Seçim güvenliği tartışmaları
En son Ysk’nin dört Cumhurbaşkanı adayını duyurduğu süreçte kamuoyu araştırmaları ışığında sonuca etkileriyle ilgili seçim simülasyonları yapılırken, son safhada İnce’nin ikna edilmesiyle hedelenen “birinci tur”da kazanılmasına dair tesbitler yapılıyor.
Öncelikle İyi Parti’den sert çıkışta bulunan Yavuz Ağıralioğlu’nun Kılıçdaroğlu’na hedef alan sert ifadeleri hakkında bizzat parti sözcüsünün, “hedelerinde, taahhütlerinde net ve şeffaf bir parti oldukları”nı vurgulayıp, “Altına imza attığımız metinlerin de sonuna kadar arkasındayız” açıklaması bu hususta “millet ittifakı”nda çatlak çıkarma beklentilerini bir defa daha boşa çıkartmıştır.
AKIBET DEĞİŞMİYOR…
Bu durum, Hdp’nin “kapatma davası”nı âdeta önemsiz hale getirirken, “tek kişilik otokratik rejim”in tasfiyesi ümidlerini daha da kuvvetlendirmiştir.
Esasen peşinen “millet ittifakı”nın dışında kalıp hiçbir bakanlık ya da bürokratik talebi olmadığını bildiren bu partinin, yargının bağımsızlığından çevrenin korunmasına, ekolojik dengelere kadar deklâre ettiği on bir maddelik “demokratik tutum belgesi”ndeki demokratikleşme esaslarının korunacağı taahhüdü, bu partinin ve blokun desteği açısından önemli bir merhale olmuştur.
Özellikle “Kürt sorunu”nun millet irâdesinin temsilcisi TBMM çatısı altında demokratik çözüm arayışına dair irâde beyânı sözkonusu câmianın demokratikleşme dair güvenini kazanmıştır.
Bu bakımdan artık parti kapatmanın bir çare olmadığını gören “iktidar cephesi”nin oldukça sıkıştığı, Cumhurbaşkanı’nın binde bir oyluk partilerin peşine düştüğü; ancak bunun da akıbeti değiştiremeyeceği belirtiliyor.
Gelinen aşamada, 16 Nisan 2017 referandumunda yasaya göre “geçersiz” olan “mühürsüz oylar”ın “geçerli” sayılmasıyla iki-iki buçuk milyon oyun sayıma sokulmasında, daha önce seçim dönemlerinde istifa edip yerlerine bağımsız isimlerin getirildiği İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlarının görevlerinde işbaşında kalmalarıyla seçimlerin güvenliğine ve dürüstlüğü ilişkin endişeler tartışılıyor.
OLDUBİTTİLER İŞE YARAMIYOR
Eşit, âdil ve dürüst seçimlerin yapılmasına ilişkin bir diğer tartışmalı husus, “tek kişilik ucûbe sistem”de yürütmenin başı olan partili Cumhurbaşkanının lağvedilen Başbakanın bütün yetkilerini alırken, “seçim yasakları”yla kayıtlanmaması. Bütün parti liderleri, siyasetçilere ve adaylara uygulanan “seçim yasaklarının devletin bütün imkân ve araçlarını hoyratça tepe tepe kullanan cumhurbaşkanına uygulanmaması.
Bu arada milletvekili adayı olan bütün kamu görevlileri istifa ettiği, Anayasaya göre bakanlar da birer kamu görevlisi oldukları halde, atanmış bakanların istifa etmeden milletvekili adayı olmaları; ve ellerindeki devlet gücünü, kamu kurumlarını seçim propagandasında kullanmaları bu seçimin oldubittilerinden.
En önemlisi de yürütme, yasama ve yargı organlarını bağlayan Anayasanın açık hükümlerine rağmen Ysk’nin Anayasaya açıkça aykırılığı ortada olarak iki kez “mazbata” verdiği Erdoğan’ın adaylığını “üçüncü kez” adaylığını keyfi olarak kabulüyle Anayasaya aykırı olarak dayatılması.
Ve Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan’ın “diplomasının olmadığı” iddiaları açıklığa kavuşturulamaması bir başka kadim tartışma konusu olarak ortada duruyor.