Ayasofya 500 sene devam eden kudsî vaziyetine çevrilmeli
...Millet Partisi ise: Eğer İttihad-ı İslâm’daki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde mezc olmuş bir millet olsa, o Demokratın manasındadır, dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur. Frenk illeti tabir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i İslâm’ı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve cazibedar bir hâlet-i ruhiye verdiği için, pek çok zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet cüz’î-küllî bu fikre iştiyak gösteriyorlar.
Şimdiki terbiye-i İslâmiyenin za’fiyetiyle ve terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak başına geçerse, ekseriyet teşkil etmeyen ve ancak yüzde otuzu hakikî Türk olan ve yüzde yetmişi başka unsurlardan olanlar, hem hakikî Türklerin, hem hâkimiyet-i İslâmiyenin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar. Çünkü İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan bu ayet-i kerime, “Velâ teziru vâziratun vizra uhrâ”dır. [En’am Suresi: 164] Yani “Birisinin günahıyla başkası muahaze ve mesul olmaz.”
Halbuki ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle masum bir kardeşini, belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir zulüm de yol bulur. Çünkü “Bir masumun hakkı, yüz caniye feda edilmez” diye İslâmiyetin bir kanun-u esasîsidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mesele-i vataniyedir. Ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir.
Madem hakikat budur, ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar, siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve cazibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve mânevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-ı İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa, sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip Halkçılar ırkçılığı elde edip tam sizi mağlup etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim. Ve İslâmiyet namına telâş ediyorum.
HÂŞİYE: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve sû-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticânî meselesini ve ağır cezalarını dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:
Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâm’da çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâm’ın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâm’ın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimâne kabahati de onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki gün baktım ve bunu yazdım.
Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir.
said nursî emirdağ lahikası, 318. mektup
gibi biz de kendimizi bir nebze olsun Filistin’deki masum insanlara benzetelim ki, kavlen ettiğimiz dualar fiiliyata çıkıp kabule mazhar olsun.
Garİplerİn dİnİ
“İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü’minlere!”buyuran Peygamberimize (asm) gariplerin kim olduğunu soran Abdullah bin Mes’ud şu cevabı alır: “Kabilelerinden dinleri için ayrılıp uzaklaşanlardır.”6
Bu hadisi gördükten sonra milyonlarca“garip”gazzeli Müslümanları düşündüm. Hayata tutunabilmek için, dinlerini huzur içinde yaşayabilmek için Gazze’deki evini terk eden, kurulu düzenini bırakan, yurdundan ayrılan o insanları düşündüm. Sonra, onca baskı ve eziyetlere rağmen bir kabristana dönüşen Gazze’yi terk etmeyen ya da terk etmeye fırsat bulamayan o metîn kalplileri düşündüm.
Sonra kendime bir baktım. Biraz zahmet çektiği vatanından, yıllarca ekmeğini yediği ülkesinden umudunu kesen kendime. Şu veya bu sebeple hayat kalitesi(!) düştüğü için şikâyetçi olan, şükretmeyen kendime. Alıştığı, ülfet peyda ettiği menfaatleri kaybolduğu için sızlayan kendime…
Kendimi bu halde bırakırken, yüzümü Bediüzzaman’a çevirdim. Ve dedim ki; bizleri dünyaperestlikten, menfaatperestlikten, nefisperestlikten ancak böyle “garip”lerin metaneti, hamiyeti ve arşa çıkan duaları kurtaracak inşaallah.
(Genç Yorum Aralık 2023 sayısından kısaltılarak alınmıştır.)
Dipnotlar:
1) Mesnevî-i Nuriye, Habbe.
2) Bkz. Tarihçe-i Hayat, Tahliller. 3) Mektubat, Hakikat Çekirdekleri.
4) On Dokuzuncu Lem’a, Dördüncü Nükte. 5) Mesnevî-i Nuriye, Habbe.
6) Müslim, İman: 232.