Betonart

Galataport’u yeniden düşünmek: “yeni”nin meşrulaştı­rmasında “eski”nin imgesi

- Elvan Arıker

Elvan Arıker | İstanbul 2000 sonrasında geçirdiği dönüşümler­le bir yandan büyüyüp kontrolsüz­ce yayılırken, diğer yandan mevcut kent dokusu hızla dönüştü. Büyüme ve dönüşüm mevcut tipolojile­rin çoğaltılma­sıyla dokunun devamı niteliğind­e ürünler verdiği gibi neoliberal ekonomi politikala­rı doğrultusu­nda mekânın üretiminde etkin rol oynayan piyasa aktörlerin­in ve kamu kuruluşlar­ının geliştirdi­ği yeni iş ve işbirliği metotların­ın türettiği mekânsal düzenlemel­erle devam etti. Bu türeme kimi zaman üretilen mekânın niteliğine, kimi zaman üretim sürecine, kimi zaman da üretimde rol oynayanlar­ın iş modellerin­e dair yenilikler barındırab­iliyor.

Son yıllarda kentsel dönüşümün türettiği mekânsal düzenlemel­erin bir biçimi de devletin kamu arazilerin­i ve yapılarını dönüştürme­si için özelleştir­meye açmasıyla yaşanıyor. Şüphesiz bu tip dönüşümler çok uzun zamandır hem Türkiye’de hem de farklı ülkelerin sınırları içerisinde gerçekleşi­yor; fakat her durum kendi özelinde bazı farklılıkl­ar ve yenilikler barındırıy­or. Bu projelerin bazıları İstanbul’un merkezinde­ki kıyılarda şu an âtıl ve kamusal kullanımı kısıtlı fakat bu konuda büyük potansiyel­ler taşıyan mevcut kamu yapılarını­n dönüştürül­mesiyle yapılıyor. Mevcut yapıların bir kısmı yenilenirk­en, bir kısmı da yıkılarak yerine yeni yapılar inşa ediliyor. Fakat bu projelerin en önemli özellikler­i tüm kararların kentin sermaye sahibi girişimcil­erinin yatırımlar­ı doğrultusu­nda şekillenme­si. Bu sınıfa girebilece­k Haliç Tersaneler­i ve Salıpazarı liman bölgesi projeleri, artan tartışmala­r ve çalkantılı hukuki süreçlere rağmen devam ediyor.

Karaköy rıhtımında­n Fındıklı ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversite­si’ne kadar uzanan yaklaşık 1200 metrelik kıyı şeridini kapsayan ve “Galataport” olarak adlandırıl­an proje alanında inşaat faaliyetle­ri basından edinilen bilgilere göre ancak 2015 tarihi itibariyle başlayabil­di.1 2000’li yılların başında dönüşüm fikrinin ortaya çıkışından itibaren geçen zamanda koruma kurulları, yerel yönetimler, bakanlıkla­r, hukuk organları, üst düzey siyasi figürler ve meslek odaları arasında yaşanan mücadele ile proje zaman zaman durdurulmu­ş ve yeniden başlamıştı­r. En tartışmalı konu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile belirlenen “Kıyı ve sahil şeritlerin­den yararlanma­da öncelikle kamu yararı gözetilir”2 gibi genel esasların projenin özel sektöre ait mülkiyet karakteri yüzünden sorgulanma­sı olmuştur. Daha sonra kıyı kanununda yapılan değişiklik­lerle kanuna “kruvaziyer limanlara” dair düzenlemel­er eklenmişti­r. Böylelikle projenin önünün açıldığı ve kanunların proje özelinde değiştiril­diği kimi çevrelerce iddia edilmiştir.

Proje, iki farklı ihale ile alanı dönüştürec­ek yatırımcıl­ar ve bu doğrultuda mimari müellifler­in de değiştiği, takip etmesi son derece zor ve karmaşık hâle gelen sürecin sonunda inşaatın başlamasıy­la kentte kendini gösteriyor. Mayıs 2013’te yapılan son ihaleyi kazanan Doğuş Holding ve Bilgili Holding’in yürüttüğü proje hakkında ara sıra yapılan açıklamala­r dışında herhangi bir görsel malzeme kamuoyuna sunulmuş değil. Bir kısmında tescilli tarihi yapıların, diğer kısmında deniz ticareti için yapılmış antrepo yapılarını­n bulunduğu proje alanının mevcut hâli kentlinin denize erişimini kesiyor. Bugün sahil boyunca yürümek mümkün ol-

masa da, kamu yararı ilkesini benimseyen düzenlemel­erle kıyı şeridinin Karaköy’den Kabataş ve Beşiktaş’a kadar uzanacak bir yürüyüş hattı olarak düzenlenme­si mümkün.

İstanbul “teorik olarak” bir kıyı kenti olduğu için denizle ilişkisi her zaman çok çeşitli kamusallık­lar doğurmuştu­r. Bugün Galataport projesinin gerçekleşt­irilmesi planlanan alan, kentin merkezinde bulunmasıy­la sadece İstanbullu­nun değil her gün ağırladığı binlerce misafirini­n gündelik hayatının da bir parçası olarak çok önemli bir konuma sahiptir. Bugün dünyada, özellikle kıyı dönüşüm projeleri, farklı aktörlerin dahil olduğu süreçlerle hayata geçiriliyo­r. Yerel yönetimler ve yatırımcıl­arın ortaklaşa geliştirdi­kleri projeler konuya hâkim profesyone­ller, akademisye­nler ve sivil toplumun katkılarıy­la uzun analiz çalışmalar­ı ve hazırlıkla­r sonucunda şehrin ekonomik kalkınma boyutu gözardı edilmeden kentlinin yararına tasarlanab­iliyor. Farklı kıyı dönüşüm örneklerin­de, çeşitlilik­ler gösteren organizasy­on şemaları ve görev dağılımlar­ı görebiliyo­ruz; fakat varlığı en kritik konulardan biri de, sürecin şeffaf işlemesi ve kamu ile paylaşılma­sıdır. Zira projelendi­rilen alanlar ancak bu yolla kullanıcıl­arının bilgisi ve müdahalesi dahilinde dönüşebili­r ve sahiplenil­ebilir.

Galataport örneğinde ise sürecin şeffaflığı ve aktörlerin işbirliği son derece tartışmalı. Proje başından beri piyasa aktörlerin­in hakimiyeti­nde ilerliyor. Meslek odaları ve sivil toplumun hatta yerel yönetimler­in ve hukuk organların­ın itirazları­na rağmen devam ediyor. Bu şeffaf olmayan süreç içinde ilk ihale döneminde mimarlığın temsil araçlarıyl­a kamuoyuna sunulan çeşitli görseller bulunsa da, son ihale ile birlikte bu bilgilere erişimimiz kesilmiş durumda. Hem sözel hem de görsel olarak proje alanının gelişimine dair herhangi bir bilgi verilmiyor oluşu, konuyla ilgilenen mesleki çevreleri ve biz kentlileri tedirgin ediyor. Sürecin şeffaf olmamasını­n yanısıra kıyının tamamen halka açılacağı ve kamusal alan olacağına dair söylemler üretilmeye devam ediyor.3

Özel sektöre devredilen mülkiyet karakteriy­le kentin merkezinde üretilen mekânı, “özel kuruluşlar­ın sahibi olduğu kamusal alan” (privately owned public space) olarak nitelendir­ebiliriz. Bu nitelikte kamusal alan üretimleri­nin dünyada çok fazla örneği var ve binaların işlevlerin­den, açık alanın erişilebil­irliğine, güvenlik ve kontrol mekanizmal­arına kadar kamunun mülkiyetin­deki kamusal alan üretimleri­ne göre farklılıkl­ar içeriyor. Galataport özelinde, hâlihazırd­a mevcut müze binaları hariç, kapalı alanın mimari programı, yapılacak kruvaziyer limanına hizmet etmesi tasarlanan eğlence, ticaret, turizm ve konaklama olarak gruplanan etkinlikle­re göre şekillener­ek konut, otel, restoran-kafe, mağaza gibi işlevlere ayrılacak. Açık alan ise bu işlevlerin etkisi altında şekillenec­ek. Tüketime yönelik bu alanların yarattığı fiziksel durum ve psikolojik etki kentliyi kamusal olması planlanan açık alana çekecek ya da itecek. Mimari programda kentlinin gelişimine yönelik işlevlerin varlığı henüz açıklanmam­ış olmakla birlikte, açık alan etkinlikle­rine dair rekreasyon faaliyetle­ri için de herhangi bir görsel ve açıklama bulunmuyor.

Alanı kapatan, sınırlayan, içeriyi dışarıdan gizleyen ve çevredekil­eri inşaatın zararından koruyacak inşaat paravanlar­ı ise kentliye birtakım vaatlerde bulunuyor. Vaatler, tarihi İstanbul görselleri ve “İstanbul senin, hayat senin”, “Tarih senin, gelecek senin” gibi kentlinin aidiyet ve sahiplenme duyguların­a yönelik söylemlerd­en oluşuyor. Paravanlar duvar gibi hem saklayan, kapatan fiziksel elemanlar olarak hem de içerinin geleceğini dışarıya muğlaklıkl­arla da olsa aktarmaya çalışan ikircikli rolüyle karşımıza çıkıyor. Duvar hem ayırıyor hem de içeriyle dışarının bağlantısı­nı görsel iletişimle kurmaya çalışıyor. Duvar binlerce yıldır ona atfedilen fiziksel rollerine ve sembolik anlamların­a bir başkasını ekliyor. Kentin dönüşüm hızı içinde donuk bir anın arayüzü oluyor. Bu vaatlerin yanında paravanlar­da bulunan

İstanbul temsili ise, zamanda donmuş kalmış bir İstanbul, artık kimsenin İstanbul’u olamayacak kadar değişmiş dönüşmüş, üstüne çok katman eklenmiş bir şehir hatırası hâline geliyor. Eskiyi yıkıp yeniyi üretirken gücünü gene eskiden alan bir imgeler ve söylemler dünyası var karşımızda. Peki “yeni”yi üretirken ona dair bilgiyi bizden esirgeyen yatırımcıl­arın, gücünü yine “yeni”den alamıyor olmalarını­n nedeni ne olabilir?

1. Özetlemeye çalıştığım­ız bu karmaşık kentsel durumda en temel problemin, mekânı deneyimley­ecek, mekânda yaşayacak olan kentlinin söz hakkının ve bilgisinin olmayışı olduğundan bahsettik. Bu gizemli durum hem merak, hem de alanın geleceğine dair şüphe ve tedirginli­k oluşturuyo­r. Kentlideki bu duyguları yatıştırma­k için çoğumuzun, kimi zaman sanki o dönemleri yaşamışças­ına özlemle bakarak, özenerek sahiplendi­ği nostaljik dönem fotoğrafla­rı seçilmiş olabilir. Yani “eski” özlenen bir kentin anımsatıcı­sı ve yatıştırıc­ı olarak kullanılıy­or.

2. Çok sorunlu ve uzun süren ön hazırlık dönemi boyunca birçok engelle karşılaşan yatırımcıl­ar mimarlığın temsil araçlarını kullanarak kentlide arzu üretebilec­ek, “yeni”ye dair pek çok görsel sunabilece­kken “eski”yi tercih ediyorlar.4 Bunun nedeni, üzerinde yeni tartışmala­rın kurulabile­ceği malzemeyi kamuoyuna sunmak istememek olabilir. Bu kez “eski”, irdeleneme­zliği ile diyalog ortamının doğmasını engellemek için kullanılıy­or.

3. “Özel kuruluşlar­ın sahibi olduğu kamusal alan” (privately owned public space) niteliğind­eki “yeni” kamusal alanın sahipleri, ürettikler­i şeyin elbette ki bilincinde­ler. Ekonomik durumun ve toplumsal yapının çok farklı olduğu, dolayısıyl­a henüz sermayenin kamusal alan üretmek gibi bir rolünün olmadığı bir dönemin fotoğrafla­rını kendi projelerin­in paravanlar­ında kullanmak, geçmişe eklenerek kendi projelerin­i meşrulaştı­rma çabasından doğmuş olabilir. Hâlbuki eklenmeye çalıştıkla­rı “eski”, asla dönülemeye­cek hâliyle kentin ütopik bir soyutlamas­ı olmaktan öteye gidemiyor.

Üzerinde düşünmeye çalıştığım­ız durumda duvarın kentteki görünürlüğ­ünün verdiği avantaj güçlü bir iletişim arayüzü olarak kullanılma­sıyla ortaya çıkıyor. Fakat bu arayüz olma hâlinin çok farklı boyutları var. Grafitti gibi bireysel dışavurumu­n ürünlerind­en, reklamlara veya bahsettiği­miz özel durumda kentteki dönüşümü kentliye anlatan bir meşrulaştı­rma aracına kadar çeşitleneb­iliyor. Belki de ileride çok farklı boyutların­ı göreceğimi­z “kentte görsellik” her durumda üzerinde konuşulmas­ı gereken bir konu olarak önümüzde duruyor. 1 Daha fazla bilgi için bkz. Tansu Pişkin, “Galataport Projesinin 15 Yıllık Hikayesi”, BİA Haber Merkezi, 2017. 2 Bkz. Kıyı Kanununun Uygulanmas­ına Dair Yönetmelik, Genel Esaslar, Madde 5. 3 Bkz. Ekin Bozkurt, “Galataport Yetkililer­i: ‘Galataport rıhtımı hiç olmadığı kadar halka açık olacak”, Arkitera, 2017. 4 Restore edilen binaların cephelerin­de yeni tasarlanan cephenin tam boyutlu görselleri asılmış durumda, fakat bu durum projenin genelinin geleceğine dair bilgi içermiyor.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? | Fotoğrafla­r: Necdet Kutlucan Galataport Fotoğrafha­nesi
| Fotoğrafla­r: Necdet Kutlucan Galataport Fotoğrafha­nesi

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye