HDP seçmeni ve bağımsızlaşma
Seçim denklemlerinin hepsinde asıl soru HDP seçmeninin ne yapacağı. HDP seçmeni dediğimiz kitlenin tipik özelliği, bu kitlenin anadili Kürtçe olan vatandaşlarımızdan oluşuyor olması.
O halde bu konu bir seçim dönemine ait bir konu değil.
Analar Kürtçe konuştukça ya da “onlar” var oldukça var olacak bir konu.
Yani konuya ilkesel ve uzun vadeli yaklaşmak şart.
Geleneksel HDP seçmeninin önümüzdeki seçimde milletvekili tercihinde HDP’YE ya da kapatılması halinde yerine geçecek partiye veya bağımsız adaylara oy vereceğini tahmin etmek zor değil. Yani TBMM’DE “Kürt Milliyetçisi” ve hemen hemen daima muhalif bir blok var olmaya devam edecek.
Geçişlere gelince: Bu seçmenin AKP’YE önceden oy vermemiş olan kısmından AKP’YE bu seçimde oy çıkmayacağı da açık.
Diğer muhalefet partilerine ve bilhassa CHP’YE kısmen bir oy kayması olabilir. Zira Chp’deki değişim büyük bir kitle için belli ölçüde ikna edici ve bu durum anadili Kürtçe olan seçmen için de geçerli.
Bu seçmen kitlesinden Demokrat Parti gibi yeniden büyümesi gereken partilere kayma olması için ise Menderes’in ve Demirel’in samimi Güneydoğu politikalarının Gültekin Uysal Beyefendi ve ekibi tarafından açıkça gündeme getirilebilmesi ve hatta geliştirilip güncellenmesi lazım.
Cumhurbaşkanlığı tercihinde ise geleneksel HDP seçmeninin kafası daha rahat.
Zira “kendi adayları”nın yüzde elli artı bir oy alıp da cumhurbaşkanı olamayacağını biliyorlar. Dolayısıyla HDP liderliğinin işaret edeceği adaya ve yeterince bağımsız düşünmeleri halinde de kendi değer yargılarına daha sıcak gelecek her adaya oy verebilirler.
Şunu da söyleyelim:
Kıyamet erken kopmazsa belki de bir gün Kürt kimliğini iftiharla söyleyen bir cumhurbaşkanımız olabilir. Bizce olmalıdır da.
ABD’DE siyahî Obama’nın başkan seçilmesinin küresel çapta sosyal sonuçlarını herkes bilir ve tahmin edebilir.
Ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevî siyasetçi” kimliğinin Türkiye siyasetine kattığı pozitif değerin herkes farkındadır.
Ama bugün için maalesef bu ihtimal ciddi bir ihtimal gibi durmuyor.
Ne zaman ki menfi milliyetçiliklerle boğuşmuş birçok Batı ülkesinin AB süreci sayesinde başardığını Türkiye de başarır ve “Kürt meselesi” bir “mesele” olmaktan çıkar. İşte o zaman bu ihtimal de ciddi ve güzel bir ihtimal olarak gündeme gelir.
O halde Ab’den ve aurasından ders ve ilham alarak o güzel günleri getirmek de siyasetçinin görevi.
Önümüzdeki seçimler bilhassa Altılı Masa’nın gayretleriyle bu açıdan yeni bir başlangıç olabilir. Ancak bunun bazı ön şartları var…
Mesela çoğulculuğun kabulü şart. Ya da Türkleştirici asimilasyon uygulamalarının yanlışlığının kabulü şart.
Bu sebeple herkes biliyor ki bilhassa İYİ Parti AKMHP ağzıyla konuşmaya devam ederse Altılı Masa’nın çekim gücü zayılayacak. Hatta “bu fay hattı kırılsın da masa sarsılıp yıkılsın” diye ümit edenler her gün deprem duasına çıkmaya devam edecek.
Çare “ben Kürdüm” diyen seçmeni, yeni bir eylem planı için yeni ve demokratik söylemlerle Hdp’den bağımsızlaştırabilmek. Bu konuda Altılı Masa içinde vazife Saadet Partisinin ve bilhassa Demokrat Partinin.