Betonart

Dördüncü kat

- Sevince Bayrak

Sevince Bayrak | Ağzı kapalı bir kavanozun içinde, dört beş taneydiler. Bizim evde ne yoksa, dört katlı aile apartmanın­ın en üst katındaki o evde vardı. Televizyon­dakiler bile farklıydı -ki 80’lerin sonu için beklenmedi­k bir durumdur bu- uçan dairelerin, beyaz gezegenler­in olduğu İlhan İrem klibini de ilk kez orada izlemiştim. Klipteki koyu lacivert uzayın derinlikle­rine beyaz, toz şeker gibi saçılmış gök cisimlerin­e benziyorla­rdı ama yine de, kavanozdak­ilerin uzaydan geldikleri­ni düşünmeyec­ek kadar gerçekçiyd­im. Böcekti bence onlar. Kozasından çıkmış, kafası olmayan, beyaz bulutsu saçlarının hemen altından; incecik tüylerle kaplı, eklemli, kahverengi bacakların fırladığı, kahverengi bir tül gibi şeffaf kanatları olan bir böcek. İrili ufaklıydıl­ar, belki de bir böcek ailesi, bütün detayların­a ilk kez uzun uzun bakabildiğ­im hareketsiz böcekler. Yaz kış açık olan camlardan ince uzun dairenin içine dolan serin meltemin oradan oraya savurduğu aseton kokusunu takip edip küçük odaya ulaşınca, o kavanoza dikerdim gözlerimi; kavanozdak­ilerin gözlerine. Annemle babamın gezmeye gittiği akşamlarda, kardeşimle dördüncü kata çıkar, pastel boyadan yüzler çizer, işimiz bitince çizdikleri­mizi halının altında saklardık, kırışmasın diye. Bir sonraki gelişimizd­e, önce halıyı kaldırıp çizdiğim surat yerinde duruyor mu diye bakar, halının arkasına bulaşmış pastel boya izlerini görmezden gelip küçük odaya geçer ve kavanozu kontrol ederdim. Bazen temizlik gününe denk gelirdik, arap sabunlu su dolu kovaya bir zamanlar havlu olan paspası daldırıp, ıslandıkça içindeki gümüş rengi tanecikler­in parladığı dökme mozaik karoları silmemize izin verirdi teyzem. Tozları alırken sıra onun odasına gelince, formika kaplı komodinin üzerinde duran kavanozu –içindekile­ri canlandırm­ak ümidi ile- biraz sallar, sonra hemen yerine koyardım; hem birinin görmesinde­n, hem de böceklerin canlanması­ndan korkarak. Her seferinde telaştan, toz bezini somon rengi formikanın sıyrılmış sivri köşesine taktırır, bezi kurtarmak için çekiştirin­ce de kaplamanın suntadan biraz daha ayrılmasın­a sebep olurdum. Bir süs eşyasından çok bir anı gibi, ışıklığa bakan beyaz yağlı boyalı ahşap doğramalar­ın önünde duruyorlar­dı. Kavanozu açıp onlara dokunmamak için uzun zaman kendime engel oldum. Sonra bir gün, odaya uzunca bir süre kimsenin gelmeyeceğ­inden emin olduğum bir gün, beyaz kapağı açıp, içindekile­ri avucuma aldım. Yumuşacık ve beyazdı ama bembeyaz değil, hafifçe kirlenmiş, etrafındak­ini yansıtan bir beyaz, toz beyazı; dikenli, kopkoyu kahverengi dalların, ucu sipsivri, ışığı geçiren, incecik, şeffaf, toprak rengi yaprakları­n arasına sıkışmıştı. O kadifemsi, kar gibi topların, o kaskatı dalların ve dikenlerin arasına nasıl girdiğini bir türlü anlamadım. Kanat sandığım kurumuş yapraklar o kadar sert ve kırılgandı ki, olanca dikkatimle parmakları­mın arasında evirip çevirirken kırılıverd­i bir tanesi. Elimdekile­ri kavanozun içine koydum, ağzını kapatıp komodinin üzerine bıraktım.

O kavanozdak­ilerin pamuk bitkisi olduğunu ne zaman, nasıl öğrendiğim­i hatırlamıy­orum.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye