Aile için kurtuluş reçetesi
YASEMİN GÜLEÇYÜZ
Varlık âleminde tüm hayat sahiplerinde (bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda) neslin devamı asıldır. Bütün peygamberler Hz. Adem’den (as) itibaren insandaki sınırsız aklî, gadabî, şehevî duygulara şeriatlarında İlahî bir had koymuşlardır. Semavî dinlerde insan neslinin devamı “nikah bağı” ile kutsal bir anlaşma halinde kabul edilir, aile kurumuna önem verilir.
İSLÂM’DA AİLE
İslam’da ailenin hukuku vardır. Anne rahmindeki ceninin dahi hukuku ihmal edilmemiştir.
İslam’da aile sosyal bir kurum olarak ele alınır.
Evlilik öncesi evlilik sonrası, nikah gibi konuların ayet ve hadislerle detaylı ölçü ve hükümlerle sınırları çizilmiştir. Evliliğin iki tarafa da yüklediği hukukî şartlar, cinsel hayat, çocuk eğitimi, boşanma, miras, velayet, mehir konuları hükümlere bağlanmıştır.
Kur'an’da nikah sağlam temellere dayanan, mukaddes, şartları ağır olan anlaşma sözleşme anlamında ‘misak-ı galiz’ olarak anılır.
BİLİM DİN GİBİ GÖRÜLÜNCE Hicrî ilk 5 asıra kadar bu esaslar ibadet şuuruyla ihlasla uygulanmıştır. İlerleyen süreçte Yunan roma medeniyetinin felsefe eserlerinin İslam dünyasına tercüme edilerek okutulması kişilerin iç
BYASEMİN YAŞAR
ediüzzaman’ın evliliği tanımlarken kullandığı “Ebedî hayat arkadaşlığı” tespiti çok manidardır. Kelimeler, içlerinde pek çok niyet ve ruh taşırlar. “Ebedî hayat arkadaşlığı” da işte bu kavramlardan biridir.
Birçok insan da eminim evlilik hayatına bu düşüncelerle çıkmıştır. Ancak süreçte bu bakış açısı değişime uğramış ve evliliklerde maalesef tökezlemeler meydana gelmiş, ebedî kavramının yerini sınırlı beraberlik almıştır.
Ebedî hayat arkadaşı olabilmek için öncelikle her iki tarafın ebedî hayatın namzedi olmayı kendi hayatlarında oturtmuş olmaları gerekmektedir. Unuttuğumuz noktalardan birisi sanırım burasıdır. öncelikle ferdiyetlerimiz içinde kendimizi ebedî hayatın namzedi olarak kurguladık mı kurgulamadık mı bu sorgulamayı yapmak gerekir. Zira bu sorgulama yapılmadan evliliğin en temel dinamiği olan “biz” düşüncesi devreye girmeyecektir. Bunun için de ahirete olan imanın çok saf, sahici, hayatın bütün alanlarına teşmil edilmiş olması gerekmektedir.
Demek ki evliliğin arka planındaki dünyalarını, toplumu ve aileyi etkilemiştir. 17. yüzyılda mikroskop ve teleskobun bulunması bilimi adeta put haline getirmiştir. Mikroskop ‘düşmanlarımızın çokluğunu’ teleskop uçsuz bucaksız uzayda ‘yapayalnız’ olduğumuzu düşündürmüş, bilim putlaştırılmış ve derin bir materyalizm, maddiyatçılık hastalığı toplumları bulaşıcı hastalıklar gibi sarmış, İslam dünyası da bundan nasibini almıştır. Dinsiz felsefenin temel esasları geçen zaman içinde zihinleri bulandırmıştır. Hakikatlere talip olma, araştırma meyli yerini taklit ve ezbere bırakmıştır.
Sanayi devrimi ve iki dünya savaşı sonrası kadının ev dışında çalışma hayatına atılması toplumda olduğu gibi ailedeki dengeleri de değiştirmiştir.
Bugün insanlık âleminde Bediüzzaman’ın tabiriyle ‘manevî buhran’ yaşanmaktadır. Neslin devamı için nikah bağı gereksiz görülmekte, birey ve toplum cinsiyetsizleştirerek ailesiz bir toplum oluşturulmaya çalışılmaktadır. gayr-ı meşru ilişkiler, cinsel hastalıklar, gayr-ı meşru çocuklar, boşanmalar, eşcinsellik, cinsiyetsizlik, toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBT, yaşlı ve bakıma muhtaç olanlara hürmetsizlik, insanların adeta robotlaştırılması gibi materyalist fikirler yaygınlaştırılmaktadır.
Böyle bir kaos ortamında Kur'an’dan hazırladığı reçetelerle Bediüzzaman’ın fikirleri insanlığın kurtuluşu için yol göstericidir.
BEDİÜZZAMAN’ıN REÇETELERİ
Bediüzzaman Hazretleri “İnsan bir eşe muhtaçtır ki iki taraf arasında hayatlarına lazım olan şeyleri yardımlaşma suretiyle yapabilsinler” (1) formülüyle özetleyebileceğimiz aile hayatını ‘tahassüngâh’ ‘dünyadaki cennet’ ’insanın küçük bir dünyası’ (2) olarak tanımlar ve aileyi çok yönlü ele alır. Aile fertleri arasındaki nuranî bağlara dikkati çeker. İhlas, Allah için muhabbet etmek, uhuvvet, tesanüd, sıdk, güzel ahlak, şeat, merhamet, paylaşım, birlik beraberlik, samimi hürmet, sadakat, güven, himaye, cesaret, cömertlik gibi nuranî bağların ailenin temeli hükmünde olduğunu ifade eder. ‘Terbiye-i İslamiye’ dünya ve ahiret mutluluğunun temeli hükmündedir.
O, “Ben şeat dersini annemden, hikmet intizam dersini babamdan aldım” (3) derken ailenin çocuklar için iman hakikatlerinin talim edildiği bir okul hükmünde olduğunu vurgular. Aile okulundaki en etkili muallim annedir. Kendi hayatından örnek verir: Seksen yıllık ömründeki en tesirli muallim annesidir. Bediüzzaman Hazretlerinin başucu kitabımız olan ‘Hanımlar rehberi’ isimli eseri kadın ve aileye huzur formülleri sunar.
D pnotlar
1.Bediüzzaman Said Nursi, İşaratül İcaz (yorumlanarak alınmıştır) 2.Bediüzzaman Said Nursi, Hanımlar Rehberi 3.Son Şahitler 4.Cild s. 307 (Muhsin Alev’in hatırası)
Eşler ‘nahnu’ sırrının tecellisine mazhar olup mutlak bir varlığa dayanarak hayatın zorluklarına karşı durmak yerine; Yaratıcıyı hayatlarının dışına çıkararak sevgi ve ilgi ihtiyaçlarını, değerli olma ihtiyacını, mutlak varlıkla bağını keserek, karşısındaki insandan beklemeye başlamıştır. Bu ise her iki cinste de yüklenemeyeceği bir yükü yüklenmek ve yüklemek anlamına gelmiştir.
Modern hayat Yaratıcıyla bağı koparınca kişiyi tek başına bırakarak, yalnızlığını derinleştirmiştir. Yalnızlaşan ve bireyselleşen insan ise nefsin ve benliğin kıskacından çıkamamıştır.
Hasılı, hayatın sert dalgalarına iki akıl yetmediği için küllî bir aklın öğretilerine talimine ve ilmine ihtiyaç hasıl olmuştur. Çözüm iman hakikatlerinden ve satır aralarındaki sırlardan geçmektedir. Bu manada, insanın hayatta istinat noktasını bulması, kendini mutlak bir varlığa bağlı olarak yaşaması ve O’nu tanıması, Fatiha’daki “Yalnız Senden yardım diler ve Sana dayanırız.” sırrını keşfetmesi, bu zamanlarda özellikle de evliliklerde daha önemli hale gelmiştir.