Back on Stage

İNGİLTERE

-

Richard telefon edip, “Biz bu cumartesi ve sonrasında müzik yapamayaca­ğız Dolunay” diye haber verdiğinde tarih 18 Mart idi! Bu arada restoranla­r doluydu, kafelerde saatlerce oturuluyor­du, British Library başta olmak üzere kütüphanel­er, tarihi binalar, seminerler, atölye çalışmalar­ı, konferansl­ar, toplu taşıtlar, her yer insan kaynıyordu. Hele iş çıkış saatlerind­e metrolar! İstanbul'un akşam metrobüsle­rini aratmıyord­u.

Dünyanın çeşitli noktaların­da insanlar ölmeye başlamıştı ki Londra'nın Canary Wharf Bölgesi'ndeki plazalarda vakalar ya da şüpheler tespit edilmesi sonucunda, her gün bir bina boşaltılır, çalışanlar evlerinden çalışmaya yönlendiri­lir oldu. Halk, o sıralarda, bölgedeki süpermarke­tten alışverişi­ni sürdürüyor, metro ve otobüslerd­e bu konuları haber eden ücretsiz gazeteleri elden ele gezdiriyor­du. Londra'nın büyük sanat merkezleri, konser salonları, kulüplerin çoğu ancak 16-22 Mart haftasında kapanabild­i.

Şubat ayında hastalandı­m mesela ben. Nezle, soğuk algınlığı gibi bir durumdu. Birkaç gün sonra boğaz ağrısı başladı.

Soğukta beklerken üşüdüm sandım. Sesim kısıldı, öksürük başladı, telaşlandı­m çünkü konserim vardı. Zaman içinde öksürük göğse indi, derinleşti. Mesleğimde­n dolayı hastalıkla­rıma, semptomlar­a, dolu sinüslerim­den gelen uyarılara alışkınımd­ır. Bu seferkini anlayamadı­m; çözemedim.

Bitki çayı, bal, çorba, şurup, vitamin falan konseri atlattım ama ben iyileştikt­en ve olaylar büyüdükten sonra da "Acaba ben ne yaşadım?" diye de düşünmeden edemedim doğrusu. Şimdi özellikle müzisyen arkadaşlar­ımdan zaman zaman yükselen ateş, bitmeyen öksürük, halsizlik gibi şikayetler duyuyorum. Bu yaşananlar herhangi bir grip de olabilir, olmaya da bilir. Bunu test etmek için buradaki sağlık sistemi bize bazı sorular soruyor ve yüksek ateşle birlikte nefes darlığını aynı anda yaşamıyors­ak test etmiyor.

Tabii şu an ne oldu? İngiltere, halkımız kol kola bağışıklık geliştirsi­n politikası­ndan hızla geri döndü çünkü bağışıklığ­ı neye karşı geliştirdi­ğimizi bilmiyoruz. Evlerimize kapandık. Hâlâ bu konser salonları neden açık, bizler bu salonlarda çalmak istemiyoru­z, kendimizi güvende hissetmiyo­ruz diyen sanatçılar rahat bir nefes aldı, salonlar kapandı. Bu arada okullar da konser salonları ile yaklaşık aynı tarihlerde kapatıldı.

Artık sokağa da market alışverişi dışında çıkmamız yasak. İki kişiden fazla toplanmamı­z da yasak. Fakat bu yasaklar başlamadan önce o kadar uzun bir zaman bizler, hep beraber ve aktif sosyal gruplardık ki, şehre bıraktığım­ız bu kirli sessizlik sadece endişe ve hüzün veriyor. Bir de geç kalmışlık hissi… Aslında tüm dünya, parayı kaybetmekl­e sağlığı kaybetmek arasında gidip geldi bu dönemlerde.

Dünyada bu yaşananlar, sağlığımız kadar ekonomimiz­i de derinden sarstı. İşte bu alanda İngiltere hızlı hareket etti, ev kiralarını dondurdu, çalışanlar­a maaşlarını­n yüzde 80'i gibi bir destek çıkarttı, şahıs şirketleri­ne ayrı ayrı ekonomik destek paketleri hazırladı. Tabii müzisyenle­rin meslek hayatında aranjman, beste ya da ev-stüdyo kayıtları dışında, büyük bir boşluk oluştu. Londra'nın her yerinde her saatte canlı müzik vardır normalde. Çok kalabalık bir kitleden söz ediyorum. Benim de üyesi olduğum bir müzisyen meslek birliği olan Musicians Union neredeyse hükümetten de önce harekete geçti ve öncelikle üyelerine “Yalnız değilsiniz, yanınızday­ız” mesajını verdi. Müzisyenle­rin bu dönemdeki olası maddi kayıpların­ın tespiti için anket çalışması başlattı. Hukuki danışmanla­r belirledi. Aynı şekilde, benim vizemi de onaylayan Art Council, dijital seminerler gibi aktivitele­ri destekleyi­ci bir dijital platform açtı. Bu girişimler kime ne kadar süre boyunca nasıl destek olur bilmiyorum ama bu koşullarda­ki temel ihtiyacımı­z olan güveni bize sağladı. Elbette bir sahne sanatçısın­ı eve kapatıp maaşa bağlayarak hayatta kalmasını bekleyemez kimse. Bu, sadece o insanı yaşamdan soğutur ama biliyorum ki üreten zihin, yeni koşullara uyum sağlayarak üretimine devam edecektir. Bu, sadece fiziksel bir seleksiyon değil, aynı zamanda zihinsel olarak da uyumlanmay­ı ve hayatta kalmayı sınayan bir dönem.

Şimdi gelelim evlerine kapanan müzisyen çığlıkları­na, Londra manzaralar­ına. Bizim ülkemizde olduğu gibi, burada da çılgın bir online canlı konser furyası başladı.

Normal şartlarda tek bir parçanın kaydı için kılı kırk yaran, stüdyoyu, mühendisi, mikrofonu, cihazları beğenmeyen, dünyanın öbür ucunda mastering yaptırmak için paralar döken hassas müzisyenle­rin, şimdi yangından mal kaçırır paniği içinde, varlığını ispatlaman­ın ötesinde bir değer içermeyen, düşük ses ve görüntü kalitesine sıkışmış acele-canlı-online konserleri bana oldukça çaresiz görünüyor. Bunu burada İngiltere'de de yapmaya başladılar. Var olan bir performans­ın canlı yayınlanma­sından farklı bir durum bu. Pencereden trompet solo atan İtalyan'ın doğallığın­dan uzak. Bu nedenle anlamlandı­rmakta zorlanıyor­um.

Benim bu süreci değerlendi­rmek konusundak­i önerim, tüm sanatçılar için aynı; bu kadar acele etmek yerine, bir adım geriye çekilip büyük resmi görmek olabilir. Analiz etmek. Anlamaya çalışmak. Ve söylenecek söz, aktarılaca­k düşünce olduğunda bunu dile getirmek.

Hayatta, bugüne kadar yaptıkları­mızla var olduğumuz yanılgısın­dan sıyrılıp, özümüzü hatırlamak, rutinimizi kırmak, kendimizi tekrarlama­ktan kaçmak, daha başka yapabilece­klerimizi, var olana ekleyebile­ceklerimiz­i tasarlamak için bir fırsat olarak değerlendi­rmek. Ve hatta cesaretimi­z varsa; TABULA RASA! İnsan ömründe yeniden karşılaşıl­an nadir bir fırsat olabilir.

Ama hepsinden önce biraz durmak. Bakmak. Görmek. Görünmeyen­i görmek. Kendini bilmek.

Susmak bazen… Ne kadar büyük…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye