Konservatuvar keyfi biçimde kapatılıyor!
MİMAR SİNAN DEVLET KONSERVATUVARI KAPATILIYOR:
İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) İstanbul Devlet Konservatuvarı binası kapanıyor. Başbakanlık Çalışma Ofisi’nin yanında bulunduğu gerekçesiyle binanın Salı tahliye edileceği bilgisine ulaşıldı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Rektörlüğü tarafından da İstanbul Devlet Konservatuvarı’nın tahliye edilmesi girişimiyle ilgili bir açıklama yapıldı. Tahliye kararı doğrulanırken açıklamada Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Sekreteri başta olmak üzere, Müzecilik Tanıtım Daire Başkanlığı ve kimi diğer bürokratların keyfi projelerinin uygulanması adına böyle bir girişimde bulunulduğu vurgulandı. Beşiktaş Kaymakamlığı tarafından 26 Haziran 2018 Salı gününe kadar binanın tahliye edileceğine ilişkin bir yazının tebliğ edildiği aktarıldı. Rektörlüğün bu yazıya yönelik olarak idari mahkemeye başvurduğu ve hukuki süreç başlattığı da vurgulandı.
REKTÖRLÜK: KABUL EDİLEMEZ
Rektörlüğün yaptığı yazılı açıklamada, “6 yaşından 25 yaşına kadar, ilköğretimden yüksek öğretime dek, eğitim gören ve gerek ulusal gerekse uluslararası yarışmalarda sayısız başarılara sahip, Ülkemiz ve Üniversitemizin göz bebeği olan 1400 öğrencimizin, öğretim elemanlarının ve konservatuvar çalışanlarının, sokağa atılması ve söz konusu binanın boşaltması, eğitim ve öğretimin sağlıklı bir şekilde yürütülebileceği yeni bir yerleşke gösterilmeden asla kabul edilemez. Böylesi bir işleme tevessül edenler açıkça Anayasa’nın 42’nci Maddesi’ni ihlal etmiş olurlar” denildi. Konuyla ilgili konuştuğumuz Eğitim Sen 6’No’lu Şube Başkanı Görkem Doğan, “Eğitime ve sanata verilen değeri açıkça gösteren bir uygulama. Hukuka aykırı bir şekilde alınmış bir karar. Eğitim kurumlarını, sanat kurumlarını tarihsel bağlarından uzaklaştırmak istiyorlar. Bu da sarayın takıntısı. Ülkenin eğitim ve kültürü açısından üzüntü verici” dedi. (İSTANBUL/EVRENSEL)
“Unhcr-birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği” sadece 2017 yılında 68.5 milyon insanın zorla yerlerinden edildiğini (Zorlanmış göçe maruz kaldığını), bunlar arasında çatışma ve zulümden kaçanların 25.4 milyonu bulduğunu, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Güney Sudan ve Myanmar’ın bu göçte başı çektiğini, bir yılda bu kadar çatışma mağdurunun oluşmasına hiçbir zaman rastlanmadığını açıklıyor. Filistinlilerin mültecilikleri bir kadere dönüşmüş bulunuyor. Türkiye, kendi sorumluluğu da çok yüksek olan 3.5 milyon kadar “geçici sığınmacıya” (mülteciye) ev sahipliği yapıyor ve OECD ülkelerindeki toplam sığınmacıların neredeyse yarısını barındırıyor.
Yerinden yurdundan olmuş 68.5 milyon insanın yarısının 18 yaş ve altı çocuklardan oluştuğu kestirilebilir. Bu rakamlar 30 milyondan fazla çoluk çocuğun çatışmalar yüzünden akıntı halinde olduğu, yolda izde denizde kaybolup gittiği anlamına geliyor. Burada kritik soru şudur: Çatışma ve zorla yerinden yurdundan edilmenin ana sebepleri neler? Dünya imparatorluğu iddiası taşıyan Britanya (İngiltere) ve ABD dikkate alınırsa, hem ana faktörler hem de ana aktörler daha rahat tanımlanabilir. Yani sorunun konusu ve kaynağı doğru koyulursa betimleme ve tanımlamaları daha doğru şekilde yapılabilir. O halde soruyu biraz daha somutlaştırabiliriz: İngiltere’nin, Abd’nin sosyopolitik yapısı ve ekonomipolitiği neye dayanıyor? Aktörleri kimler? Yandaş ve yalakaları kimler? Türkiye’nin yeri ve rolü nedir? Trump’ın, May’in, Akp-erdoğan’ın yeri ve rolü nedir?
MAGNA CARTA’NIN ANA GÜDÜ VE MİSYONU: LİBERAL KAPİTALİZM
Tevrat, İncil ve Kur’an dünya kaynakları ve diğer insanların ürettiklerine el koyucu özel mülkiyeti tanıyor ve meşrulaştırıyordu ancak serbest piyasa düzeneğini henüz kavramlaştıramamıştı ve garanti edememişti. Sami dinleri daha çok soyluluk ile iç içe bir evreyi ifade ediyordu. Paranın ve burjuvazinin serbest piyasasının garanti edilmesinin ilk ayağı Magna Carta sayılabilir. Yeni Dünya Düzeni (modern anlamda emperyalizm) Magna Carta ile başlatılabilir. Osmanlı dönemi kapitülasyonları da bunun bir parçası sayılabilir. Magna Carta bir kırılma noktası kabul edilirse son bin yıllık aydınlanma, hümanizm, modernizm, globalizm-küreselleşme, kapitalizm hepsi iç içe birbirini destekleyen yapı ve fikirleri oluşturmakta olup ana ayağı 1“Üretim araçlarının özel mülkiyetine” ve “serbest pazara” dayalı “liberal kapitalizm” ile 2- Yurttaşların hukuki eşitliğine ve sandığa dayalı “liberal demokrasi” mekanizmalarından (ikili mekanizmadan) oluşmakta; 3- Ordu baskı gücünü, 4Yargı, din ve eğitim zihni desteğini sağlamakta idi. Bir yapının tümden ortadan kalkması söz konusu değilse de böyle bir sarmalın artık işlevini tamamladığı (Veya işlevlerini çok iyi göremediği) bir evreye doğru geçilmektedir. Yaşanan çatışma ve her geçen gün daha da şiddetlenen meşruiyet (toplumsal rıza) krizleri, geçici veya özgül değil daha çok yapısal krizleri ve bunların sonuçlarını işaret etmektedir.
ABD-TRUMP, İSRAİL, RUSYA, AVUSTURYA, POLONYA, MACARİSTAN, İTALYA, TÜRKİYE-AKP-ERDOĞAN HEPSİ AYNI YANLIŞ YOLUN SONUCU VE UYUMLU YOLCULARI
ABD’DE Trump, Avusturya’da ÖVP-FPÖ koalisyonu ve Başbakan Sebastian Kurz, Polonya’da, Macaristan’da, İtalya’da yaşananlar, İsrail’in durumu, yakında Hollanda’nın, Fransa’nın karşılaşacağı, İngiltere’nin durumu (Boris Johnson vakası), Putin’in ayı avcılığı, Türkiye’de AKP-MHP ittifakı ve Erdoğan’ın siyaset tarzı… Hepsi de üstünlük politikalarının din ve milliyetçilikle meşruiyetini sağlamaya çalışan, kendi çalma çırpma avantajlarını korumaya çalışan, fırsat buldukça yayılmacı olan, saldırgan politikalar güden, son derece konvensiyonalist (güce uyarlanan, faşist karakterde) hükümetleri (ve yargılama-hüküm verme biçimlerini) oluşturuyor.
Daha kötüsü emperyalizmin tümden kural dışılaşması herkesi milliyetçiliğe ve popülizme götürüyor. Milliyetçilik ve popülist siyaset tekrar dönüyor tümden kural dışılaşmış emperyalizmin ekmeğine yağ sürüyor. Onlar da MHP-AKP türü milliyetçi ve popülist hezeyanları destekliyor.
MAGNA CARTA, AMERİKAN İNSAN HAKLARI BİLDİRGESİ, FRANSIZ YURTTAŞLIK BİLDİRGESİ, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ DÖNEMİ BİTİYOR
1990’lar sonrasına, Sovyetlerin ve Balkanların dağıtılması ile başlayan sürece “vahşi kapitalizm” diye bir sıfat ve ad koyulmuştu. “Vahşi” demek “kural tanımaz” anlamında. Bu kural tanımazlık artık kapitalistlerin kendi arasına sirayet etmiş durumda. Ne BM ne de serbest ticaret antlaşmaları dikkate alınıyor. Bunun son ve veciz örneği Abd’nin “Bm-ınsan Hakları Konseyinden” çekileceğini açıklamasıdır.
Bugün adı serbest piyasa ve liberalizm bile olsa ortak bir dünya düzeninden de vazgeçildiği, şiddet ve çatışmaların çok daha acımasız yaşanacağı, çok daha kanlı olacağı bir evreye doğru geçildiği kolayca öngörülebilir. Türkiye’deki seçimlerin, Akp-erdoğan ile Mhp-bahçeli blokunun bu mevcut küresel çatışmaların ve Türkiye özgülündeki rollerinin neler olduğunu doğru okumazsak günlük heyecan ve kamplaşmalar içinde savrulur gideriz. 24 Haziran öncesi 1970’lerin bir şarkısı fena gitmez: “Bu gece son gecemiz/ Acı günler yakında Bir ömür böyle geçti/ Olamadık farkında// At kadehi elinden/ Bin parçaya bölünsün/ Dökülsün meyler yere/ Hâtıralar gömülsün.” Hayırlı cumalar ve 24 Haziran’lar. Önü arkası şimdilik tufan. Ortadoğu’da, dünyada barış ve onur için şartlar her zaman hazır, hemen hepimizde eksik olan devrimci irade.