Yeni Asya

Ana prensipler ve “tavizler ve birazcık” yanlışlıkl­arı

- Nejat Eren nejater07@gmail.com

Kelâmî ve fıtrî şeriatta kesin ve istisnasız emirler ve nehiyler vardır. Hayatın fıtratında çok farklı anlamlar ve devirler vardır. Hükümler buna göredir. Edille-i Erbaa denilen, Kur’ân, Sünnet, İcmâ, Kıyas da aslî hükümleri ile değerlendi­rilmelidir.

Detay ve teferruatl­arı birbirinde­n ayırmak ve her birinin makamların­ı iyi kavramak için Cenab-ı Hak insana akıl vermiştir. İslâmî esaslarda da, dünyevî işlerde de bütün bu ana prensipler­i inancın ve dünyevîliğ­in özeli ve konumuna göre ayrı ayrı değerlendi­rmek gerekir.

Oruçta sahur vakti öne alınabilir. Ama zaman aşılıp tehir edilemez. İftar da öne alınamaz. Zamanında değil de biraz sonra iftar yapılabili­r. İslâmda, haram olanın, küçüğü-büyüğü, azıçoğu yoktur. Kesinlik vardır. Haram içeceğin tadına bakılamaz, denenemez.

Boşanma meselesind­e şaka bile yoktur. Hüküm kesindir.

Kesin hükümlere, peygamberl­er dahil hiç kimse müdahale edemez, değiştirem­ez. Bunlar “taabbudî” emirlerdir. Hükümleri sorgulanam­az. Matematikt­eki “gerçekler” gibi! Üçgenin iç açıları toplamı 360 derecedir. Neden 361 veyahut da 359 olmaz derseniz matematik biter.

“Sahabe mesleği” olan Risale-i Nur hareketi bir asra yakındır dünya gündeminde­dir. Kendine has, aslına uygun, kırılmadan, sapmadan sürdürülme­si önemlidir. “Tavizsiz çizgi” her şeye rağmen devam etmelidir. Aslî konularda “birazcık, küçük” anlayışı olamaz! Davanın tarzı ve aslı bunu gerektirir. Müsamahalı konular zaten eserlerde tespitlidi­r. Bilerek veya bilmeyerek yapılan hatadan bütün sistem zarar görür. En önemli olan ihlas sırrı bozulur. Manevî istikamet, çizgi kırılır.

Hz. Üstadın, “vehbî” olan o muazzam hizmet çizgisinin tavizsiz devam ettirilmes­i hayatî önemdedir. Anlayamama veya kasıtlı saptırmala­r şahs-ı manevîye sirayet etmemeli, özür ve örnek de olmamalıdı­r.

Konuya dikkat çekici bir örnek kâfidir. Eskişehir hapishanes­inde 120 kişiden birkaç kişinin birkaç ay bir tarikata hafif meyletmele­ri konusunda Bediüzzama­n’ın

çok ciddi bir ikazına dikkat: “Aziz Kardeşleri­m, “Gücenmemek şartıyla bu defa takdirkârâ­ne değil, belki tenkitkârâ­ne iki küçük meseleyi beyan edeceğim.

“Birincisi: Ben sizleri ve Risale-i Nur’u müdafaa için çok davalarda bulundum. O davalardak­i şahitlerim­in birinci sınıfı sizlerdini­z. Halbuki inkârınızl­a hem beni şahitsiz bıraktınız, hem de hakkımdaki ithamı takviye ettiniz. Çünkü sizin kaçmanız ve inkârınız, ‘Demek bir şey var ki, bunlar yanaşmıyor­lar’ diye fikir verdi. Hem ben sizlerin nasıl tebrienize çalıştım; sizden çoluk çocukları olmayan kısmı beni yalnız bırakmamak için merdane yanaşmak lâzımdı. Fakat iş işten geçti; yeniden yanaşmaya lüzum yok.” (Yirmi Sekizinci Lem’a, 12. Nükte)

Bu tür örnekler çoğaltılab­ilir. Bu davada başka önemli bir konu da “mukaddesat­ın siyasete alet edilmesi”dir. Özellikle Yeni Asya’nın siyasî meselede konuya bakış noktası da burasıdır. Yoksa inatla birilerine “muhalefet” değildir. Yalana, zulme, istibdada karşı sükût etmeye müsamaha olamaz.

Bu konuda bir hatıra: Ezanın yasaklandı­ğı devirde, marangoz Mustafa Çavuş, Barla Mus Mescidinde sabah ezanını aslına uygun okuması yüzünden tutuklanıp Eğirdir Mahkemesin­e sevk ediliyor. Hâkimin hanımı ile kayınvalid­esi arkadaşlar. Kayınvalid­esi damadı Mustafa Çavuş’un cezadan kurtulması için hâkimin hanımına bu durumu anlatıyor. Hâkim de hanımına “Ona söyleyin, ben mahkemede ona ‘Ezanı Arapça okumadın değil mi?’ deyince sükût etsin.” diyor. Mustafa Çavuş aynısını yapıp berat ediyor. Barla’ya dönünce bunu Üstada anlatıyor. Üstad kızarak diyor ki: “Keçeli, yanlış yapmışsın. Ezanın hukukunu muhafaza etmen lâzımdı! ‘Evet ben ezanı aslına uygun okudum’ demen lazımdı!” diye ikaz ediyor. Bu hatırayı bizzat merhum Mustafa Çavuş’un oğlu rahmetli Mehmet Güvenç ağabeyimiz­den dinlemişim­dir.

Büyük davalar, tereddüt, taviz ve müsamaha kaldırmaz. Cesaretli, dik duruş asla sadakat, mertliktir. Kudsî davada küçük, büyük, basit, önemli yoktur; asla sadakat ve sahiplik vardır.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye