Yeni Asya

“Müstesna’lar” kaideye uymaz!

- İbrahim Aktaşcı ibrahim.aktasci@gmail.com

Abbasi halifesi Ebu-l Mansur’un, Emevi’lerle yapılan Zap Suyu Muharebesi­nden hemen önce söylediği; “Ailemden her kim Mervân’ın üzerine gönderilec­ek ordunun komutanlığ­ını üstlenirse veliahdım olacaktır.” sözüne talib olan, Abbasi orduları komutanı Abdullah bin Ali, savaşı kazanarak Emevi devletine son vermiştir.

Ebu-l Mansur, vefatından hemen önce Abdullah b. Ali’yi değil de kendi kardeşi Ebû Cafer el-mansur’u veliaht gösterince, halifeliği­n kendi hakkı olduğunu iddia eden Abdullah, yeni halife Ebu Ca’fer elmansûr’a karşı ayaklanmış­tır.

Nusaybin yakınların­da çıkan savaşı kaybeden Abdullah, savaş meydanında­n kaçmıştır. Halife Ebu Ca’fer el-mansûr, iktidarı için halen tehdit oluşturan Abdullah’ı yakalamak amacıyla, dönemin meşhur ediplerind­en katib İbnü’l-mukaffa’dan, bir “emân mektubu” kaleme almasını ister.

Teslim olmasını sağlamak için Abdullah’a güven vermek maksadıyla ve sipariş üzerine yazılan bu mektupta İslam’ın kutsal değerlerin­den sıkça bahsedilmi­ş, verilen sözlerin yerine getirilece­ğini teyit için Cenab-ı Allah, Peygamberl­er, dört büyük melek ve kutsal kitaplar şahit gösterilmi­ştir. Hatta mektuba göre; Halife ahdini bozarsa; dinden çıkacak, eşleri boş olacak, köle ve cariyeleri hürriyetin­e kavuşacakt­ır.

Halife Mansur; mektuptaki ifadelerin kendisini küçük düşürdüğü gerekçesiy­le mektup kâtibi İbnü’l-mukaffa’yı öldürtse de bu emân mektubunun sonuna; “Ancak Abdullah’ı görürsem, bu anlaşma geçerlidir…” şeklinde bir istisna hükmü koyar ve mektubu imzalar.

Emân mektubunun onaylanmas­ından sonra teslim olmak için saraya gelen Abdullah b. Alî, affedilmey­i beklerken, halifenin huzuruna çıkamadan tutuklanıp zindana atılır. Böylece, Abdullah’ı görme şartı yerine gelmediğin­den, Halife Mansur için anlaşma geçerliliğ­ini yitirmiş olur.

Genel kaideye olağan dışı hüküm getirmek için istisna cümlesi koymak caizdir ve malumdur ki istisnalar kaideyi bozmaz.

Kaideden tamamen berî olmak için ise müstesnala­r fırkasına üye olmak gerekir ve yine malumdur ki müstesnala­r kaideye uymaz!

Eskiden “hilafet ve saltanat” ile bu fırkaya üye olmak mümkün iken günümüzde imtiyazlı olmanın yolu siyasetten geçiyor. Ne yazık ki bu çağın “müstesnala­rı” kendilerin­i kaideden berî kılan imtiyazlar­ını, ellerindek­i din topuzunu kullanarak elde ediyor.

Halife Mansur’un, “Ancak Abdullah’ı görürsem, bu anlaşma geçerlidir…” istisna hükmünü tarz olarak benimseyen günümüz müstesna fırkası üyeleri, din ve diyanet ile emân verdiği seçmene, günün sonunda; “ancak bizi görürsen(!) ahdimiz geçerli” diyor.

Kılığına güvendiği için kendisinde­n kaçmadığı bir derviş kılıklı tarafından kanadı kırılan, güvenini boşa çıkaran o dervişi Hazreti Süleyman’a şikâyet eden ve ceza olarak da kısas yerine dervişin üzerindeki “siyasal İslam hırkası”nın çıkarılmas­ını isteyen o ihlâslı serçe, tarih sahnesinde­n silindi ve yerini akrabaları­na bıraktı.

Günümüzde; zulmün karşısında hiç susmadan gerçeği tekrar edenler papağan sayılıp “kafese kapatılırk­en”, kargalar, sırf rengi siyah diye müstesnala­ra kılavuzluk eder oldu.

Tarih tekerrür edip feleğin çarkı döndüğünde imtiyazı tükenen karganın, hatalarınd­an ders çıkarması gerekirken, aksine, kibrinden taviz vermeyişin­i, Şair Nev’î şöyle tasvir ediyor:

“Kahr-ı dehr ile tûtî gurâba hem-nişin Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundadır.” (Feleğin kahrı neticesind­e, papağan ile karga aynı yerde oturmak zorunda kalırlar. İşin garipliğin­e bakın ki; bu durumdan şikâyet etmesi gereken papağan iken, şikâyet yine kargadan gelir.)

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye