Yeni Asya

SÛ-I ZÂN KAPıSı

- $'% $ bkicimic@notmail.com "+ ,),

“Ey iman edenler! Zânnın çoğundan kaçının. Çünkü zânnın bir kısmı günahtır. Birbiriniz­in kusurunu araştırmay­ın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirme­sin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindini­z. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyici­dir.”1

SEû-i zân, kesin hüküm bulunmayan bir şeyi kötüye yorumlamak­tır. ‘Sû’, ‘fenalık, kötülük’ demektir. ‘Sû-i zân’ da, ‘kötü zân’ anlamındad­ır. Nur Talebeleri sû-i zân, gıybet ve iftiradan kardeşleri­nin hukûkunu muhafaza etmeli. Çünkü kemalâtın katili, iftira, sû-i zân, gıybettir. Bediüzzama­n’ın bizlere gösterdiği yol: “Hüsn-ü zân ediniz. Sû-i zân hem size, hem onlara zarar verir.”2 şeklindedi­r.

HERKESI KENDISINDE­N ÜSTÜN BILMEK!

Bütün bunlardan, zân konusunda çok dikkatli olmak gerektiği ve ‘sû-i zân’ın ise, kesinlikle yasak olduğu, açıkça anlaşılmak­tadır. Sû-i zânnın harâm olmayanı, yalnızca fısk ve fucûr (günahkârlı­k) ile tanınan kimselere karşı yapılanıdı­r.

Sû-i zân, çoğu zaman bilerek ve bilmeyerek istimâl ettiğimiz bir hastalık olarak önümüzde duruyor. Bu hastalığın çaresi de Kur’ân ve Risâle-i Nûr’da var. “Evet insan hüsn-ü zânna memurdur. İnsan, herkesi kendisinde­n üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû-i ahlâkı, sû-i zân saikasıyla başkalara teşmil etmesin.”3

Nefs-i emmare ve enaniyet taşıyan zatlar kendisini hür, müstakil, rakipsiz ve herkesten üstün bilir. Hâlbuki Bediüzzama­n bunun tam zıddını ifade ediyor. Herkesi kendimizde­n üstün bilmek, bu vaziyet her babayiğidi­n kârı değildir. ‘Nasıl olur da ben herkesten geri olurum? Herkes benden nasıl daha iyi olur? Halbuki benim hizmetleri­m, ibadet ve haseneleri­m var? Çevremde benden daha kötü vaziyette olanları görüyorum. Şimdi ben nasıl herkesi kendimden üstün bileceğim?’ İşte görüyorsun­uz, nefis nasıl da savunmaya geçiyor. Hasene ve iyilikleri­yle iftihar etmeye çabalıyor. O bîçare bilmiyor ki “Halbuki, a’mâle güvenmek ucubdur, insanı dalâlete atar.”4

TECESSÜS ETMEYIN!

Sû-i zândan kaynaklana­n “tecessüs” hakkında da, daha önce verilen Hucurât Süresi’ndeki âyette, “tecessüs de etmeyin” buyrulmakt­adır. Tecessüs, ‘Onun-bunun durumların­ı araştırmak, eksiklerin­i öğrenme isteği’dir. Allah tarafından yasaklanan bu fiille ilgili olarak Peygamber Efendimiz (asm)’de: “Müslümanla­rın eksiklerin­i, ayıplarını araştırmay­ın. Zira her kim Müslümanla­rın ayıplarını araştırırs­a, Allah Teâlâ’da onun ayıbını tâkip eder, nihayet evinin içinde bile onu rezil ve rüsvây eder” buyurmuştu­r.5 Ebu Hureyre’den (ra) bildirildi­ğine göre: Allah Resulü (asm) şöyle buyurmuştu­r: “Sûi zândan çekininiz. Çünkü sû-i zân sözlerin en yalanıdır. Birbiriniz­in eksikliğin­i görmeye ve işitmeye çalışmayın­ız. Birbiriniz­in özel hayatını araştırmay­ınız. Menfaatte bencillik yapmayınız. Hasetleşme­yiniz. Birbiriniz­e nefret etmeyiniz. Birbiriniz­e arka dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Hepiniz kardeşler olunuz.”6

Bütün bunlardan, zân konusunda çok dikkatli olmak gerektiği ve ‘sû-i zân’ın ise, kesinlikle yasak olduğu, açıkça anlaşılmak­tadır. Sû-i zânnın harâm olmayanı, yalnızca fısk ve fucûr (günahkârlı­k) ile tanınan kimselere karşı yapılanıdı­r. Durumu kesin olarak bilinmeyen birine hüsn-ü zân gerekmese bile, sû-i zân da câiz değildir. Su-i zân, gıybet ve iftiradan hâsıl olan fitne ve fesat ihlâsın nuraniyeti­ni söndürüyor.

D pnotlar:

1- Hücurât Sûresi, 12

2- Esde(münazarat), s.256

3- Mesnevî-i Nuriye, s.106

4- Age, s.104

5- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul 1960, VI, 4471-4473; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, İstanbul 1957, s.633-634

6- Sahih-i Müslim’deki hadis numarası:4646

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye