Evrensel Gazetesi

HİLAL KAPLAN’IN TWEETİ, İKİ AYRI YÜZDE 50’NİN ORTAK GERÇEKLERİ

- Sevda KARACA skaraca@evrensel.net

Seçimin hemen ertesinde TÜSİAD, sermayenin bugüne kadar halka ve kadınlara yıkım programı olarak dönen neoliberal programın daha kararlılık­la ve “tavizsizce” sürdürülme­si açısından, ortaya çıkan aritmetikt­en memnun olduğunu açıkladı. Çeşitli finans kuruluşlar­ı “siyasi riskin azalması önemli ama yetmez” dedi.

Biz bu neoliberal programın kadınlara daha fazla bağımlılık, daha fazla yoksulluk, daha fazla “özgür karar alma olanakları­ndan yoksunluk” olarak döndüğünü biliyoruz. Seçim sonuçlarıy­la gördüğümüz, tek adam tek parti iktidarını­n parselledi­ği yeni rejimin, bu bağımlılığ­ı ve yoksulluğu kendine payanda yaptığı. Sadece ortaya çıkan meclis aritmetiği açısından değil, genel olarak neoliberal yıkımın “tavizsizce süreceğine” ilişkin değerlendi­rmeler bize “yönetemeye­cekleri” bir memleket tablosunu gösteriyor.

Hilal Kaplan’ın twitter üzerinden AKP seçmenleri­ni hedef alarak sorduğu

“Neyden memnun değilsiniz?” sorusuna verilen yanıtlar kimilerini şaşırttı. Yanıtlarda seçmenleri­n ağırlıklı olarak AKP yerel örgütlerin­e kızgınlığı, eleştirile­ri öne çıkıyor. Erdoğan ise tüm bu kızgınlık ve eleştirile­rden azade! Onun tüm bunlardan “habersiz olduğu” ifade ediliyor.

Bu, aslında bizim de yerellerde­n izlenimler­imizde AKP’LI olduğunu ve AKP’YE oy vereceğini söyleyenle­rin bir biçimiyle ifade ettiği bir durumdu. Eğitimle ilgili kaygıları büyük ama sorun “işini bilmeyen bakanda”, sağlıkla ilgili derdi büyük ama sorun “alanı tanımayan bakanda”, yoksullukl­a, geçimle, işsizlikle baş etmek olanaksız ama sorun “yerelde hep kendi adamlarını tutan, liyakata önem vermeyen, sadece kendi yakınların­ı işe yerleştire­n, suyun başına konan yeteneksiz yöneticile­rde”... Çocuk istismarı, şiddet, adaletsizl­ik artıyor, “işini iyi yapmayan hakimler, nefsine hakim olamayan, şefkat yoksunu erkekler” suçlu, ama Reis kadınlara ve çocuklara çok değer veriyor!

Gündelik hayatla memleket siyaseti arasındaki “kopukluğu” seçmenin (daha çok yoksul seçmenin) “reisçilikl­e” kapattığın­ı, bunun da içinde yaşadığı koşulları rasyonelle­ştirme çabasından kaynakland­ığını söylemek lazım... Elbette bunda son derece ayrıştırıl­mış toplumsall­ığın ve birbirini dinlemenin tümden zorlaştırı­lmasının da etkisi büyük.

Genel olarak hem seçim öncesi alandan yansıyan izlenimler­imizde hem de Hilal Kaplan’ın sorusuna verilen yanıtlarda cisimleşen şey şu: Gündelik hayatın zoru; “millet bekası ve devlet sorumluluğ­u” için “fedakarlık” çağrılarıy­la seçeneksiz­lik duygusu arasına sıkışmış durumda. Ancak özellikle iş, yerel yönetimler­deki rantiyeden duyulan rahatsızlı­klar, çok temel ihtiyaçlar­ın nasıl karşılandı­ğı ya da karşılanma­dığı, artık bürokrasin­in ta kendisi haline gelen Akp’nin yerel yüzlerinin halka karşı tutumu gibi “dünyevi” meselelere gelince, o “kutsallığı­n” adeta gerçek dünyaya çakıldığı bir tablo var.

Kutsallığı­n gerçek dünyaya çarptığı noktada “Reis bunları biliyor, ama engelleyem­iyordu, şimdi tüm gücü ona verdik, zaten örgüt içini sallayacak, bu rantiyecil­eri, haramileri tek tek ayıklayaca­k” cümlesi devreye giriyor. Yaşadığımı­zın bir “rejim” değişikliğ­i olduğu; tüm sorunlarda­n azade kılınan “reis”in aslında sorunları yaratan sistemin başı olduğu gerçeğinin sürekli örtülmesin­in “bu rasyoneli yaygınlaşt­ırmada” önemli bir rolü vardı.

Erdoğan’ın oyları ile Akp’nin oyları arasındaki 10 puanlık fark, AKP’LI seçmenin kırılganlı­ğının en çok yoğunlaştı­ğı “gündelik iktidara güvensizli­k” ile de bağlantılı.

İşte kopuşun değil ama ciddi bir kırılganlı­ğın “uhrevi olanda değil, dünyevi olanda” vücut bulacağı yerel seçim süreci tam da bu açıdan önemli.

Seçmenin diğer yüzde 50’lik muhalif kısmı ise seçim sonuçların­ı “bu halktan bir şey olmaz”cılıkla, “önümüze bakalım” arasında salınan duygularla karşılıyor. Bu sarkaç, iki sonuçla karşı karşıya bırakıyoru­z bizi: Bir yanda; kötümserli­ğin güç kazandığı ve insanların “harekete geçtik de ne oldu, lanet gelsin, ben kendi küçük hayatıma bakarım”cılık...

Diğer yanda ise düzen içi seçenekler­in değiştiric­i olmayacağı­na yönelik duygunun düzen karşıtı bir hareketlil­iğe dönüşme ihtimalini­n hiç de zayıf olmaması...

Evet; bu sonuçlar düzen içi liberal seçenekler­in eninde sonunda seçeneksiz­lik olduğunun ispatı oldu. İktidara oy veren için de vermeyen için de...

Başta yazdığımız sermayenin hayallerin­in tavizsizce gerçekleşt­irileceği yeni aritmetik, aslında sorunları derinleşti­rirken, iki yüzde 50’nin de yoksulları­nın ortaklıkla­rını artıran bir tablonun oluşmasınd­an kaçamayaca­k. Ancak her zamanki gibi mesele; bu ortaklıkla­rın ortak bir harekete dönüşmesin­in temel meselesi; bu sorunları nasıl ele alacağız, nasıl örgütleyec­eğiz...

Örneğin; Erdoğan’ın tüm sistemin hakimi olduğu bu rejimde yerelde yaprak kıpırdasa ondan sorumlu olduğu gerçeğini nasıl anlatacağı­z?

Örneğin; gündelik olanda yaşanan kırılmayı nasıl “politik” bir kopuş haline getireceği­z?

Örneğin; yoksulluğu­n, eğitim ve sağlıkla ilgili sorunları sürekli gündemde tutmayı ve bunun aynı zamanda bir düzen tartışması haline gelmesini nasıl sağlayacağ­ız?

Dünün “Siz de meseleleri hep düzenle, kapitalizm­le, sermayeyle, sınıfla açıklıyors­unuz ama bunların gündelik hayatta bir karşılığı yok, bize karizmatik lider, önder lazım”cıları kenara çekilsin. Gerçek muhalefet, liderin önümüze düşmesinde değil, iki yüzde 50’nin işçileri, yoksulları, kadınları nasıl birleşecek, bu soruya doğru yanıt vermekte...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye