Siyasetin zehirli dili millette derin yaralar açıyor
Siyasetçilerin dillerinin kırıcı, çatışmacı, mafya hesaplaşması veya bir kan davası tarzında olması toplumu kamplaştırır. Siyaset kurumunun yara almasını netice verir, gayri meşru güçleri harekete geçirir. İktidarıyla, muhalefetiyle herkes diline dikkat etmeli.
Ne yazık ki, Cumhur İttifakı çatışmacı, sert bir dil kullanıyor. Siyasî nezakete dikkat etmiyor. Geçmişin siyasî liderleri birbirlerini tenkit ederlerdi, ama hakaret etmezlerdi.
İletişim araçlarıyla hanelere misafir olan siyasîlerin söylemleri ekonomik krizden yara alan insanımızın gergin olan sinirlerini daha da geriyor, uhuvveti bozuyor. Tarafgirlik nedeni ile siyasî muhalifi melek gibi bir kardeşini şeytan, şeytan gibi bir taraftarını da melek görüyor. Toplumda kin, nefret nedeniyle kutuplaşmaya gidiyor.
Süleyman Demirel bir mitingde elinde “Bülent Ecevit” afişi olan bir çocuğa “Bu afiş ile ne yapacaksın?” diye sorar. Çocuk “Ecevit’e selam göndermek istiyorum”demesi üzerine Demirel, mikrofonu çocuğa verir ve selamı göndertir. Ardından da çocukla hatıra fotoğrafı çektirir.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trabzon’da ki bir açılış töreninde mikrofon verdiği 10 yaşlarındaki bir çocuk ‘Bay Kemal’ dediği Kemal Kılıçdaroğlu için ‘Hain’ ifadesini kullandı ve seçimde ‘Cumhurbaşkanı amcam, en iyi adam’dediği Erdoğan’a oy istedi. Cumhurbaşkanı ve beraberindekiler çocuğun konuşmasını gülümseyerek izlemişlerdi. Konuşmaya engel olmayıp, sonra da sohbet etmişlerdi.
Bugün Cumhur İttifakını oluşturan iki parti geçmişte birbirine çok ağır hakaret etmişlerdi. Küçük ortak büyük ortak için 21 madde sayarak Cumhurbaşkanı olamayacağını meydan meydan gezerek söylemişti. O cümleler sokakta birine söylenmiş olsaydı cinayet çıkardı. Küçük ortak 2018 yılında katıldığı NTV- STAR TV ortak yayınında o beyanatlarını kastederek “Erdoğan ve AKP’YE yönelik geçmişte ne söylediysem arkasında duruyorum” demişti. O gün ortaya konulan iddialar devam ediyorsa bugün neden AKP’YE destek veriyorsunuz?
Cumhur İttifakının büyük ortağı ise bu söylemlere karşılık vererek ağır ithamlarda bulunmuş, iftiraların hesabının sorulacağını belirtmişti. “Alçak- adi” kelimeleri havada uçuşuyordu. Küçük ortak için“ailesi yok, çoluğu, çocuğu yok. Dolayısıyla bizim derdimizden anlamaz” cümlesi o gün değişik çağrışımlar yaptırmıştı.
Bugün ise “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını söyleyerek Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı yapmanın hesabını yapıyorlar. Dün söylenenler mi, yoksa bugün yapılanlar mı doğru?
Bu hakaretleri yapanlar göz göze geldiklerinde geçmiş söylemleri hatırlayınca kafalarını öne eğerek gözlerini birbirinden kaçırıyorlar mı? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranıyorlar?
Cumhur İttifakı partileri geçmişte birbirlerine karşı kullandıkları dili bugün Millet İttifakına karşı kullanıyor. “Zillet, illet ittifakı, terörist, bunlar Türkiye sevdalısı değil, Türkiye düşmanı” gibi söylemler çirkin ve yakışıksız. İktidar söylemleri ile herkesi kucaklaması ve gerginlik çıkarmaması gerekir. İç İşleri Bakanı’nın Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına söyledikleri yenilir yutulur değil. Siyaset düşmanlık zemini değil, iktidarıyla muhalefetiyle bir ülkenin geleceğini inşa etme vasıtasıdır. Sanki şuan savaşa gider gibi bir hal var.
Amerikalı yazar Don Herold “Hiç bir zaman çıktığın kapıyı hızlı çarpma, geri dönmek zorunda kalırsın”der. Düşmanca davranılan partilerle bugün olduğu gibi istikbalde de işbirliği yapma zorunda kalınabilir. Bu nedenle asla köprüler atılmamalı ve gemiler yakılmamalıdır. İnsanî ilişkilerde bu böyledir.
Milletimiz gerginlik istemiyor. Siyasetçilerin söylediklerini arşivler ve millet unutmaz, zamanı gelince yüzlerine yapıştırır!