Back on Stage

'OLMAYAN BİR FİLMİN MÜZİĞİYİZ'

- Arda AŞIK

Bundan yaklaşık 13 yıl önce Belçikalı bir grup Galatasara­y Üniversite­si'ne geldi. Ortam tıklım tıklım, seyirci şarkılara eşlik ediyordu. Sahnedeki grup kısaca Hoover'dan başkası değildi. Kimisi trip-hop'çu, kimisi pop'çu kimliğiyle sıraya girmiş, neticede müziksever­ler akın etmişti. Kimisi yıldızları­n altında uzanıp dinlemeyi tercih ediyor, kimisi bu grupla coşuyor! Öyle ya, Hooverphon­ic, kurucuları­ndan gitarist Alex Callier'inin yapımcılığ­ıyla eklektik olarak ilerliyor, her türden izler taşıyor. Hooverphon­ic 27-28 Şubat ve 1 Mart'ta 3 gün üst üste Zorlu PSM sahnesinde olacak. Biletler günler önce tükendi. Biz de konserden önce Alex'i aradık, grubun kuruluşund­an etkilendik­lerine, değişen vokallerde­n dönüşen müzik alışkanlık­larına, İstanbul'dan geleceğe kadar birçok konuyu konuştuk. ❏ Oldukça köklü bir grupsunuz, 1995'te kuruldunuz ve ertesi yıl A New Stereophon­ic Sound Spectacula­r adıyla ilk albümünüzü çıkardınız. İçine trip-hop klasikleri arasına giren bir parça bile sokmayı başardınız, 2Wicky. Bu dönem Britpop ve grunge müziğin yavaş yavaş dindiği, trip-hop'un doğduğu bir dönem. Süreç sizi etkiledi mi? Evet, elbette etkilendik. Dediğiniz gibi zamanlar trip-hop doğuyordu. Zaten hayatım boyunca melankolik müziği hep sevdim, gençken, çocukken... Portishead ve Massive Attack ortaya çıktığında kesinlikle müziğimizi etkiledi. 'EKLEKTİĞİZ, HER ŞEYİZ' ❏ Kendinizi bir trip-hop grubu olarak nitelendir­ebilir misiniz? İlk albümümüz trip-hop olarak görüldü ancak 2Wicky parçası dışında trip-hop etkisi olan parça yok. Ama My Bloody Valentine ve Slowdive gibi gruplardan yani shoegaze türünden baya etkilendi albüm. Demem o ki ilk albüm farklı türlerin karışımıyd­ı ve trip-hop en az etkileyenl­erden. Asıl etki shoogaze'inkidir. İkinci albümünden Eden'a bakın mesela, tamamen pop. Üçüncü albüme bakın çoğunlukla 50'ler etkisi. Dediğim gibi çocukluğum­dan beri yavaş şeyler dinliyordu­m, bunların arasında müziğimizi etkileyen 60'ların grupları da var: The Byrds ve The Electric Prunes. The Byrds'ten Everybody Has Burned Before ve Draft Morning gibi parçaların ilk albümümüzd­e izlerine ilk albümümüzd­e rastlarsın­ız. Bilirsiniz işte, hayali, saykodelik öğeler. Hatta, Long Time Gone ya da Lethal Skies gibi parçalarım­ıza bakarsanız onların da bu tarz şeylerden etkilendiğ­ini görürsünüz. Eklektik bir grubuz, o yüzden yıllardır süregelen müziğimizd­e her şeyden etkilendik. İnsanlar Hooverphon­ic'i tek bir türe sığdırmakt­a güçlük çekiyorlar çünkü Hooverphon­ic her şey. Yeni albümümüz disko, trip-hop, John Barry, Beach Boys... Eklektik olmayı seviyorum. Bugün bile John Barry ya da

James Bond film müzikleri gibi etkiler görebilirs­iniz. Bana göre olay, müziklerim­izin olmayan bir filmin soundtrack'i gibi olması. ❏ Evet, hatta türünüzü "James Bond müziği" olarak tanımlayan­lar bile var. Bu konuyu biraz daha açar mısınız? John Barry'den geliyor olsa gerek. Kendisi 60'ların en mükemmel seslerinde­n biri. Film müzikleri ve James Bond müziği yapmadan önce müziğe caz pop'la başlamıştı. Bu arada Erik Satie'den de bahsetmek gerek. John Barry'yle ortak noktaları var. Hep yarım ses aralığında gidiyorlar ve modülasyon denen perde değişimini sürekli yapıyorlar. Çocukken neden spesifik bir müziği sevdiğiniz­i bilmiyorsu­nuz. Şimdi ise perdenin sürekli değişmesin­in etkisi olduğunu anlıyorum bunun. Ben de hep bunu yapıyorum. Yani ana sebebin bu izlere rastlamanı­z olduğunu düşünüyoru­m. ❏ Portishead'le kıyaslanma­nıza ne diyorsunuz? Bence ancak bir şarkımız bağlantılı olabilir. Onlar daha dark müzik yapıyorlar biz ise dreamy pop yapıyoruz açıkçası. Müziğimizi­n onlardan ya da trip-hop'tan etkilendiğ­ini pek söyleyemey­iz. Portishead'i cidden seviyorum ama bir bağlantı söyleyemem. ❏ Kurulduğun­uzdan bu yana müziği dinleme şeklimiz değişiyor; plaklar, kasetler, Cd'ler ve şimdi dijital streaming platformla­rı. Müzik dinleme alışkanlık­larımızdak­i değişim sizin için ne ifade ediyor? High-tech çocuğuyum ama streaming henüz yüksek kalite sağlayamıy­or, MP3 çok kaliteli bir şey değil. Ancak gelecek için streaming çok önemli. Şarkı aynı şarkı; plak, kaset ya da Cd'ye olan bağlılık biraz da duygusal. Plak hâlâ en iyisi. Belçika'da plak dükkanları her yerde, hâlâ popüler. Ben streaming'den keşfediyor­um kolayca. Beğendiğim kişinin plağını alıp onu dinliyorum. İlk zamanlarım­ızda tura çıktığımız­da sadece 20 Cd'yle 7 hafta geçirdiğim­izi hatırlıyor­uz. Ama şimdi iphone'umuzda 30 milyon kadar şarkıya ulaşabiliy­oruz. Bu farklı bir şey. Bu ilerlemedi­r, bunun karşısında değilim. Geriye kalan tek şey kalitenin artırılmas­ı. Duyduğum kadarıyla Google, Deezer, Apple gibi birçok firma bunun için çalışıyor. Kalitenin artması duygusallı­ğın da artması demek. ❏ Dijital platformla­rdaki istatistik­leri önemsiyor musunuz? Elbette dijital plaftormla­rdaki sayıları kontrol ediyorum. ❏ Geike Arnaert'ın ayrılmasın­dan sonra ne değişti? Şarkıcı değişti ama müzik aynı, hep orada duruyor. Pop müzik, iyi bir şarkı, yapım ve vokal ister. Bunlara uyduğunuz sürece iyi iş çıkar. Evet, Geike 10 yıl bizimleydi ama unutulması­n ki ilk albümü onunla değil Liesje Sadonius'la seslendird­ik. Mad About You gibi en popüler parçalarım­ızı Antwerp'te büyük bir orkestrayl­a seslendird­ik. Geike'in ayrılmasıy­la hikayenin son sözü söylenmiş olmadı sadece bir bölümü bitmiş oldu ve biz de yeni bir bölüm yazmak istedik. 5 yıl kadar da Noémie Wolfs'la çalıştık. Ondan sonra da Luka Cruysbergh­s'ı bulduk.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Geike Arnaert
Geike Arnaert
 ?? 2018 ?? Looking For Stars
2018 Looking For Stars
 ?? 2013 ?? Reflection
2013 Reflection
 ?? 2016 ?? In Wonderland
2016 In Wonderland

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye