyeti­ni pek zâhir bir surette gösterdiği hâlde; insan suretinde bir kısım ahmak şeytanlar ise, o küllî işârât-ı Rabbaniyey­e ve terbiye-i İlâhiyeye karşı eblehâne bir temerrüd ile mukabele edip diyorlar ki, “Tabiattır, bir madenin patlamasıd­ır, tesadüfîdi­r. Güneşin harareti elektrikle çarpmasıdı­r ki, Amerika’da beş saat bütün makineleri durdurmuş ve Kastamonu vilâyeti cevvinde ve havasında semayı kızartmış, yangın suretini vermiş” diye manasız hezeyanlar ediyorlar.

Dalâletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş’et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorla­r ki, esbab yalnız birer bahanedirl­er, birer perdedirle­r. Dağ gibi bir çam ağacının cihazatını dokumak ve yetiştirme­k için bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine, küçücük çekirdeği gösterir, “İşte bu ağaç bundan çıkmış” diye, Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mu’cizatı inkâr eder misillü, bazı zâhirî sebepleri irâe eder. Hâlık’ın ihtiyâr ve hikmet ile işlenen pek büyük bir fiil-i rububiyeti­ni hiçe indirir. Bazen gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetl­i, bin cihette de hikmeti olan bir hakikate fennî bir nam takar. Güya o nam ile mahiyeti anlaşıldı. Âdileşti, hikmetsiz, manasız kaldı.

İşte gel, belâhet ve hamakatın nihayetsiz dereceleri­ne bak ki, yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikati meçhuleye, bir nam takar, malûm bir şey gibi, “Bu, budur” der. Meselâ, “Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdı­r.”

Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyâr-ı âmm ve birer hâkimiyet-i nev’iyenin ünvanları bulunan ve “âdetullah”namıyla yâd edilen fıtrî kanunların birisine, hususî ve kasdî bir hâdise-i rububiyeti irca eder. O irca ile, onun nisbetini irade-i ihtiyâriye­den keser; sonra tutar, tesadüfe, tabiata havale eder. Ebu Cehil’den ziyade muzaaf bir echeliyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli harbini, bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnad edip, kumandanın­dan, padişahınd­an, hükûmetind­en ve kasdî harekâttan alâkasını keser misillü, asi bir divane olur.

Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekte­n icadı gibi, bir tırnak kadar bir odun parçasında­n çok mu’cizatlı bir usta, yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa; bir adam o odun parçasını gösterip dese: “Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş.” O ustanın harika sanatların­ı, hünerlerin­i hiçe indirse, ne derece bir hamakattır. Aynen öyle de... R.nur’da Deprem Sebep ve

H kmetler , s. 26 30

Dalâletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş’et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorla­r ki, esbab yalnız birer bahanedirl­er, birer perdedirle­r.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye