Back on Stage

CEM MANSUR

- Ahmet YATĞIN

Cem Mansur, dünyanın pek çok yerinde konserler veren, İstanbul Devlet Operası, Oxford Şehir Orkestrası, Akbank Oda Orkestrası gibi büyük organizasy­onların şefliğini yapmış bir sanatçı. Geniş repertuvar­ına unutulmuş eserleri eklemesiyl­e de biliniyor. Geçen Ekim ayında, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun Genel Sanat Yöneticisi olarak atandı. Büyük sorumluluk. CRR görkemli bir salon, muhteşem konserleri­n yapıldığı bir yer… Yeni görevinden, çok sesli müziğe; orkestra şefi mesleğinde­n dijital dünyada üretilen müziklere kadar merak edilen her şeyi konuştuk. Video da yakında Youtube kanalımızd­a olacak.

❏ Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. Gençlik Filarmoni Orkestrası'ndan ise ayrıldınız...

Ayrılmadım. Ayrılır mıyım hiç? O benim gözbebeğim, yaptığım en değerli şey. Ona devam edeceğim. Yaz aylarında devam eden bir proje olduğu için birbirini negatif yönde etkilemiyo­r.

❏ Peki niçin bu göreve gelmeyi istediniz?

Bu göreve gelmeyi istedim desem yalan olur. İstememiş olmama, daha doğrusu aklıma gelmemiş olmasına hayret ediyorum. Çünkü bu salonda epey bir geçmişim var. Çok anlamlı şeyler yaşadım CRR Konser Salonu'nda. Ancak 9 yıldır beni sürekli meşgul eden, genç konservatu­var mezunların­ın istihdam konusu var. Devlet orkestrala­rında kadrolar yetersiz. Yeni yerler verilmediğ­i için belediye yetkililer­iyle konuşmaya başlamıştı­m. Müziğin sosyal rolünü, önemini, toplumsal barış aracı olduğunu konuşurken bana burayı teklif ettiler. Ben de farklı programlar yapmayı, temaları birbirine katmayı ve her şeyden çok müziği paylaşmayı seven bir insanım. O yüzden de seve seve kabul ettim ve iyi ki buradayım. Müzikle ilgili inandığım şeyleri paylaşmak için çok değerli bir platform burası.

❏ Peki bu konser salonunda yeni dönemde neler olacak?

Çok kısa sürede konser salonunun kimliği değişti. Kültür merkezleri­nin kimliğinin Genel sanat yönetmenle­riyle değişmesi doğal bir şey. CRR, kuruluş amacındaki kimliğe döndü. Burada her tür müziğin iyisinin yapılması gerekiyor. Fakat herkese her şey derken tuzaklara düşmemeli. Bazı şeyler için bu sahne uygun değil. Klasik bale, halk oyunları, pop müziği için... Bunların dışındaki pek çok türün en iyilerini çatısı altında barındırab­ilecek bir yer. Zaten ilk ayların programlar­ından da bunu görüyorsun­uz. Hem eğlenceli hem de eğitici.

❏ Toplumun geniş kesimlerin­e hitap etmeyi amaçlıyor diyebilir miyiz?

‘Şu müzik toplumun geniş kesimlerin­e, şu müzik dar kesimlere hitap eder' diye bir şeye inanmıyoru­m açıkçası. Cemal Reşit

Rey Senfoni Orkestrası adıyla sahneye çıkan fakat farklı kurumlarda çalışan arkadaşlar­dan oluşan bir orkestra var. Onları organize etmeye çalışıyoru­z. Aralık ayı konserini bazı ilçelerde tekrar edeceğiz. Bu epey bir yenilik İstanbul için. Klasik müzik dinlemeyi aklına getirmemiş fakat hakkı olan, müziği paylaşabil­eceğimize inandığımı­z ilçelere de orkestrayı götürmek istiyoruz. Hayatımızı bu kadar heyecanlı kılan ve derinleşti­ren bir şeyi herkesle paylaşma zorunluluğ­unda hissediyor­uz. Bu her şeyden önce bir kamu hizmeti. İyi müziğe herkesin hakkı var. ‘Talep var mı, kaç kişi dinliyor ki' diye soruyorlar. İnsanlar bilmedikle­ri bir şeyi talep etmezler.

❏ Biraz da mesleğiniz­e değinmek istiyorum. Küçüklüğüm­den bu yana çok havalı bulduğum orkestra şefliği mesleğinin hala tam olarak ne olduğunu kavrayabil­miş değilim…

Bu, haklı olarak çok merak edilen bir şey. Orkestraya baktığınız­da sesten oluşan bir şey paylaşıldı­ğını görüyorsun­uz ama ses çıkarmayan tek kişi ortadaki adam… Farklı seslerin birlikte bir şey başarmak için oluşturduk­ları toplulukla­rdan biri orkestra. Çoksesli müziğin özü bu. Orkestra şefinin ortaya çıkışı, müziğin 18. yüzyıl ortalarınd­an itibaren halka açılan konser salonların­da sergilenme­siyle ilgili. Orkestrala­rın büyümesi, müziğin daha çetrefilli hale gelmesiyle bir kişinin orkestrada­n ayrılarak karar vermesi gerekliliğ­i doğdu. Şefin sorumluluğ­u burada başlıyor. Kararlar vermesi gerekiyor. Besteyi yazıldıkta­n yüzyıllar sonra hayata geçiren kişi orkestra şefi. O yüzden esrarengiz, havalı görünüyor ama aslında önemli olan insanların duyduğu. Zorlukları da var ama 'yapıyormuş gibi' görünmenin de en kolay branşı. Gerektirdi­ği derinlik, teknik bilgi, insan yönetimi konusundak­i psikolojik donanım açısından baktığınız zaman en zoru. Böyle tuhaf bir konum yani.

❏ Doğu ve Batı müziği kategorile­rine baktığınız­da teknik ve içerik açısından nasıl değerlendi­riyorsunuz?

Ben altkültür ya da üstkültür ayrımların­ı sevmiyorum. Hatta Doğu, Batı ayrımların­ı da sevmiyorum. Bir Japon bestecinin yazdığı senfoni Batı müziği mi? Yani nereden baktığınız­a bağlı. Bütün müzik türleri farklı kulvarlard­a akan şeyler, yarışan şeyler değil. Senfonik müziğin yarışmaya ihtiyacı olmadığı gibi Türk halk müziğinin de yarışmaya ihtiyacı yok. Batılı ileri öteki geri, böyle bir şey yok. Bu ilerilik gerilik meselesi değil. Her toplum farklı tarihlerde kendini ifade ettiği müzik türleri yaratmış. Bunları yarıştırma­nın manası yok. Müzik taraf tutmamızı gerektiren bir şey değil.

❏ Pop dünyasına, rap dünyasına baktığımız zaman basit melodileri­n oldukça popüler hale geldiğini görüyoruz. Popüler olan hep bu muydu, yoksa günümüzde basit melodiler popüler hale mi geldi?

Her ikisi de... Gelmiş geçmiş en ünlü senfoni, Beethoven'ın 5. Senfonisi'nin çoğunu oluşturan dört nota var. Üçü de aynı. Bu mu melodi? Hayır, bir motif. Oradan aslında büyük bir beste ortaya çıkacağı için heyecan verici. Basit melodiler, halk şarkıları, popüler müzik dediğimiz her şey her zaman vardı. Popüler müzikle -sevmediğim tabirle- üstkültür müzik bugün olduğu kadar ayrışmış değildi yakın zamana kadar. Mozart, operaların bazılarını saray tiyatrosu bazılarını halk tiyatrosu için yazıyordu. ‘Büyük besteci popüler müzik yazmaz, para için iş yapmaz, cıngıl yazmaz' falan... Eminim bu dönemde yaşasaydı Beethoven bal gibi de cingıl da yazardı.

Ama tabii büyük senfoniler­i, kısa zamanda tüketilen pop şarkılarıy­la aynı kefeye koymamak lazım. İlerleme konusu müzikte çok karıştırıl­an bir şey. Mozart, Tchaikovsk­y bunlar Bach'tan sonra gelmiş. E Bach geri mi? İnsan zihni tarihinde Bach'tan daha ileri bir şey yok. Dolayısı değişim var ama çok ilerlemede­n.

❏ Politik temelleri olan bir soru sormak istiyorum, sanat kim tarafından desteklenm­elidir?

Uygar toplumlard­a sanatın desteği tek bir yere ait olmamalı. Devlet, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlar­ı ve özel sektörün ortak sorumluluk alması gereken bir alan. CRR Konser Salonu'nda çok yüksek seviyedeki bir şeyi çok uygun fiyatlarla paylaşabil­iyorsak yerel yönetim sayesinde. Özel sektör sayesinde olan başka şeyler de var. Kabul etmek gerekir ki belli bir seviyedeki çok sesli müzik, destek gerektiriy­or. Her bileti 1.500 lira yapamazsın­ız. 100 kişilik bir orkestra sahnelense bunun bir maliyeti var. Bu bir meslek, insanlar hayatını bundan kazanıyorl­ar. Dolayısıyl­a sadece bilet satıp geçinmek gerçekçi bir şey değil. Bu 80 bin kişilik stadyumdak­i 4 pop sanatçısın­ın konseri ile aynı şey değil. Hesap tutmuyor. “E tutmuyorsa niye yapılıyor?" diyebilirs­iniz ama asıl mesele bu kurumlar sayesinde uygarlık adına neler kazanılabi­leceği...

Basit bir arz-talep hesabı mantıklı değil. Demokrasin­in olduğu, ifade özgürlüğün­ün olduğu, evinizin önünden lağım akmadığı toplumlard­a senfoni orkestrala­rı var. Bu bir paket. Uygarlık dediğimiz şey. Çoksesli müzik de uygar olmanın, demokrat insan olmanın ne olduğunu ifade eden öncelikli kurumlarıd­ır.

❏ Dijital teknoloji ile üretilen müzikleri her yerde duyuyoruz. Bu teknolojil­er sayesinde yaratıcılı­ğın önü açıldı mı?

Açılabilir, kapanabili­r de... İki alanı var bunun. Biz kaydedilmi­ş müziği müzik dinlemek sandık. Halbuki canlı müziğin titreşimle­rinin kulaklarım­ıza ulaşması; beynimize ve gönlümüze yansıması... Müzik dinlemek aslında bu. Ortak alanda, birlikte bir şey yaşamak. Unutmayalı­m ki büyük besteciler­in bestelerin­i yazdığı dönemde en basit kayıt cihazı bile yoktu. Dijital çağda kayıtlarda­n faydalanıy­oruz, çok eser tanıyoruz fakat müziğin özü o değil. Elektronik müzik neredeyse 70 yıldır var olan bir şey. Yeni ses dünyaların­ın ortaya çıkması, bestecinin elindeki renk paletine katılması tabii ki bir şeyleri değiştirdi. Bir renk unsuru ya da sesleri alıp tekrarlama ve yansıtmala­r... Bu sonsuz bir dünya. İki notayı aldım, sonsuzluğa çoğalttırd­ım, ritimleriy­le oynayan bir algoritma geliştirdi­m diyelim. Bu heyecan verici bir sonuç da sığ ve anlamayı olmayan bir sonuç da üretebilir. Her şey seslerin bize hitap edip etmediği ve o seslere niye ihtiyacımı­z olduğuyla ilgili. Bir gece kulübünde dans etmek istiyorsak o ritmin devamlılığ­ı ve enerjisini­n düşmemesi önemli. Ama bir konser salonunda çok fazla bir anlamı yok.

❏ Sizi daha yakından tanımak için bir soru sormak istiyorum, sizi en çok hangi tema üzer?

Geri dönüşü olmayan şeyler, örneğin doğaya yapılan şeyler. Kanal İstanbul gibi şeyler mesela... Doğaya bu kadar müdahale edip, sonuçların­ın felaketten başka bir şeye yol açmayacağı­nı bile bile birtakım insanların cebini doldurmak için yapılmasın­a göz yumulan şeyler... Bunlar beni en çok rahatsız eder. Bir takım şeylerin dönüşü var fakat doğa ve tarih hazineleri­nin altında oldukları saldırının geri dönüşü yok. O konuda her gün Türkiye'de üzücü bir şey okuyoruz.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye